Sıkıntı yoksa sıkıntı var!
Aylin Kuryel’in derlediği Sıkıntı Var, “Sıkıntının Mekânları, Sıkıcı Şeyler”, “Sıkıntının Politikası, Politikanın Sıkıntısı”, “Sıkıntı Dile Dökülünce: Edebiyat ve Sıkıntı”, “Perdede(n) Sıkıntılar: Sinema ve Sıkıntı” olmak üzere dört başlık, on yedi metin ve Nalan Yırtmaç’ın İsimsiz adlı işinin görselinden oluşuyor.
Uğur Tanyeli, taşra ve İstanbul bağlamındaki “mekân-sıkıntı” ilişkisini Keçecizade İzzet Molla’nın 1823’te yazdığı Mihnet-Keşan adlı mesneviyi odağına alarak inceliyor ilk etapta; Keşan’a sürgüne gönderilen İzzet Molla’nın “Türkçede mekânı, deneyimleri ve onların esinlediği duyguları” dile getiren ilk metni ürettiğini ifade ediyor: Taşra İstanbul’u özlemenin mekânıdır, özneler taşrada (…) İstanbul’da olmadıkları için sıkılırlar.
Tanyeli bir başka yabancılaşma metni Yaban’a, Ahmet Celâl’in sıkıntısına, onunla duygudaş ve hemfikir olmayanların mekânına, köye değindikten sonra yazısını Kasaba ve Uzak filmlerinin karakterleri üzerinden metropol sıkıntısına, “blase” kavramına vardırarak bitiriyor.
Sezen Ünlüönen’in yazısı da Tanyeli’nin yazısı ile örtüşüyor, merkez-taşra ilişkisi Batı-Türkiye ölçeğinde irdeleniyor. Neden Orhan Pamuk’un kitaplarının sıkıcı olduğu söylenir? Nuri Bilge Ceylan’ın filmlerini kimler sıkıcı buluyor? “Sıkıcı” diye nitelendirip kanıksanmış yaygınlığa, kabule varmak, bir kolaycılığın, belki de kültür ufal(an)masının sonuçlarından biridir.
SİNEMAMIZDA ‘YAVAŞLIK’
Fırat Yücel, 1990’ların ikinci yarısından itibaren gündelik yaşamı, sıradanı beyazperdeye yansıtan Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Semih Kaplanoğlu ve Ali Kemal Çınar gibi yönetmenlerin filmlerine yakından bakıyor. “Yavaş sinema”, “minimalist sinema” ve “tefekkür sineması” gibi ana akımların dışındaki akımlara uzun plan ve ölü zaman gibi estetik araçların nasıl yansıdığını inceleyen Yücel, “bu anlatım öğelerinin seyirci bakışını serbest bırakma, özgürleştirme, algı alanını genişletme ve aktifleştirme gibi önermelerinin Yeni Türkiye Sineması’ndaki” yansımalarının da izini sürüyor.
Taşra yavaşlıktır, bir günün geçmesi, bir günün diğerine varması “ağır ağır” gerçekleşir. En bol şey zamandır taşrada ve sıkıntıyı genellikle erkekler temsil eder. Erkeklerin sıkılacağı mekânlar daha çeşitlidir. Kurmaca metinlerde sıkıntı atmosferini yaratabilmek bile isteye tercih edilen sözcükler ve biçim üzerinde özenli bir çalışma isterken, sinemada “gösterme” sanatının imkânları bu işi daha kolay halleder. (Tabii okurun ve izleyicini donanımını gözetmek gerekir.)
Sıkıntı, metropolde kültürel ve ekonomik bir doygunluk-yoksunluk durumuyken taşrada ise rutin halini almış bir ara renk imgesi, mistik bir algı yanlışıdır.
“Sıkıntı büyük eylemlerin eşiğidir” diyor Walter Benjamin, Türkiye Sıkıntısı ise herhangi bir eşiğe aralanmıyor nicedir. Küçük taşraların kendi aralarında dönenen sıkıntısıdır çünkü Türkiye Sıkıntısı. Herkes herkese fazla “hısım”dır da belki ondan.
“Sıkıntı Var” / Sıkıntı Üzerine Denemeler / Der. Aylin Kuryel / İletişim Yayınları / 397 s. / Haziran 2020.
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu