Postmodern Enver Paşa(lar)
AKP iktidarının ABD pusulasıyla izlediği dış politika, özellikle de Suriye politikası, Türkiye’yi nereye sürüklüyor?
Görünen o ki ABD ülkemizde postmodern bir Enver Paşa yaratma çabası içinde.
İlki Kayser Almanyası’nın iteklemesiyle Turan’a açılmaya kalkıştı. Koca imparatorluktan elde kalmış toprakları bin parça etti. Hüsrana uğrayıp Orta Asya bozkırlarında yaşamını yitirdi.
Postmoderni ise yurtta ve Müslüman âleminde Sünni İslamın iktidarını gerçekleştirme sevdasına kapılmış. Uyarını bulsa Arap çöllerine yürümeye çoktan hazır görünüyor.
Ne ki ırk temelinde politika üretmenin sonu nasıl hüsran olduysa, din ve hele de mezhep temelinde politika üretmenin de sonu hüsrandır. Tarih, dünyada bunun örnekleriyle doludur. Ne demişti Akif; “Hani milliyetin İslam idi, bu kavmiyet ne?” Eğer İslamiyet (din) farklılıkları yok edip birleştirici bir öğe olsaydı, koca İslamcı şair böyle bir sorgulama yapar mıydı?
Ne Hira Dağı’ndan ne de Tanrı Dağı’ndan umar beklemenin yararı vardır. Emperyalizmin arabasına koşulmanın ötesinde bir sonuç da vermez. Bunu yaşadık, yaşıyoruz.
“Yurtta barış dünyada barış” ilkesi, “komşularla sıfır sorun” ile değiştirildi. Bu iki belginin stratejik derinliği arasındaki farka bakınız lütfen; birincisi okyanus, ikincisi bahçedeki süs havuzu. Bu nev zuhur politika, birincisinin tam da tersine yurtta savaş, dünyada savaştan öte bir anlam taşımamaktadır. Yaşadıklarımız da bunun böyle olduğunun kanıtıdır.
Ama bu politika değişikliği durup dururken de ortaya çıkmadı; Önce Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) sahneye konuldu. Rol dağılımında da bize eşbaşkanlık verildi. Seksen yıllık laik cumhuriyet, “ılımlı İslam cumhuriyeti” yapıldı.
Ve perde!..
Hani o 10 yılda hiçbir şey yapmadığı söylenen Mustafa Kemal, 5 Şubat 1920’de kaleme aldığı bir raporda özetle; Anadolu barışının (bağımsızlığının) Suriye’den (bugünkü suriye ve Irak toprakları) başlayıp Anadolu üzerinden İran, Kafkaslar, Afganistan ve Pakistan’a uzanan koridorun emperyalizmin etki alanından çıkarılmasıyla sıkı sıkıya bağlı olduğunu yazıyordu. Günümüzde geldiğimiz yere bakın! Komşularla sıfır sorun diye diye ABD emperyalizmin bu koridorda tek egemen olmak için sahnelediği BOP’un eşbaşkanlığı rolünü oynuyoruz. Sonra da küçük dağları biz yarattık, büyükler babamızdan miras edasıyla barış ve bağımsızlıktan söz ediyoruz.
Güney sınırımızda yangın topraklarımızı tehdit ediyor. Sönmesine çalışacağımıza bu yangına elde körük ve benzinle gidiyoruz. Doğuda, ABD’nin topraklarımıza yerleştirdiği füze kalkanı nedeniyle, ilişkilerimizde güven eksikliği ve gerginlik yaşadığımız İran bulunuyor. Kafkaslar’da askeri yığınak yapmış Rusya. Gene Kafkaslar’da topraklarımızın bir bölümünü anayasasında sahiplenmiş Ermenistan. Kuzey Irak’tan sonra şimdi de Kuzey Suriye’de otonom Kürt oluşumu. Sınırlarımız içinde de benzer istemler, bombalı, mayınlı ve silahlı eylemler. Meydanlarda dört parçanın otonom yapılarına sahip olmaları gereğine vurgu yapan söylemler. Kuşkusuz bu söylemler öteden beri süregelen inkârın inkârıdır. Yıllardır yaşadığımız demokrasi eksikliği sorunu kapsamında Kürt kökenli yurttaşlarımızın yalnızca hakları değil, varlıkları dahi inkâr edilmiştir. “Kürt yoktur, karda yürürken çıkan kart kurt seslerinden dolayı Kürt diye anılan dağ Türkleri vardır” sözlerinden bugünlere geldik. Bugün yaşanan ileri demokraside ise beterin beterine tanık oluyoruz. Kürt halkının yerel ve merkezi seçimlerde seçilmiş temsilcileri zindanlarda tutuluyor. Doğan boşluktan yararlanmak için yerel seçimlerin erkene alınması isteniyor. Hem de başta anayasa olmak üzere ne Siyasi Partiler ne de Seçim yasalarında en ufak bir demokratik iyileştirme yapılmaksızın.
İleri demokrasi döneminde zindanlar, Kürt seçilmişleri ile birlikte Türk seçilmişleri, hak, özgürlük, demokrasi ve bağımsızlık isteyen işçi, öğrenci, aydın ve askerlerle de doldurulmuş bulunmaktadır. Ülke savaşın eşiğine getirilmiş, orduya komuta edecek askerlerin önemli bir bölümü hapiste, bu ne zalim bir tecellidir?
Bu gidiş sonuçta bölgemizde sınırların yeniden çizilmesi, toprak kayıpları ve bir mübadele tsunamisi yaratacak; milyonları yerlerinden yurtlarından edecek, yeni insanlık dramları yaşatacaktır.
Ama ne gam! Görünen bu postmodern Enver Paşa rolüyle yürütülen Sünni İslam bayraktarlığı sevdası, öylesine güçlü ki, yakalananı ülkenin bölünmesi tehlikesini bile görmekten, baskıcı ve buyrukçu tek adam yönetimi hırslarına dizgin vurmaktan aciz kılabilecektir.
Ama unutmamak gerek: Birincisine “Askeri kırdırdı Enveri Paşa” diye türkü yakmış bu halk, günü geldiğinde elbette kendisine bütün bunları yaşatacak postmoderni için de benzeri bir türkü yakar.
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu