Sabun Köpüğü Efsane Kadın

Konuk yazar Zehra İpşiroğlu

Sabun Köpüğü Efsane Kadın
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 09.12.2018 - 13:44

Naz Erayda’nın yönettiği tek kişilik oyunda Derya Alabora oynuyor.

İlk gençliğimin idolüydü Annie Girardot. Kısacık saçları, ağzında sigarasıyla daktiloda yazan, kalınca sesiyle telaşlı telaşlı konuşan haliyle kadın özgürleşmesinin simgesiydi gözümde. Ve incecik yüz çizgileri, akıllı bakışları, sevimli gülüşüyle çok güzeldi. O kendine güvenen, kendi ayaklarının üstünde duran bir kadındı, tıpkı özgürlük şarkıları söyleyen Joan Baez gibi. Bunun karşıtı ise sarışın bomba Brigitte Bardot’ydu. Bardot’nun Türk versiyonu kalın dudaklı baygın bakışlı esmer güzeli Türkan Şoray’dı. O dönemde her yer Şoray tabloları, bibloları, bardakları, tepsileri ile dolup taşıyordu. Ona kendini kaptıran bir erkek arkadaşımın evinde Türkan Şoray’lı objelerden geçilmiyordu. Hem erkeklerin bu kadınlarda ne bulduklarını merak eder hem de onlara acırdım. Türkan Şoray, Brigitte Bardot gibi kadınlar erkeklerin imgelemlerinde yarattıkları heyecan uyandıran bombalardı. Peki ama onların acaba gerçek yüzü neydi? Film setlerinde geçen yaşamlarından ne kadar mutluydular? Para, şöhret onlara ne söylüyordu? Diğer kadınlar gibi sokaklarda gezmek, alışveriş yapmak, canının istediği gibi yaşamak şansının hiç olmamasını nasıl yaşıyorlardı? Ne tür özlemleri, hayalleri vardı, bunları hiçbir zaman gerçekleştirememenin üstesinden nasıl geliyorlardı? Şu bir gerçekti ki onlar hiçbir zaman “Vazgeçtim bu işten artık” diyemezdi. Çünkü tutsaktılar. Kendilerini sımsıkı saran eril duvarları aşmaları hayal edilemezdi bile. Bu tutsaklığın adı da yıldız ya da efsane olmaktı.

Erkek bakışı...

Ali Kemal Güven’in yazdığı, Naz Erayda’nın sahnelediği, Derya Alabora’nın oynadığı “Efsane Kadın” kurmaca bir figürden, Efsane Pars’ın yaşamından yola çıkarak böyle bir kadının yaşamından kesitler sunuyor. Oyunda Efsane Kadın zaman ve mekân dışı bir simge olarak ele alınırken, kadına hep eril açıdan yaklaşan erkek bakışı da her an hissediliyor. Kimdir bu “efsane kadın”, nostaljik şarkılarla izleyicileri hüzünlendiren bir kadın mı, erkeklerin dürtülerini kamçılayan bir seks bombası mı, bir femme fatal mı, ötekileştirilenlerle dayanışma içinde olan iyi yürekli bir insan mı, korunmaya muhtaç bebeksi, naif bir aşk kadını mı, kendinden genç bir erkeğe âşık olup da körleşen bir zavallı mı? Derya Alabora Efsane Kadın’ın yaşamındaki inişleri çıkışları, içinde kopan fırtınaları nedense hep aynı ses tonuyla tatlı tatlı anlatırken hiçbir şey canlanamıyor gözümüzün önünde. Hani bir kitabı okursunuz okursunuz hiçbir iz bırakmaz üstünüzde, sabun köpüğü gibi uçup gider, öyle bir duygu oluşuyor. Öyle olunca da bu oyunda kadının hiç ciddiye alınmadığı, sadece erkeklerin yarattıkları kadın klişelerinin hiç sorgulanmadan yinelendiği düşüncesine varıyoruz. Oysa onca kitaba konu olmuş ve toplumun idolü haline gelmiş Türkan Şoray’ın yaşamı bile Efsane Kadın’ın kimliğine dair çok ipucu verebilirdi bize. Türkan Şoray’ı ve onu yaratan toplumu anlamak istiyorsak eril bir toplumda kadın kimliğine dair çok şey bulabiliriz. Sonuçta yüzeysel efektlerin dışına çıkarak efsanelerin nasıl oluştuğunun izini sürmek isteyen bir metin hem eğlendirici ve düşündürücü bir tiyatro olayı yaratabilir, hem de Derya Alabora gibi deneyimli bir oyuncuya da çok fırsat tanıyabilirdi. Oyuncu böylelikle erkeklerin kafalarında yarattığı ideal kadını rolden role girerek çarpıcı bir biçimde canlandırabilir, böylelikle eril klişelerle dalga geçebilirdi, öte yandan da sömürülen bir kadının özgün sesini duyurabilirdi. Bunun gerçekleşememesinin en önemli nedeni sanırım oyunun metnin yüzeyselliği ve yapaylığı, yerleşik klişelerden kurtulamaması. Böyle olunca da Naz Erayda’nın yaratıcılığı, ilginç bir sahne tasarımı, görsel efektler, yapay bir tiyatro figürünü simgeleyen çarpıcı kostümler bile durumu ne yazık ki kurtaramıyor. Son yıllarda oyun metnini ikinci plana iten, içerikten çok biçime ağırlık veren performans türü bir tiyatro anlayışı moda oldu. Ama görsellik, mekân kullanımı, oyuncu performansı ne kadar önemli olursa olsun tiyatronun yaşamasını sağlayan yine de sağlam bir oyun metni oluyor. Metin yeterli olmadığı oranda tiyatro da etkileyici gücünü kolaylıkla yitirebiliyor.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler