Risk, Çernobil Olayı ve Nükleer Santrallar...
Günlük yaşantımızda çeşitli risklerle karşılaşırız. Kimilerine rıza gösterir, kimilerini reddederiz. Kimi riskleri bilmeden, farkında olmadan, kimilerini de pratik yönden yok edilemeyeceğini ya da azaltılamayacağını algıladığımız için kabulleniriz. Yarar getirebileceğini sezdiğimiz kimi riskleri de kabul ederiz.
“Her şey olabilir, aksi kanıtlanıncaya dek, ve olabilir olmasa bile bu şimdiki zaman içindir.”
Pearl Buck,
A Bridge for Passing, 1964
Hayat belirsizliklerle doludur. Herhangi bir insani eylemin sonuçları gelecekle ilgilidir. Gelecekse belirsizdir. Önceden tam doğrulukla, kesinlikle belirlenemez; yalnızca kestirilebilir (prediction). Nihai gerçeği hiçbir zaman bilemeyiz. Ona, göksel güçler aracılığıyla ya da Nostradamus kâhinliğiyle ulaşamayız. Bilgilerimizin tümü bir tahminler ağından başka bir şey değildir.
Doğrular ve değer yargıları da mutlak değildir. Dün için doğru olan bugün için doğru olmayabilir, bugün doğru bulduğumuz bir bilginin yarın yanlış olduğuna karar verebiliriz. Bilimsel bilgilerin ve bilimin açık uçlu bir yapısı vardır. Bu yüzden risk ya da tehlike, anılan belirsizliklerin doğal sonucudur. Tüm insani etkinliklerin, planlamaların, tasarımların yapısında kendiliğinden kaçınılmaz biçimde var olan gizil (potansiyel) bir unsurdur. Şu halde, olabilir eylemlerden birinin seçilmesi ve gerçekleşmesine karar verilmesi, onunla ilgili riskin göze alınması anlamına gelir.
Belirsizlikler örtüsü altında kalan riskleri deterministik (gerekirci) paradigmalarla, yaklaşımlarla belirleyemeyiz. Yalnızca ve yalnızca istatistiksel çıkarsamalarla elde ettiğimiz bilgileri olasılık yasalarına göre değerlendirerek tahmin edebiliriz.
En genel anlamda risk; “istenmeyen bir olayın (tehlike)” gerçekleşmesi ihtimali ile olayın insani ve ekonomik boyutlarını içeren bir kavramdır. Henüz gerçekleşmemiş, daima geleceğe ilişkin olabilirliklerle ilgili olması dolayısıyla risk, bir anlamda kurgusaldır -hipotetiktir.
Risk / tehlike kaza olasılığıyla değil; gerçekleştiği sırada ve gerçekleştikten sonra oluşması muhtemel olayların niteliği, niceliği ve etki alanıyla ilgilidir. Can kaybı, yaralanmalar, maddi hasar ve zarar, toplum üzerindeki yan etkileri… Bir sistemin yok olmasından ya da hasara uğramasından doğacak hizmet eksiklikleri, kapasite ve verimlilik azalması, sistemin yeniden kurulması ya da onarımı bir ölçüde tahmin edilebilir.
Ne var ki can kayıpları, yaralanmalar ve kimi maddi kayıplar gibi sonuçların parasal değerinin kestirilmesi çok güçtür. İnsan hayatının bedeli nedir? Çeşitli derecelerdeki yaralanmalar, sakatlanmalar nasıl değerlendirilecektir? Yıkım sonucu ruhsal dengesi bozulmuş insanlar nasıl iyileştirilecektir? Mesela Çernobil olayını ele alalım. 26 Nisan 1986 günü Ukrayna’da, Çernobil Nükleer Enerji İstasyonu’daki kaza 30 kişinin ani ölümüne neden olmuş, 300 kişi radyasyon ve yanık tedavisi görmüş, kazayı izleyen günlerde reaktörden yaklaşık 32 km. uzaklığa kadar olan alan içinde oturanlar yöreden uzaklaştırılmıştır. Radyoaktif kirlilik dolayısıyla bölge hâlâ yerleşime açılamamıştır.
Burada şu sorular sorulabilir: Anılan olayda olduğu gibi, önemli büyüklükte bir arazinin radyoaktif kirlilik dolayısıyla kullanıma kapatılmasının, bir ormanın yok olmasının ya da bir akarsuyun kirlenmesinin yan etkileri ve uzun süreli etkileri nasıl değerlendirilebilir? Bu soruların yanıtlandırılması ve risk çözümlemesinde göz önüne alınması kolay değildir. Bu bakımdan risk çözümlemesinin yöntembilimsel (metodolojik) biçimde ele alınması ve iki evrede gerçekleştirilmesi; önce yıkımın (felaket, göçme, hasar) oluşma olasılığının tahmin edilmesi ve sonra sonuçlarının çözümlenmesi uygun olur.
Kabul edilebilir risk/tehlike
Günlük yaşantımızda çeşitli risklerle karşılaşırız. Kimilerine rıza gösterir, kimilerini reddederiz. Kimi riskleri bilmeden, farkında olmadan, kimilerini de pratik yönden yok edilemeyeceğini ya da azaltılamayacağını algıladığımız için kabulleniriz. Yarar getirebileceğini sezdiğimiz kimi riskleri de kabul ederiz.
Bugün çoğu olgulara ilişkin riskler, çeşitli olasılıksal yaklaşımlarla tahmin edilebilmektedir. Ne var ki tahmin edilen risklerin kabul edilebilirliği konusunda henüz genel bir kural ortaya konulamamıştır. Nedeni, kabul edilebilir risk düzeylerini belirleyen kişilerin ya da otoritelerin değer yargılarından ya da tercihlerinden tamamıyla soyutlanamamış olmasıdır. Kabul edilebilir risk düzeylerinin nesnel şekilde belirlenmesi aslında sağduyu, toplum bilinci, etik ve kültür meselesidir.
Sonuç
Bir ülkeyi yönetenler, nükleer reaktörlerin yapımı konusunda önce yukarıdaki açıklamalarımızı göz önüne almalı ve nesnel kararlar vermelidir. Milyonlarca insanın hayatının söz konusu olduğu bir durumda karar, “Gordion Düğümü” ve “Kristof Kolomb’un Yumurtası” yöntemleriyle verilemez.
Altay GÜNDÜZ Prof. Y. Müh. İTÜ 1951, YTÜ E. Öğretim Üyesi
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Sette kavga çıkmıştı: Siyah Kalp dizisinde flaş ayrılık