Öğrenmek İstiyorum!..

Öğrenmek İstiyorum!..
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 26.11.2008 - 08:02

Sanki bir yasa adıymış gibi yüz küsur yıldır hiç tartışmadan sürdürüp geldiğimiz şu Frenkçe constitution kavramının anlamını sevgili hukukçularımız, değerli anayasa profesörlerimiz n’olur biraz açıklasalar, bizleri biraz aydınlatsalar!..

Hukukçu değilim, ama bildiğim kadarıyla evrensel İnsan Hakları ilkelerine göre bir kişinin hukuk eğitimi almamış, yargıç olmayan biri tarafından yargılanabilmesi, dolayısıyla hukuk eğitimi almamış birinin mahkemelerde, başkanlık şöyle dursun yargıç olabilmesi kesinlikle söz konusu dahi edilmese gerektir.

Bu nedenle, vergilerini düzenli ödemiş bir vatandaş sıfatıyla yetmiş küsur yıldır bütün yükümlüklerini düzenli yerine getirdiğim devletin yapısını öğrenip tam kavrayabilmek için hukukçularımıza, özellikle de anayasacı hukukçularımıza sormak istiyorum: Gazetelerin yazdığına göre hukuk eğitimi almamış Sayın Haşim Kılıç, üstelik bir mahkemenin başkanlığına nasıl getirilmiştir acaba? Ya da, Anayasa Mahkemesi mi bir mahkeme değildir yoksa? Ama Anayasa Mahkemesi dediğimiz bu kurul, Cumhuriyet Başsavcılığının hem seçim yasası, vergi ve muhasebe yasası gibi yasaları çiğnediği, hem de rejimi değiştirmeye yönelik girişimlerde bulunduğu suçlamasıyla yaptığı başvuru üzerine siyasi partiler hakkında davalar açarak yargılayıp kapatma cezası verebilmekte, hatta tıpkı bir asliye ceza mahkemesi gibi verdiği bir cezayı para cezasına da çevirebilmektedir. Oysa bir siyasi partinin rejimi değiştirmeye yönelik girişimlerde bulunması ile yöneticilerinin örneğin seçim yasalarını çiğnemesi veya muhasebe kurallarına aykırı davranması çok farklı nitelikte suçlardır. Yani, rejimi değiştirmeye kalkışmak gibi bir siyasi suç ile yasaları çiğneme suçlarını aynı kefede değerlendirilebilmek acaba gerçekten mümkün müdür?

Fakat bilindiği gibi yalnız siyasal partilerin yöneticileri değil, yasaları çiğnemeleri örneğin yolsuzluk yapmaları halinde yürütme erki üyesi bakanları, başbakanları, yüksek aşamalardaki memurları da Anayasa Mahkemesi yargılamaktadır.

Bu nedenle, örneğin hukukçu olmayan Haşim Kılıçın başkanlığındaki Anayasa Mahkemesinin yolsuzlukla suçlanan bir bakan hakkında vereceği kararın çağdaş hukuk anlayışına uygunluğunu, kararda hiçbir hukuksal gölgenin bulunmadığını öne sürebilmenin olanağı var mıdır?

Üstelik ilginçtir, yasaları çiğnemek, yolsuzluk yapmak gibi suçlarından hükümet üyesi bakanları, başbakanları, yüksek dereceli memurları yargılarken bu kurula, her ne hikmetle ise Anayasa Mahkemeside değil, Yüce Divandenilmektedir. Oysa yolsuzluk vb. gibi suçlarla ilgili davalara çağdaş hukuk anlayışına göre ancak yargıçlar bakabileceği için, bu kurula mahkemedenilse gerektir aslında.

Kuşkusuz, devletin yapısını (rejimini) değiştirmeye yönelik girişimlerinden dolayı bir siyasi partinin yargılanması hukuk dışı disiplinleri de gerektireceğinden, bu kurullarda hukuk dışı mesleklerden kişilerin de bulunması bir anlamda zorunlu da olabilir. Batıda da devletin yapısına (rejimine) yönelik girişimlerinden dolayı siyasi partileri yargılayan kurullara bu nedenle Yüce Divananlamında Supreme Courtdenilmektedir ola ki.

Dolayısıyla bizde de partileri devletin rejimine yönelik girişimlerinden dolayı yargılayan kurula Anayasa Mahkemesiyerine Yüce Divan, yasaları çiğnemelerinden dolayı siyasi partileri, yolsuzluk yaptıkları için bakanları, başbakanları, yüksek dereceli memurları yargılayan kurula da Yüce Divanyerine Anayasa Mahkemesimi denilse gerektir acaba?

Gene, değerli anayasa profesörlerimize sormak istiyorum: Bir yasanın içinde değiştirilmesi yasama erkince dahi teklif edilemeyecekmaddelerin bulunmasının çağdaş hukuk mantığıyla, egemenliğin kayıtsız şartsız halka devredildiği ve kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı bir devlet anlayışındaki yasama ve yargı erkleri kavramlarıyla bağdaştırılabilmesi gerçekten mümkün müdür?

Yoksa anayasadediğimiz metne de aslındayasadeğil, toplumsal sözleşmeveya devletin kuruluş hukukumu denilse gerektir acaba?

Dilimizdeki bu çarpıklık da, Frenkçe constitutionkavramını yüz küsur yıl önce Doğulu bir kurnazlıkla conditionsözcüğüyle karıştırıp Osmanlıcaya Kanun-i Esasidiye aktaran Tanzimat aydınlarının, La Charte Constitution veya Constitution act / Constitution Government / Constitution State deyimleri için de şartlı yönetimanlamında Meşrutiyetdiye bir sözcük uydurmalarının yarattığı bir yanılgı yüzünden mi sürmüş gelmiş, gene Osmanlıların deyimi ile bir galatı meşhurolmuştur?

Sayın hukukçularımız, 1921 yılında Teşkilat-ı Esasiye Kanunuhaline dönüştürdüğümüz, 1945 yılında da anayasadiye çok şirin Türkçe bir karşılık bulduğumuz teokratikdevletlere karşı Batılıların Rönesans döneminde yüzyıllar boyu süren kanlı savaşımlar sonunda gerçekleştirdiği laik devletin kuruluşu ile ilgili Toplum Anlaşması, Kuruluş Sözleşmesi ya da Kuruluş Hukuku anlamındaki bu kavramın, devletlerin yönetimleriyle ilgili basit bir terim olan yasasözcüğüyle özdeşleştirilebilmesi gerçekten olanaklı mıdır?

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıçın, Bilkent Üniversitesi ve Alman Uluslararası Hukuki İşbirliği Vakfı ile birlikte Anayasadaki değiştirilemez ilkelerkonusunda bir uluslararası sempozyum düzenlemekte herhangi bir sakınca görmemesi de bu yanılgıdan mı kaynaklanmaktadır acaba?

Sanki bir yasa adıymış gibi yüz küsur yıldır hiç tartışmadan sürdürüp geldiğimiz şu Frenkçe constitution kavramının anlamını sevgili hukukçularımız, değerli anayasa profesörlerimiz nolur biraz açıklasalar, bizleri biraz aydınlatsalar!.. Rica ediyorum.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler