SOKÜM'e Sahip Çıkalım

SOKÜM'e Sahip Çıkalım
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 16.12.2012 - 07:37

4 Mayıs 2010da Kentsel Bellek Üzerinebaşlıklı bir yazım Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmış ve somut olmayan kültürel mirasınbir toplumun kentlileşmesi konusunda ne denli önemli rol oynadığını vurgulamıştım.

Yazımda, kentlerimizin nüfusunun arttığını, fiziksel olarak büyüdüğünü, ancak bu kentlerde yaşayan insanımızın o kentin gerçek kentlisiolamadığını dile getirmiş ve bunun nedenini de kente göç edenlerin belleğinde, o kenti kent yapan kültür değerleriyle ilgili olarak en ufak bir kırıntının olmamasına bağlamıştım. Var olan kültür varlıklarının veya bir kenti kent yapan sosyal kültürel değerlerin onlar için bir bellek değeri yoktu, bu değerlerle ilgili anıları olmadığı için olamazdı da...

Ayrıca, taşınmaz ve taşınabilir kültür varlıkları fiziksel olarak 2863 sayılı koruma yasamızda betimlenirken, özellikle taşınmaz kültür varlıklarının işletilme biçimleriyle ilgili bir kültürel sürekliliğin önemi üzerinde durulmamıştı. Başka bir deyişle, bir yapı mimari özellikleri yönünden kültür varlığı olabiliyor, ancak o yapının işlevi korunması gereken bir kültür varlığı olarak değerlendirilmiyordu.

Dolayısıyla, örneğin, İstanbulda, Beyoğlu İstiklal Caddesinde, geçen günlerde boşaltılan İnci Pastanesi gibi işlevleri veya markaları barındıran yapılar, kültür varlığı olarak tescil edilmekte, ancak işlevlerin devlet denetiminde nasıl korunacağı konusunda bir çözüm getirilememektedir. Yine, az kalsın, bundan yaklaşık on yıl evvel Markiz de otomobil yedek parçası satan bir dükkân haline geliyordu.

Özetle Beyoğlunda veya antik yarımadada önemli binalar 2863 sayılı yasa sayesinde iyi veya kötü ayaktalar, ancak orijinal işlevlerinden kaynaklanan somut olmayan kültüreldeğerleri yok olmuş ve İstanbullunun belleğinden adeta çalınmıştır. Koruma felsefesinde, bir yapının orijinal işlevi korunarak restore edilmesinin en doğru bir yaklaşım olduğu, salt yapının fiziksel niteliğinin korumasını engellemekten kaynaklanmamaktadır. Eşzamanda bu yaklaşım somut olmayan kültür değerinin de gelecek kuşaklara aktarılmasını bir anlamda amaçlamaktadır.

Kuşkusuz, 2863 sayılı yasamız somut olmayan kültürel değerlerimizi korumakonusunda yeterli değildir. Ancak, Türkiye Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatının (UNESCO) 17 Ekim 2003 tarihinde Pariste düzenlenen 32. Genel Konferansında, Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesini kabul etmiştir. Ülkemiz 19 Ocak 2006 tarihli ve 5448 sayılı yasayla bu sürece dahil ve 27 Mart 2006 tarihinde de resmen taraf olmuştur.

UNESCO, Toplulukların, grupların ve kimi durumlarda bireylerin, kültürel miraslarının bir parçası olarak tanımladıkları uygulamalar, temsiller, anlatımlar, bilgiler, beceriler ve bunlara ilişkin araçlar, gerçekler ve kültürel mekânlar biçiminde tanımlanmaktadır. Ayrıca, UNESCO, kuşaktan kuşağa aktarılan bu miras, toplulukların ve grupların çevreleriyle, doğayla ve tarihleriyle etkileşimlerine bağlı olarak, sürekli biçimde yeniden yaratılır ve bu onlara kimlik ve devamlılık duygusu verir; böylece kültürel çeşitliliğe ve insan yaratıcılığına duyulan saygıya katkıda bulunurbiçimindeki ifadesiyle SOKÜMün önemini vurgulamaktadır.

Ayrıca, 14 Mayıs 2009 tarih ve 94626 sayılı Kültür ve Turizm Bakanı onayı ile yürürlüğe giren SOKÜM Taşıyıcılarının Tespit ve Kayıt İşlemleri Yönergesinin madde 4, f bendinde de UNESCOnun SOKÜM tanımı aynen kabul edilmiştir.

Sonuç olarak, yukarıda değindiğim nokta ve belgeler ışığında, 2863 sayılı yasamızı revize ederek veya koruma yasamız revize edilene dek 19 Ocak 2006 tarihli yasaya dayanarak somut olmayan kültürel değerlerimizikoruma konusunda önemli adımların atılabileceğine inanmaktayım. Aksi takdirde 4 Mayıs 2010 tarihli yazımın sonunda belirttiğim gibi, böyle giderse ne Vefa Bozacısı, ne Muhittin Hacı Bekir ne de Beyoğlu kalır.

*SOKÜM: Somut Olmayan Kültürel Miras

Prof. Dr. Mete Tapan


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler