Öğrenmek İstiyorum!..
Sanki bir yasa adıymış gibi yüz küsur yıldır hiç tartışmadan sürdürüp geldiğimiz şu Frenkçe constitution kavramının anlamını sevgili hukukçularımız, değerli anayasa profesörlerimiz n’olur biraz açıklasalar, bizleri biraz aydınlatsalar!..
Hukukçu değilim, ama bildiğim kadarıyla evrensel İnsan Hakları ilkelerine göre bir kişinin hukuk eğitimi almamış, yargıç olmayan biri tarafından yargılanabilmesi, dolayısıyla hukuk eğitimi almamış birinin mahkemelerde, başkanlık şöyle dursun yargıç olabilmesi kesinlikle söz konusu dahi edilmese gerektir.
Bu nedenle, vergilerini düzenli ödemiş bir vatandaş sıfatıyla yetmiş küsur yıldır bütün yükümlüklerini düzenli yerine getirdiğim devletin yapısını öğrenip tam kavrayabilmek için hukukçularımıza, özellikle de anayasacı hukukçularımıza sormak istiyorum: Gazetelerin yazdığına göre hukuk eğitimi almamış Sayın Haşim Kılıç, üstelik bir mahkemenin başkanlığına nasıl getirilmiştir acaba? Ya da, Anayasa Mahkemesi mi bir mahkeme değildir yoksa? Ama Anayasa Mahkemesi dediğimiz bu kurul, Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hem seçim yasası, vergi ve muhasebe yasası gibi yasaları çiğnediği, hem de rejimi değiştirmeye yönelik girişimlerde bulunduğu suçlamasıyla yaptığı başvuru üzerine siyasi partiler hakkında davalar açarak yargılayıp kapatma cezası verebilmekte, hatta tıpkı bir asliye ceza mahkemesi gibi verdiği bir cezayı para cezasına da çevirebilmektedir. Oysa bir siyasi partinin rejimi değiştirmeye yönelik girişimlerde bulunması ile yöneticilerinin örneğin seçim yasalarını çiğnemesi veya muhasebe kurallarına aykırı davranması çok farklı nitelikte suçlardır. Yani, rejimi değiştirmeye kalkışmak gibi bir siyasi suç ile yasaları çiğneme suçlarını aynı kefede değerlendirilebilmek acaba gerçekten mümkün müdür?
Fakat bilindiği gibi yalnız siyasal partilerin yöneticileri değil, yasaları çiğnemeleri örneğin yolsuzluk yapmaları halinde yürütme erki üyesi bakanları, başbakanları, yüksek aşamalardaki memurları da Anayasa Mahkemesi yargılamaktadır.
Bu nedenle, örneğin hukukçu olmayan Haşim Kılıç’ın başkanlığındaki Anayasa Mahkemesi’nin yolsuzlukla suçlanan bir bakan hakkında vereceği kararın çağdaş hukuk anlayışına uygunluğunu, kararda hiçbir hukuksal gölgenin bulunmadığını öne sürebilmenin olanağı var mıdır?
Üstelik ilginçtir, yasaları çiğnemek, yolsuzluk yapmak gibi suçlarından hükümet üyesi bakanları, başbakanları, yüksek dereceli memurları yargılarken bu kurula, her ne hikmetle ise “Anayasa Mahkemesi” de değil, “Yüce Divan” denilmektedir. Oysa yolsuzluk vb. gibi suçlarla ilgili davalara çağdaş hukuk anlayışına göre ancak yargıçlar bakabileceği için, bu kurula “mahkeme” denilse gerektir aslında.
Kuşkusuz, devletin yapısını (rejimini) değiştirmeye yönelik girişimlerinden dolayı bir siyasi partinin yargılanması hukuk dışı disiplinleri de gerektireceğinden, bu kurullarda hukuk dışı mesleklerden kişilerin de bulunması bir anlamda zorunlu da olabilir. Batı’da da devletin yapısına (rejimine) yönelik girişimlerinden dolayı siyasi partileri yargılayan kurullara bu nedenle “Yüce Divan” anlamında “Supreme Court” denilmektedir ola ki.
Dolayısıyla bizde de partileri devletin rejimine yönelik girişimlerinden dolayı yargılayan kurula “Anayasa Mahkemesi” yerine “Yüce Divan”, yasaları çiğnemelerinden dolayı siyasi partileri, yolsuzluk yaptıkları için bakanları, başbakanları, yüksek dereceli memurları yargılayan kurula da “Yüce Divan” yerine “Anayasa Mahkemesi” mi denilse gerektir acaba?
Gene, değerli anayasa profesörlerimize sormak istiyorum: Bir yasanın içinde “değiştirilmesi yasama erkince dahi teklif edilemeyecek” maddelerin bulunmasının çağdaş hukuk mantığıyla, egemenliğin kayıtsız şartsız halka devredildiği ve kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı bir devlet anlayışındaki yasama ve yargı erkleri kavramlarıyla bağdaştırılabilmesi gerçekten mümkün müdür?
Yoksa “anayasa” dediğimiz metne de aslında “yasa” değil, “toplumsal sözleşme” veya “devletin kuruluş hukuku” mu denilse gerektir acaba?
Dilimizdeki bu çarpıklık da, Frenkçe “constitution” kavramını yüz küsur yıl önce Doğulu bir kurnazlıkla “condition” sözcüğüyle karıştırıp Osmanlıcaya “Kanun-i Esasi” diye aktaran Tanzimat aydınlarının, La Charte Constitution veya Constitution act / Constitution Government / Constitution State deyimleri için de “şartlı yönetim” anlamında “Meşrutiyet” diye bir sözcük uydurmalarının yarattığı bir yanılgı yüzünden mi sürmüş gelmiş, gene Osmanlıların deyimi ile bir “galatı meşhur” olmuştur?
Sayın hukukçularımız, 1921 yılında “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu” haline dönüştürdüğümüz, 1945 yılında da “anayasa” diye çok şirin Türkçe bir karşılık bulduğumuz “teokratik” devletlere karşı Batılıların Rönesans döneminde yüzyıllar boyu süren kanlı savaşımlar sonunda gerçekleştirdiği “laik devletin” kuruluşu ile ilgili Toplum Anlaşması, Kuruluş Sözleşmesi ya da Kuruluş Hukuku anlamındaki bu kavramın, devletlerin yönetimleriyle ilgili basit bir terim olan “yasa” sözcüğüyle özdeşleştirilebilmesi gerçekten olanaklı mıdır?
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın, Bilkent Üniversitesi ve Alman Uluslararası Hukuki İşbirliği Vakfı ile birlikte “Anayasadaki değiştirilemez ilkeler” konusunda bir uluslararası sempozyum düzenlemekte herhangi bir sakınca görmemesi de bu yanılgıdan mı kaynaklanmaktadır acaba?
Sanki bir yasa adıymış gibi yüz küsur yıldır hiç tartışmadan sürdürüp geldiğimiz şu Frenkçe constitution kavramının anlamını sevgili hukukçularımız, değerli anayasa profesörlerimiz n’olur biraz açıklasalar, bizleri biraz aydınlatsalar!.. Rica ediyorum.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu