Picasso ve Kahlo'ya kızgın yazar
Meksikalı ressam Diego Rivera’nın kızı Guadalupe Rivera geçen hafta İstanbul’daydı “Diyorlar ki, devrimin sanata ihtiyacı yoktur ancak sanatın devrime ihtiyacı vardır. Bu tam olarak doğru değil. Evet devrimin devrimci bir sanata ihtiyacı var. Sanat bir devrimci için bir romantikle aynı şey değildir. Sarhoş olmak için bir içki değildir. Sinir sistemine güç veren bir besindir sanat, mücadele için güç verir, bir buğday gibi.” Bu sözler Meksikalı kübist ve duvar ressamı Diego Rivera’ya ait.
Herkesçe bilinen sanatının dışında sosyalistliğiyle de eserlerine önemli tatlar katan Rivera’nın fırtınalı bir aşk hayatı da vardı. Bu aşk hayatına ait evliliklerin ikincisinden doğan kızı Guadalupe Rivera, geçen hafta İstanbul’daydı. Şu an Ortadoğu medeniyetleri ve tarihi üzerine bir kitap yazan Rivera, “Yazdığım kitapta tamamlayıcı olması açısından Türkiye’deki Anadolu medeniyetlerinin çalışmama katkı sağlayacağını düşünüyorum. Oralara da gitmek isterdim ama mümkün değil. Yine de dün Arkeoloji Müzesi’nde Anadolu Medeniyetleri ve Mezopotamya’ya ait gördüklerimden çok etkilendim” diyor.
Yerli halkların önemi
Bugüne dek babası Diego Rivera üzerine dört, hukuk ve ekonomi üzerine de altı kitap yazmış. Babası gibi Meksika tarihi ve Meksika’ya özel bir ilgisi olup olmadığını sorduğumuzda, devrim ve 19. yüzyıla ait Meksika tarihiyle ilgili de yazdığını söylüyor.
Diego Rivera’nın pek çok eserinde görünen Aztek ve İnka medeniyetleri figürlerinin nedenini o dönemde yapılan arkeoloji kazı çalışmalarının bitmesiyle henüz ortaya çıkmış olan prehistorik dönemdeki Aztek, İnka medeniyetlerini babasının halkla daha çok bütünleşmestirmesinin resimlerine farklı bir zenginlik kattığını söylüyor Rivera. Tabii bununla birlikte tüm bu resimlerde kendini gösteren yerli halkların Diego Rivera açısından önemi büyük. Guadalupe Rivera, “Babamın Meksika tarihindeki yerlileri, İnkaları, Mayaları, Aztekleri tanıtmasının amacı; onlara bu kadar önemli zengin bir geçmiş, tarih bırakan bu halk topluluklarına hiç önem verilmemesi ve hep yerli sıfatında alt sınıfta olmaları. Onların yerli sınıfların hep alt sınıflarda olmasının ezikliğini resimlerinde yukarılara taşımak istedi. Aynı zamanda marksist ideolojisiyle bu alt sınıf halk topluluğunu en büyük, en baş kişiliklere koymasının amacı da alt sınıf topluluklarını yukarılara çekmekti. Her zaman için üst sınıfların kendi ideolojisi ve yaşamlarıyla her şeyin meyvesini alır gibi yaşamalarına karşı olarak yerli sınıflara yukarılarda taşıma onuru vermek istedi” diyor.
Diego Rivera, sanat yaşamı boyunca New york, San Fransisco ve Detroit gibi şehirlerin duvarlarında izler bıraktı. Bu duvar resimlerinde her zaman baş kahramanları yine ‘alt sınıflar’. İşçiler, köylüler, çalışanlar sınıfı. Resimlerindeki yüzleri her zaman alt sınıflardan seçiyor, politik görüşünü bu şekilde ortaya koyuyordu. Politik görüşü ve Rivera deyince akla tabii ki 1933 yılında Rockefeller Binası için yapması istenen duvar resmi geliyor. Bu olayı kızına sorduğumuzda, ‘4 yol ağzındaki adam’ olarak çevirebileceğimiz resim için, “Çok muhteşem bir duvar resmiydi. Kapitalizmle sosyalizmin yollarının çatışmasını anlatan çok önemli bir resimdi” dedi. Rivera Rockefeller için yaptığı duvar resminde Lenin’in yüzünü kullanmış ve ancak Nelson Rockefeller Lenin’in yüzünü çıkarmasını isteyince Diego Rivera şiddetle reddetmiş ve bunun kültürel vandalizm olduğunu ve kendisinin ressam özgürlüğünü aldıklarını söylemişti.
Kübist değil devrimci
Diego Rivera’nın pek de göz önünde olmayan kübist bir tarafı var. Hatta dönemin en önemli kübistlerinden biri. Ancak duvar resimleriyle çok daha ünlü. Kızına Meksika’nın Michelengelo’su olarak anılan babasının kübist tarafının gölgede kalmasının nedeninin ideolojisine bağlı olup olmadığını sorduğumuzda kübist tarafının engellenmesinin nedeninin özellikle Pablo Picasso olduğunu söyledi. Picasso ve Braque gibi kübistlerin tarz olarak ortaya koyduğu kübizmin oldukça klasik, sade, abartıya kaçmayan, belli geometrik kuralları olan, bazı renklerin kullanıldığı bir kübizm olduğunu dolayısıyla bu kurallara uymayan Diego Rivera’nın kübizmi Picasso tarafından “Sen kübist değil devrimcisin” cümlesiyle kabul edilmemiş. Guadalupe Rivera, “Çünkü babam o dönemde sosyal konuları işlemiş resimlerinde. Meksika renkleri ve figürlerini kullanıyordu, farklı bir tarzı vardı ve bu onların hoşuna gitmedi. ‘Sen kendini kübist olarak ifade edemezsin, bu devrimci kişiliğinle bizleri yanına alamazsın’ dediler. Ancak buna rağmen Picasso babamın resminden bir kopya yaptı ve kendisine maletti. Bu konudan sonra aralarında tartışma oldu. Aslında döneminin en büyük kübistlerinden biridir” dedi.
Diego Rivera’nın kızını bulmuşken Frida Kahlo’yu sormamak imkansızdı. Guadalupe Rivera, bugüne dek Frida Kahlo için pek de sevimli yorumlar yapmamış. Kahlo’nun topu topu 20 resmi olduğunu ve hepsinin birbirine benzediğini zaten çoğunu da babasının bitirdiğini, Kahlo’nun duvar ressamı olmak istediğini ancak bunun için yeterince yetenekli olmadığı gibi ifadeleri var. Tüm bunlarla birlikte her ne kadar Diego Rivera çapkın bilinse de Frida’nın da çok masum olmadığını ima ediyor. Bu söylediklerini sorduğumuzda, “Babam için çok sevgilisi olduğu söylenir ama Frida’nın da çok sevgilieri oldu babamla birlikteyken. Babamın çok yakın arkadaşı Troçki’yle de bir ilişkisi vardı, bu babamı tabii ki çok rahatsız ediyordu” diyor. Guadalupe Rivera, Frida Kahlo’nun popüler kültürün bir parçası olduğunu ve bu yüzyılın bir çöküş yüzyılı olduğundan Frida Kahlo’nun da bu yüzyılda yaşlayan insanların ikonu olduğunu ifade ediyor.
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev