Okuduğu kitabın özetini çıkartıp çevresiyle paylaşan patron

Türkiye’nin önde gelen iş insanlarından Orhan Turan, günüm bir saat caz dinlemekle başlar diyor. En büyük tutkum deniz diyor.

Yayınlanma: 28.11.2020 - 16:06
Okuduğu kitabın özetini çıkartıp çevresiyle paylaşan patron
Abone Ol google-news

Bilgi, sevgi ve zenginlik paylaştıkça çoğalır’ felsefesiyle hareket ediyor ve her okuduğu kitabın özetini çıkartıp çevresiyle, çalışanlarıyla paylaşıyor. “Eskiden ötelerdim, şimdi artık anda yaşamaya özen gösteriyorum” diyor Orhan Turan.

Yalıtım sektöründe bu yıl 35.nci yılını kutlayan ODE Yalıtım’ın ve aynı zamanda Türkiye’nin en büyük iş dünyası örgütlerinden Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan ile iş hayatının dışına çıktık, tutkularını hayallerini konuştuk.

- Kariyer yolculuğunuz nasıl başladı? Hayalinizdeki işi mi yapıyorsunuz? Şirketinizin geldiği noktada memnun musunuz? 

Kariyer yolculuğumu aslında babamın mesleği şekillendirdi. Halı ticaretiyle uğraşıyordu ve ben de ortaokul yıllarımdan itibaren yaz tatillerinde yanında çalışmaya başladım. Ticarete yatkınlığım vardı, bu nedenle daha o zamanlar, ileride kendi işimi yapmanın hayalini kuruyordum. 1981 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünden mezun oldum. Sonrasında askere gidene kadar bir buçuk yıl boyunca Enka Holding’de çalıştım. Askerden sonra ise çocukluk hayalime döndüm ve kendi işimi yapmaya karar verdim.

O sırada iki mühendis arkadaşım Laleli’de 20 metrekarelik bir ofis tutmuştu. Yalnızca tek masa koyacak kadar yerimiz vardı. Erken gelen masaya oturuyor, diğerleri onun işinin bitmesini bekliyordu. Bu ofiste taahhüt işlerine başladık. Sonra işler iyi gidince Beşiktaş’ta inşaat malzemeleri üzerine bir dükkan açtık. 1986 sonunda arkadaşlarım ayrılınca ben de bir yol ayrımına geldim ve Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu alanlardan biri olan yalıtım sektörüne yönelmeye karar verdim. O tarihte yalıtım henüz sektör dahi değildi ancak özellikle taahhüt işleri yaptığım dönemde, enerji verimliliğinin önem kazanacağını öngörmüştüm. Birkaç firmanın bayiliğini alarak işe başladım. Şimdi ODE, o firmalarla birlikte sektörün en büyük oyuncularından biri olarak faaliyet gösteriyor. 

2020, şirketimizin 35’inci kuruluş yıl dönümü. Geldiğimiz noktada, beş üretim tesisimizde dört binden fazla ürün üretiyoruz. Tesisat yalıtımında üç ürün grubunu da üreten tek firmayız, teknik yalıtımda ise Avrupa’nın ilk üç büyük şirketinden biriyiz. Altı kıtada 75’in üzerinde ülkeye ihracat gerçekleştiriyoruz. Tüm bunlara bakınca, evet, geldiğimiz noktadan memnunum ancak henüz önümüzde uzun bir yol var. Hedefimiz bu topraklarda doğan bir markayı global bir marka haline getirmek ve Çin’in batısı ile Almanya’nın doğusu arasındaki en büyük yalıtım malzemesi üreticisi olmak. 

- Zaman yönetiminizi nasıl yapıyorsunuz, özellikle eve kapandığımız bu dönemde yeni alışkanlıklar edindiniz mi? 

Gerek iş hayatı gerekse TÜRKONFED’deki çalışmalarım nedeniyle zamanımı efektif kullanmaya özen gösteriyorum. Gün içinde hızlı karar almam gerektiğinden, toplantıları etkin ve verimli yapmaya çok dikkat ediyorum. Hiç kuşkusuz yüz yüze iletişim çok önemli ancak pandemi ile birlikte çevrim içi toplantılarla işlerin yürütülebildiğini, seyahatlerin azaltılabileceğini gördük. Bu da bize ciddi ölçüde zaman kazandırdı. 

Tıpkı pandemi sürecinde yaşadığımız gibi kendi kontrolümüz dışında olan bitene müdahale edemesek de kendimizi ve bakış açışımızı değiştirebileceğimize, zihnimizi kontrol etmeyi öğrenebileceğimize inanıyorum. Yalnızca pandemi değil, Türkiye gibi iş dünyasının çok dinamik olduğu bir ülkede, anlık değişimlere ayak uydurma esnekliğine sahip olup yeni kararlar alabilmek son derece önemli. Bu esnekliği sağlayabilmenin yolu da kuşkusuz kişisel motivasyondan geçiyor. Bu bakış açısıyla tüm bu dinamizm içerisinde gerekli motivasyonu sağlayabilmek adına kendime kaliteli zaman yaratmaya özen gösteriyorum. Böylece hem iş hem de sosyal hayatımda yalnızca kendimin değil çevremdekilerin de motivasyonunu artırabiliyor, bu sayede onların zaman yönetimine de katkı sağlayabiliyorum. 

KRİZLER İŞİMİZİN BİR PARÇASI

 - Sizi ilgilendiren bir kriz olduğunda nasıl yönetiyorsunuz? 

ODE’nin 35 yıllık yolculuğu elbette her zaman sakin bir denizde olmadı, krizler işimizin bir parçasıydı. Daha yolun çok başındayken, 1991 yılında Körfez Krizi patlayınca satışlarımız düştü. 1994 yılına geldiğimizde, 5 Nisan kararlarıyla birlikte yaşanan devalüasyon sürecine borçlu yakalanan pek çok firma çok ciddi zarar görürken ben o dönemde vergi rekortmeni olarak teşekkür plaketi aldım çünkü döviz borcumuz yoktu ve elimizde de ciddi miktarda stok vardı. En büyük kriz deneyimlerimden birini 1999 depreminde yaşadım. Tam o esnada İtalyanlar ile yatırım gerçekleştiriyorduk, bu süreçte çok fazla büyüyemedik ancak yatırımdan da vazgeçmedik. En önem verdiğim konulardan biri de krize rağmen yatırımlara devam etmek. 2001 ve 2008 yıllarındaki ekonomik krizler, 2015’te Rusya ile yaşadığımız kriz ve 2018 yılından itibaren kur-faiz-enflasyon sarmalının içinde yer almamız ilk etapta aklıma gelen diğer kriz süreçleri… 

ODE kriz yönetiminde başarılı bir şirket çünkü profesyonel bir şekilde yönetiliyor. Eğer ortada bir kriz varsa bürokrasi olmamalıdır. Ben hayal, cesaret ve azimle her şeyin başarılabileceğine inanıyorum. Bununla birlikte en büyük sermayem olan itibarımı korumak için kriz dönemleri de dahil olmak üzere her zaman olayları tüm yönleriyle ele almaya, sakin kalmaya ve okuduğum kitaplardan öğrendiğim, bu alanda yaşanmış tecrübelerden çıkardığım dersleri uygulamaya özen gösteriyorum. Kriz veya diğer zorlu zamanların yaşattığı stresli anları iyi yönetmeyi çok önemsiyorum. Kendi kendimi telkin ederek stresimi kontrol altında tutuyorum. Çünkü krizde liderin önce kendisini sakinleştirmesinin, yönettiği organizasyonların o kriz sürecini atlatmasında büyük önemi var. 

Ayrıca ben tüm bu krizler sürecinde sadece ODE’yi değil, çoğu zaman bir STK’yı da yönetiyordum. Örneğin 2008 krizinde Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği’nin (İMSAD) başkanıydım. Bugün ise TÜRKONFED’in Yönetim Kurulu Başkanıyım. TÜRKONFED olarak, pandemi sürecinin ilk gününden bu yana aktif bir şekilde paydaşlarımıza değer yaratmaya çalıştık. Bu kapsamda pek çok etkinliğimizi hemen dijital ortama taşıdık. Özellikle son üç yıldır süreçlerimizi dijitalleştirdiğimiz için buna hızla adapte olabildik. Kurduğumuz Ortak Akıl Platformu ile siyasi parti liderleri, çeşitli kurumların temsilcileri ve alanında uzman isimler ile görüşmeler gerçekleştirdik. TÜRKONFED’in bu dönemde yaptıklarıyla STK’lar arasında fark yarattığını düşünüyorum.

 - Okuduğunuz kitapların özetini çıkarıp çalışanlarınızla paylaşıyormuşsunuz, ne zaman başladı bu alışkanlığınız? Ne tür tepkiler alıyorsunuz? 

Ben, ‘bilgi, sevgi ve zenginlik paylaştıkça çoğalır’ felsefesiyle hareket ediyorum. Bu kapsamda da hayatın tüm yönlerini, iyisiyle kötüsüyle dostlarımla ve iş arkadaşlarımla paylaşmaktan keyif alıyorum. İş hayatında her şeyden önce insan sermayesine yatırım yapıyoruz ve arkadaşlarımıza hem mesleki hem de kişisel yönden katkı sunmanın çok değerli olduğuna inanıyorum. Özellikle son beş yıldır daha fazla kitap okumaya başladım. Okudukça da öğrendiklerimin, kitapların bana yaşattığı duyguların yalnızca bende kalmaması gerektiğine inandım ve bunları paylaşmaya karar verdim. Bu paylaşımdan iş arkadaşlarımın da büyük keyif aldığını görüyorum, duyuyorum. Özellikle ilgilerini çeken bir konuysa özetle yetinmiyor, mutlaka kitabı da okuyorlar, bu da beni ayrıca mutlu ediyor. 

YILDA 30 KİTAP OKUYORUM

 - Daha Çok Neler Okursunuz, Aylık Kaç Kitap Bitirme Hedefiniz Oluyor? 

Ekonomi, pazarlama, yönetim teknikleri, biyografi gibi ilgimi çeken konularda kitaplar okuyorum. Bu sayede yeni bilgilere, trendlere, yaklaşımlara ulaşıyor, farklı hayatlara tanıklık ediyorum. Yılda en az 30 kitap okumaya dikkat ediyorum. Özellikle bayramlarda ve tatillerde kitap okumaya daha fazla zaman buluyorum, bir haftalık bayram tatillerinde üç kitap bitirdiğim oluyor. 

28 YILDIR SİVİL TOPLUM KURULUŞLARINDA ÇALIŞIYORUM

- Türkiye'de birçok sivil toplum örgütünün kurucususunuz, STK'larla bağınız nasıl gelişti, beklentileriniz neler? 

STK’ların ülkelerin beşinci gücü olduğuna inanıyorum. Bu nedenle de gelişmiş bir ekonomi ve demokrasi kültürüne ancak gelişmiş bir sivil toplum anlayışıyla ulaşılabileceğini düşünüyorum. 28 yıllık sivil toplum geçmişimde de görev ve sorumluluk aldığım kurumların, özellikle bağımsız ve gönüllülük esaslı bir araya gelen ve topluma, ülkeye değer yaratan yapılar olmasına özen gösterdim. Bu alandaki faaliyetlerime, Isı, Su, Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği’nin (İZODER) kurucuları arasında yer alarak başladım, burada başkanlık görevi de üstlendim. Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği’nin (İMSAD) yönetim kurulu başkanlığını iki dönem yaptım. Aynı zamanda MMO, TTMD, TÜGİAD, TKYD, TÜSİAD gibi sivil toplum kuruluşlarında görevler üstlendim. Bugün iş hayatı ve sivil toplum tecrübem ile TÜRKONFED’e elimden gelen katkıyı sunmaya çalışıyorum. Üstelik STK’larda görev alarak sadece ben onlara katkı sağlamıyorum. Bu STK’ların bana kişisel gelişim, vizyon, network ve en önemlisi de dostluklar anlamında çok önemli faydaları oldu, olmaya da devam ediyor. 

GÜCLÜ KADIN GÜÇLÜ TOPLUM

 - TÜRKONFED'de kadınlara dönük bir çok projeniz var, bu bağlamda yeni projeler görecek miyiz? 

TÜRKONFED olarak Türkiye’nin en büyük bağımsız iş dünyası örgütü olmamızın yanı sıra aynı zamanda çatımız altındaki 43 kadın derneği ile ülkemizin en büyük örgütlü kadın gücüyüz. 5K vizyonumuz doğrultusunda, “Kurumsal, Küresel, Kapsayıcı, KOBİ ve Kadın” konularına odaklanıyoruz. Bulunduğumuz her platformda güçlü toplumun, güçlü ekonominin ve güçlü demokrasinin yolunun, kadının hayatın tüm alanlarına aktif katılımından geçtiğini dile getiriyoruz. Bu bakış açısıyla işe kendimizden başladık ve yönetim kurulumuzda kadın temsiliyetini yüzde 100 artırdık. 

Ülkemizde kadınların iş gücüne katılımına ve istihdamına baktığımızda, AB ve OECD ülkelerinin ortalamalarının oldukça altında kaldığını görüyoruz. Pozitif ayrımcılık değil, toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde, adil bir sistemin inşası ile kadın-erkek birlikte hayatı dönüştürebileceğimize inanıyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde ulusal ve uluslararası paydaşlarımız ile araştırmalar, bölgesel toplantılar ve iş dünyasında kadın zirveleri ile farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. 

Birleşmiş Milletlerin, “2030 sürdürülebilir kalkınma amaçları” arasında yer alan toplumsal cinsiyet eşitliğine katkı sunmak adına TÜRKONFED olarak, kapsayıcı ve katılımcı iş birliklerini önemsiyoruz. Bu alanda çalışmalar yapmak için TÜSİAD ve UNDP ile kurduğumuz, ilk özel sektör inisiyatifi olan, Hedefler İçin İş Dünyası Platformu ve İş Dünyasında Kadın Komisyonumuza bağlı kadın dernekleri ile farkındalığı artıracak projeler geliştiriyoruz. “Güçlü Kadın-Güçlü Toplum” mottosu ile hareket eden bir STK olarak, kadına yönelik şiddete, toplumsal cinsiyet eşitliğinin veya adaletinin geliştirilmesine dair her türlü çalışmaya katkı sunmaya hazırız.

GÜNE CAZ DİNLEYEREK BAŞLARIM

- Günlük rutininiz nedir? 

Aile, hobi, iş ve sivil toplum alanına ayırdığım zamanı dengelemeye odaklanıyorum çünkü bunlardan birine fazla ağırlık verirseniz diğerlerinde zorluk yaşayabilirsiniz.

 Güne her zaman, en az bir saat caz dinleyerek başlıyorum. Hafta sonları ise gün boyu müziğim açık olur. Müziğin rahatlatıcı gücüne inanıyorum. Hafta içi ofis ve sivil toplum alanındaki çalışmalarımın dışında kalan mobil anlarımda ve cumartesi günleri, rapor ve dataları okuyorum. Pazar günlerini ise bireysel aktivitelerime ayırıyorum, mutlaka kitap okuyorum. Akşamları bir saat, gün içinde bakamadığım e-postalarımı okuyorum, yarım saat ile sınırlamaya özen gösterdiğim sosyal medya ile de günün yorgunluğunu atıyorum. Günde 7-8 saat uyumaya gayret ediyorum. 

Bunların yanında haftada üç gün spor yapıyorum. Spor yaklaşık 15 yıldır hayatımda ve yapamadığım zamanlar kendimi huzursuz hissediyorum, yaptığımda ise enerjim ciddi şekilde yükseliyor. Pandemiden önce yoğun programı olan iş seyahatlerine gittiğimde dahi hiç spor yapamıyorsam en azından yürüyüş yapmaya çalışıyordum. 

DENİZ EN BÜYÜK TUTKUM

- Ne tür tutkularınız var, neler dinler, neler izlersiniz?  

Hayatın her alanında dinamik olmak, hayattan daha çok zevk almak ve yaşamı çok daha nitelikli hale getirmek için anı yaşıyorum. Anı yaşamak, gerçekten öğrenilmesi ve bunun için çaba sarf edilmesi gereken bir şey çünkü bu öğretinin karşılığında kazanılan o ‘an’ duygusunun tarifi yok. Eskiden ötelerdim, şimdi artık anda yaşamaya özen gösteriyorum.

Hayatıma keyif katan, en büyük tutkularımdan biri deniz. Bu tutku doksanlı yıllarda başladı. O zaman dört aileden oluşan arkadaş grubumuzla her yaz mavi yolculuk yapardık. 10 yıl süren bu tatillerin ardından ilk yelkenli teknemi aldım. Ardından hem motoryat konforu hem de yelken yapma keyfini bir arada bulabildiğim için katamarana geçtim. Özellikle Fethiye-Marmaris arasında seyir halinde olmayı seviyorum. Sadece yaz aylarında değil, kışın da katamaranda vakit geçirmekten keyif alıyorum, ofis gibi kullanıyorum. Denizcilik stresimi azaltıyor, bana sabrı ve panik yapmamayı öğretiyor.

Dizi izlemiyorum çünkü konsantre olamıyorum. Film ise ancak toplumsal, sosyal içerikli olursa izliyorum. 

DOSTLUKLAR AÇISINDAN ŞANSLI BİR İNSANIM

- Dostlarınızı neye göre seçersiniz? 

Dostlarınızı seçemezsiniz aslında… Yani bir insanı beğenip, “Şu benim dostum olsun” diyemezsiniz. Ama nasıl insanlar dostunuz olabilir derseniz, samimi, şeffaf, kendimi yanlarında özgürce ifade edebildiğim ve topluma değer yaratan insanlar diye yanıt verebilirim. Ben dostluklar açısından şanslı bir insanım. İş hayatından, çok değer verdiğim köklü dostluklarım var. Bir de üniversiteden bu yana kopmadığımız 43 yıllık okul arkadaşlarım var, en başta da Tuncay Ayhan. Bendeki yeri çok ayrıdır. 

- Nasıl bir Türkiye hayaliniz var? 

İnsanların kendilerini özgürce ifade edebildiği, herkesin mutlu olduğu, gelir seviyesinin gelişmiş ülkeler seviyesine ulaştığı, kültür ve sanatın yaygınlaştığı bir Türkiye sanırım hepimizin hayalidir. 

ATATÜRK'Ü ÖRNEK ALIRIM

- Hayatta kimi örnek alırsınız ve iş hayatında da tabi? 

Hayatımda kendime örnek aldığım ve lider olarak gördüğüm isim Mustafa Kemal Atatürk. Özellikle zor anlarda Atatürk’ün yaptıklarını düşündüğümde hem azmim ve motivasyonum hem de kendime güvenim artıyor. Örnek aldığım yönleri; inatçılığı, liderliği, vizyonerliği ve stratejik düşünmesi. Yeni bir yönetim sistemini kurgulayıp cesaretle uygulamaya geçirebilmiş olmasına, zor zamanlarda pes etmemesine, mücadeleden kaçmamasına ve azmine her zaman hayranlık duymuşumdur. Atatürk’ün 100 yıl önce, okuma oranının yüzde 10’un altında olduğu bir dönemde, üstelik savaşın göbeğinde kitap okuyup geleceği tasarlaması beni çok etkiliyor. Bu, nasıl bir entelektüel birikime ve vizyona sahip olduğunu ortaya koyuyor. Atatürk sadece Türkiye için değil, gelişmekte olan ülkeler için de çok değerli bir lider ve rol model.

İş dünyasında iyi bir yönetici olarak gördüğüm ve kendime rol model aldığım isimler ise İshak Alaton ve Üzeyir Garih. Küçücük bir şirketten tırnaklarıyla kazıyarak bir holding yaratan Üzeyir Garih,  yöneticiliğinin yanı sıra eğitmen bir lider olan kişiliği ile de birçok kişinin gelişiminde önemli rol oynamış bir isim. Bu yönünü çok önemsiyor ve kendi kariyerimde de uygulamaya gayret ediyorum. İshak Alaton da bilgi birikimi, mesleki formasyonu ile etkileyici bir lider. Rekabet anlayışı, rekabette nasıl fark yaratacağını bilmesi, örnek aldığım yönlerinden yalnızca birkaçı. Bu özellikleri, iş hayatında nasıl fark yaratılabileceğine dair çok önemli ipuçları veriyor. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler