Solgun Bir Halk Ayaklanması
1970’lerde Enver Sedat öncülüğünde ‘infitah’ olarak bilinen ‘açılım’ politikalarıya iktisadi reforma başlayan Mısır, özellikle 1990 - 1991 döneminde IMF’yle imzalanan Yapısal Uyum Programı ile kırsal kesimdeki toplumsal ilişkileri dönüştürmeyi hedeflemiş ve 1992’de tarımsal kiraları serbest bırakmıştı.
Arap dünyasında milyonlarca insanın baskıcı rejimler karşısında kendilerine güvenlerini nasıl kazandıklarını ve diktatörlere karşı korkularından nasıl sıyrıldıklarını televizyon ekranlarından izliyoruz. Şimdi de Libya, Yemen ve Körfez ülkelerindeki diktatörlükler halk tarafından tehdit ediliyorlar. Bunlar demokratikleşme açısından olumlu gelişmeler elbette. Fakat kendiliğinden ve toplumun en kenarından başlayan bu hareketlerin, hedeflerindeki belirsizlik, önderliklerinin dağınık ve zayıf olması yüzünden kalıcı kazanımlar elde edip edemeyecekleri müphem.
Mısır’daki yönetici kesim yönetim erkini kaybetmedi. Mısır devletinin kendisini yeniden üretmesinde önemli olan aktörler yerlerini koruyorlar. Bunlardan ordu, ulusal ve uluslararası düzeyde geliştirdiği iktisadi ve siyasi ilişkilerle Mısır kapitalizminin kendini yeniden üretmesinin önemli bir aktörü olmaya devam ediyor. O halde, bu ilişkiler ağı içinde ordu ne tarafsız olabilir ne de iddia edildiği gibi halkın ordusu.
Otuz senedir ülkeyi demir yumrukla yöneten Hüsnü Mübarek’in geri plana çekilmesi, Mısır’daki rejimin halka görünen yüzünü değiştirdi ama rejimin özü, en azından şimdilik, pek değişmedi. Ordu kontrolü ele geçirir geçirmez, grevleri ve gösterileri yasakladı. Gerçekleşen bu “geçişin” doğasını anlamak, anti-demokratik rejimin bir rastlantı sonucu ortaya çıkmadığını görmekten geçiyor.
Analitik \t\tçerçeve
Arap dünyasında olup bitenlerin anlaşılması için bize epeydir “dayatılan” bir analitik çerçeve var. Sokaklara dökülen halkın diktatörlerden kurtulmak istemi içinde oldukları, demokratik, özgür bir ortam beklentisiyle harekete geçtikleri söyleniyor. Mutlaka halk ayaklanmasının bu boyutları da vardır ve halk özgürlüklerin arttırılmasını beklemektedir. Ancak olup bitenin bu çerçevede değerlendirilmesinin tatmin edici ve yeterli olmadığı da açık.
Küresel kriz
Mısır’da olup biteni anlamlı bir şekilde değerlendirmek, bu toplumsal dönüşüme hâkim olan dinamiğe siyasi ve ekonomi alanlarının bütünlüğü perspektifinden bakmamızı gerektirmektedir. Yani, olanlar dayatıldığı gibi yalnızca siyasi değildir. Pek üzerinde durulmasa da yaşananların iktisadi boyutu da vardır. Son gösteriler, aslında Mısır’da son üç senedir küresel krizle bağlantılı olarak sürmekte olanların bir uzantısı niteliğindedir. Bu bağlamda son küresel krizin Mısır’ı nasıl etkilediğini analiz etmek önem \tarz ediyor.
Küresel kriz, Mısır’ı ve bölgeyi birkaç iktisadi kanaldan etkiledi. İhracatı ağırlıklı olarak Avrupa’ya yönelik olan Kuzey Afrika’nın, kriz nedeniyle düşen talep sonucu ihracat gelirleri azaldı.
Böylece kriz bölgeyi ilk olarak dış ticaret kanalı üzerinden olumsuz etkiledi. İkinci olarak, gönderilen işçi dövizlerindeki azalma, aileler için fakirliğe karşı tampon olarak kullanılan bu ek gelirin ortadan kalkması bölgede huzursuzluğun artmasına neden oldu. GSMH’sinin yüzde beşi işçi dövizlerinden oluşan Mısır’ın, Körfez bölgesinde inşaat sektöründe çalışan vatandaşlarının işten çıkarılmaları yüzünden işçi dövizi gelirleri ciddi oranda azaldı. Son olarak gıda ve enerji fiyatlarının artışı Mısır’daki geniş yığınları ve çalışanları olumsuz etkiledi, bu da huzursuzlukları tetikleyen önemli bir iktisadi boyuttu.
Bu kanallar üzerinden küresel krizin olumsuz etkilerinin bu kadar ciddi olmasının ardında yatan ise Mısır’da son otuz senedir uygulanmakta olan iktisadi politikaların ülkeyi krize karşı kırılgan yapmış olması. Reformlar, hızlı bir iktisadi büyümeyi sağlarken, bir yandan da gelir dağılımını bozmuş, zenginliğin küçük bir azınlığın elinde toplanmasına neden olmuştu.
Mısırlıların yüzde kırkının günde iki doların altında bir gelirle yaşamasına neden olan reform sonucu resmi işsizlik oranı yüzde dokuza çıkarken, çalışanların yüzde ellisinden fazlasını kayıt dışına taşıdı. Bunların istihdam durumlarıyla ilgili istatistik ise yok. Önemli olan, bu kesimlerin eğitim, sağlık ve genel toplumsal refah kriterlerine uygun olan toplumsal provizyonlara artık ulaşamıyor olmaları.
1970’lerde Enver Sedat öncülüğünde ‘infitah’ olarak bilinen ‘açılım’ politikalarıya iktisadi reforma başlayan Mısır, özellikle 1990 - 1991 döneminde IMF’yle imzalanan Yapısal Uyum Programı ile kırsal kesimdeki toplumsal ilişkileri dönüştürmeyi hedeflemiş ve 1992’de tarımsal kiraları serbest bırakmıştı.
Yasa toprak ağalarına, kiralarını beş sene içinde ödemedikleri takdirde, toprak işgalcilerini topraklarından atma hakkı verirken, toprak kiralarını kısa sürede üç katına çıkardı.
Böylece Mısır’ın tarımı ihracata yönelik üretime geçti ve yüz binlerce çiftçi topraktan geçimlerini sağlayamaz hale geldiler.
Başta Kahire olmak üzere büyük şehirlere göç arttı ve kayıt dışı sektörlerde çalışanların sayısı patladı.
Düşük ve niteliksiz yatırımlar yüzünden bir türlü ücretli emekçi saflarına katılamayan bu kesim, bir yanda şehirler üzerindeki hizmet baskısını arttırırken bir yandan da huzursuzlukların kaynağı olmaya başladı. Avrupa’dan ihracata olan talebin düşmesi de tarım kesiminde çalışanları sıkıntıya soktu.
İşsizlik sorunu, IMF’yle yapılan antlaşmalar çerçevesindeki özelleştirme politikalarıyla daha da kötüleşti. Bu politikalar kapsamında 2005 senesi itibarıyla toplam 314 kamu kuruluşundan 209’u özelleştirildi.
1994 - 2001 yılları arasında bu şirketlerde çalışan işgücü yarı yarıya azalırken, özelleştirmeler Mısır’daki işgücünün durumunun daha da kötüleşmesine ve çalışan kesimlerin daha da fakirleşmesine neden oldu. Özelleştirmeler, Mısır’ın şehirlerini karakterize eden kayıt dışı sektörün büyümesine katkı yaptı.
Zenginliğin ufak bir elitin elinde toplanması sonucu bir grup holding; Osman, Bahgat ve Orascom Holding gibi şirketler inşaat, dış ticaret, turizm, konut ve finans sektörlerinde faaliyetlerini genişlettiler.
Bu holdingler baskı altında tutulan ücretlerden, ucuz işgücünden, hükümet ihalelerinden ve devletin aktarım mekanizmalarından yararlandılar. Devletle iç içe geçen bu kesimin Mısır’da olup bitenin asli nedenleri arasında oldukları yadsınamaz. Daha başka bir ifade ile Mısır’da olup bitenin arka planında Mısır devleti ile bu kesimlerin uluslararası kapitalizm bağlamında geliştirdikleri ilişkiler bulunuyor. Var olan gösteriler bu karmaşık ilişkilerin siyasi boyuttaki ifadesi.
Bu yüzden olup bitenleri, Mısır’a has bozuk kapitalist ilişkiler (crony capitalizm), rüşvet, iyi yönetişim eksikliği vs. bağlamında anlayıp, ne idüğü belirsiz bir demokrasi talebi çerçevesine oturtmak sürecin anlaşılmasını tamamıyla ıskalamaya neden olabilir.
Uygulanan bu politikalara çalışan kesimler, 2006 - 2008 arasında sendikalar öncülüğünde bir dizi grevle karşı çıktı ve 2006’da yapılan 220 greve binlerce işçi katıldı. Bu, Mısır’ın son zamanlarda gördüğü en yaygın grevdi. Bu grevler diğer köylü hareketleriyle bağlantılandı. Son zamanlarda bu ittifaka katılanlar ise şehirlerin marjininde yaşayan kayıt dışı kesim çalışanlarıydı. Belki de bu lümpen unsurun ittifaka katılması sayesinde Mısır devriminin içi boşaltılabildi, solgunlaştı.
Başta ordu olmak üzere yönetici sınıf, yönetemez hale gelmedi.
Sedat Aybar-Kadir Has Üniv. Ortadoğu ve Afrika Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti