Politikanın Malzemesi Olarak Kadın
Bir ülke kadınlığının gücünü, kadın seçkinleri olduğu kadar kadın yurttaşlarının sosyo-ekonomik konumu belirlemektedir. Halen faal kadın nüfusumuzun yüzde 80’i evkadını olarak yaşamını sürdürmektedir.
Kadınların toplumda işgal ettikleri yer, gerçekleştirdikleri işler, emeklerine karşı alabildikleri ücret, anne olarak toplumun verdiği destek, bütün bu sorunlar elbette ilk önce zora koşulan, sömürülen, ezilen, eziyet gören, hırpalanan kadınları ilgilendiren konulardır. Fakat bunun dışında kadının konumsal konumu günümüz deyişiyle toplumsal cinsiyete tanınan değer ve kullanılan ölçütler aynı zamanda devletin itibarının da göstergesidir. İşte bu nedenle ister uluslararası alanda ister ulusal alanda olsun kadın konusu aynı zamanda politik bir malzeme olarak da kullanılmaktadır.
Örnek verelim: İran yoğun uğraşılar sonucunda Birleşmiş Milletler’in Kadın Statüsü Komisyonu’na dört yıl süre ile üye seçilmiştir. Buna göre İranlı kadınlar, neden güneşlendikleri ve neden ince bir başörtüsü taktıkları nedeniyle tutuklanabilecek, yargılanabilecek bir ülkenin temsilcileri olarak başka bir ülkenin kadınlarının ne ölçüde eşit bir yurttaşlık statüsüne kavuştuklarını sorgulayabilecektir. Bu seçim kuşkusuz dünya kadınları için ümit verecek bir tercih olmamıştır, buna karşın İran devletinin itibarını yükseltmiştir.
Çarpıcı üç yaklaşım
Diğer bir örnek: Uzun yıllar Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptıktan sonra İngiltere’de Londra’daki ünlü SOAS (School of Oriental and African Studies)’ta öğretim üyesi olarak bulunan Prof. Dr. Deniz Kandiyoti kısa bir süre önce Koç Üniversitesi’nde “Küresel ile yerel arasında toplumsal cinsiyet: Günümüzde Afgan kadınlar” konulu bir konferans vermiştir. Kandiyoti, Afgan kadınlarının toplumsal konumlarını “iyileştirmek” için yapılan girişimleri çarpıcı üç yaklaşım yardımı ile irdelemiştir.
Girişimin ilki ABD’de 9/11 saldırıyı takiben dönemin başkanı W. Bush terorizmi yenmek için Afganistan’a karşı açtığı savaşın gerekçeleri arasında “kadınları özgürleştirmek” isteğini de katmıştır. Bu düşünceyi paylaşanlara göre Afgan kadınları, Amerikalı silahlı güçleri görür görmez burkalarını atacaklardı! Bir kısım Amerikalı feministlere göre, aslında katıksız bir emperyalizm zihniyetiyle girişilen askeri harekât, kendi toplumlarındaki eksikliklerini örtbas etmek için başvurulan tipik bir oryantilist bahane sayılır. Judith Butler’in çok haklı olarak belirttiği üzere “Ekonomik sömürü ve kültürel baskı ile karşı karşıya kalan kadınlara, birinci dünya kadınlarına ilişkin düşünce kalıpları ile hitap etmek kabul edilemez bir hatadır.” Kaldı ki Afgan kadınları deyince akla kimler geliyor? Diyasporada yaşayan eski krallığa mensup üyeler mi? Bir mücahit kanadının destekçileri mi? İltica kamplarında sürünen kadınlar mı? Afyon tarlalarında çalışanlar mı? Yoksa gurbette yükseköğrenim görmüş meslek sahibi kadınlar mı?
İkinci yanıltıcı girişim. ABD’nin askeri müdahalesinden sonra 2001’de o zamanki Alman başkenti Bonn’da yeniden yapılanmaya çalışılan Afgan devletinin anayasası hazırlanırken topyekûn “ötekileştirilen” Afgan kadınlarının toplumsal konumlarını iyileştirmek için son otuz yıldır olgunlaştırılmış olan birçok uluslararası sözleşmeler –örn. CEDAW (Kadına karşı her türlü ayrımcılığı kaldıran sözleşme), Beijing ve Beijing + 10 Eylem Planları da eklendi, ayrıca bir Kadın Sorunları Bakanlığı da kuruldu.
Fesat dolu düşünceler
Bütün bu kapsamlı kararları uygulamaya koymak üzere ‘deneyimli’, kadın çalışmaları alanında uzmanlaşmış Batılı/Asyalı sosyal bilimci kadınlar Afganistan’a davet edilmiştir. Ancak bir yıldan az bir süreyi takiben bu kadın sorunları uzmanları karşı karşıya bulundukları derin etnik, dinsel, bölgesel, feodal ilişkiler ağının parçalanamayacağı, parçalandığı yerde ise ağır bir yazgı olarak süregelen örf ve ananelerle başa çıkılamayacağı sonucuna varıp başka ülkelerde daha verimli ve keyifli görevleri yeğlemişlerdir.
Üçüncü yanılgı Taliban’la başa çıkamayan yönetimin uyuşturucu ticareti ve rüşvet mekanizmaları yardımı ile çok güçlü silahlı savaş beyleri haline gelen fraksiyonların devlet mekanizması ve güvenlik güçlerine dahil etmeleri olmuştur. Bunlar için, kadın erkek eşitlik sorunsalı üzerinde durulmaya bile değmez ‘batıl, fesat dolu, Batılı’ düşüncelerdir.
Sonuç: Günümüzde ülkelerin sınırları içinde yaşamak zorunda kalan Afgan kadınların önemli bir kısmı dul olarak dilenmek ve fuhuş yapmaktan başka çareleri yok; aileler afyon borçlarını ödeyebilmek için erkek-kız çocuklarını satmak zorundalar, cinsel saldırı ise hesabı sorulmayan normal işlerdir. Toplumsal cinsiyet ile ilgili bu derin, karmaşık, yaşamsal sorunsallar görüldüğü üzere dış yardım ile desteklenen teknokratik reçeteler ya da yüzeysel öykülenmelerle çözülemez.
Kelimelerle yeter ölçüde betimlenen Afgan kadınların durumu, dünyanın diğer kıtalarında da ezilen, horlanan, hakkı verilmeyen kadınlar gibi büyük devletlerin çıkar mücadelesinde bir gündem maddesi, bir malzemeden öteye geçmemektedir.
Türk kadın varlığının zenginliği
Bu bakış açısından hareketle amaçları açık seçik belirlenmemiş, bir grup Türk kadınının “Türk kadın varlığının zenginliğini” kanıtlamak üzere yurtdışında gösteri yapmaları iz bırakmayan bir sabun köpüğünden farksızdır. Türk toplumunda kadın nüfusumuzun erişmiş olduğu eğitim düzeyi açısından gelişmekte olan ülkelerle kıyaslanamamakla beraber kamusal alanda görünürlükleri yoktur. Türkiye’nin kamu yönetiminde 8 bin 284 üst düzey yöneticinin 7 bin713’ü erkek, sadece 571’i kadındır. Buna göre üst düzey yönetici koltuklarının yüzde 93 erkek, yüzde 7’sinde kadın oturmaktadır. Türk bürokrasisinde müsteşar, vali, kamu iktisat teşekkülü genel müdürü, yargı organı başkanı yoktur. En kalabalık kadın grubunu 275 bin 287 ile öğretmenler oluşturmaktadır. Bir ülke kadınlığının gücünü kadın seçkinleri olduğu kadar kadın yurttaşlarının sosyo-ekonomik konumu belirlemektedir. Halen faal kadın nüfusumuzun yüzde 80’i evkadını olarak yaşamını sürdürmektedir.
Hedefimiz dün olduğu kadar bugün de iş ve özel hayatta erkek kadın eşitliğinin var olduğunu belirleyen taze göstergeler olmalıdır. Ulusal ve uluslararası alanda iddialı olan her devlet, kadın nüfusunun dinamizmini sayısal göstergelerle kanıtlayabilir, gerisi sadece renkli görsel medyanın malzemesi olarak kalmaya mahkûmdur.
Prof. Dr. Nermin ABADAN-UNAT
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu