Söz sırası menajerlerde
Menajerlerin ve menajerlik şirketlerinin tekelleşmesini konu alan "Sizinle Röportaj Yapabilir miyiz?" başlıklı haberimize farklı tepkiler geldi. Kimi bizi suçladı, kimi özeleştiri yaptı. İş böyle olunca biz de devam haberi yaptık. Şimdi de menajerler konuştu. Menajerliğin "sektör" değil "piyasa"mantığıyla yürüdüğünü, bilen bilmeyen pek çok kişinin bu işi yaptığını, pazarlama mantığının işin ahlakını bozduğunu söylediler. Çözüm önerilerini de sıraladılar...

İki hafta önce dergide yayımlanan menajerlerin ve menajerlik şirketlerinin tekelleşmesi üzerine hazırladığımız “Sizinle Röportaj Yapabilir miyiz?” haberine farklı tepkiler geldi. Gazeteci arkadaşlarımızın çoğu “Evet, bu hep aklımdaydı ama nasıl yazabilirdik?” diye yakındı. Bir kısmı bu eleştirinin “bizim yeteneksizliğimizden” doğduğunu söyledi. Haber, internet ortamında dolaşıma girince de menajerlerden gelen telefonlar kesilmedi. Durumdan ve tanımlamalardan rahatsız olduklarını dile getirdiler. “Konuşalım” dedik, “yan çizdiler.” Bunları niye yazıyorum derseniz? Biz hep haberin tek taraflı olmaması gerektiğini düşündük, öyle öğrendik, bunun peşinden gittik. O yüzden bu haberde zaten eleştirimiz en çok da kendimizeydi. Şimdi sözü konuşma teklifimizi kabul eden ve bu işe yıllarını veren üç profesyonele bıraktık. Onlar da hem sistemi, hem kendilerini hem de bizi eleştirdiler. Demek ki konuşarak anlaşmak için hâlâ şansımız var.
Söze ilk Funda Sanlıman başlıyor. Sanlıman yaklaşık 13 yıldır Teoman’ın menajeri. Konserler, medya ve pek çok kişisel işi sanatçısının adına yürütüyor. Buna özel hayat, aile, arkadaş ilişkileri de dahil. Özel hayata dair ilişkilerini yönetirken “müdahale” sözcüğünü kullanmaktan özenle sakınıyor. Büyük ekiplerle çalışmayı sevmiyor. İşin sırrını güven ve inanç olarak açıklıyor. Menajerliğin bundan on yıl önce Müslüman mahallesinde salyangoz satmakla bir olduğunu söylüyor. Sanlıman, ilk önce sanatçısıyla ilişkisinin boyutları üzerine konuşuyor. “Profesyonellik başka, dostluk başka. Sınırları bilmek gerekli. Laubalilik ilişkileri yıpratır” diyor. Menajerliğin çok gerekli ve ciddi bir iş olduğunu tekrarlıyor. Elbette yanlışların da olduğunun farkında. Yine de sanatçılarla menajersiz iletişim kurulmasının ilişkileri zedelediği görüşünde. Sanlıman, medya ile ilişkilerdeki ikircikli durumun farkında. Durumu, “Ben yalnızca sanatçıyı korumam, basını da korurum. Kimseyi kimseye pazarlamam. İşin ticari boyutunu arka planda tutmanın gayretini gösteririm. Zaten sanatçı da bunlardan uzak durmalı ki kendi işine odaklanabilsin. Ben şarkı söylemem, onlar da menajerlik yapamaz. Herkes kendi işini yaparsa dert kalmaz” diye özetliyor.
Sanatçıların menajerler tarafından işten işe koşulmasına karşı. Kendi menfaatleri için çalışmanın işin ahlakına aykırı olduğunu düşünüyor. Funda Sanlıman, “Bazen yapmamak yapmaktan daha iyidir. Görünebilir olma kaygısıyla korku büyür ve insanlar harcanır” diyor, “Ünlü olanla ünlü olmak isteyen menajer işi baştan kaybeder”. “Yıldız” ve “ünlü” olmanın ilk koşulu gibi görünen menajer tutmanın da oyunun bir parçası olduğunu anlatıyor. Özellikle genç “ünlü” adaylarına da bir önerisi var; “madem bu işe bulaştınız, en güvendiğiniz, samimiyetinden şüphenizin bulunmadığı bir dostunuzu yanınıza alın”.
Elbette pasta büyük, tanımlanamayan ve çok yönlü bir büyüme, kalifiye olmayan çalışanlar ve pazarlama ürünler zihniyeti her iki tarafı da yoruyor. Sanlıman’a göre bu yüzden de sanatçının kendi işini kendi yapmak istemesi çok haklı bir istek. Sanatçı katalogları ile çalışan şirketlerin ise kontrolü sağlayamadığını düşünüyor. Ona göre önemli olan çok değil “az ama öz iş” yapabilmek. Haberde yazdığım “sorularınızı ve talebinizi mail ile bize atın” eleştirisini de bir gönderme yaparak karşılık veriyor; “Söz uçar, yazı kalır”.
Menajerlik "sektör" değil
Afşin Akın da uzun yıllardır bu işin içinde, tecrübeli. Hem piyasayı hem de medyayı iyi tanıyor. İlk haber yayımlandıktan sonra da beni ilk arayanlardan. Söze ilk olarak sanatçı menajer arasındaki ilişkinin mesafesini anlatarak başlıyor: “Öncelikle her iki taraf da birbirine güvenmek ister. Çünkü güven bu birlikteliğin temel taşıdır. Ben ise menajer olarak sanatçımın ya da grubumun üretiminin devamlılığını isterim. Bu mesleki açıdan en hayati durumdur. Sanatçı üretmeli ki, üretimlerini toplumla paylaşmalı ve çarkını döndürmeli. İşte bu noktada sanatçıyı çok iyi tanımak gerekir ve bir şekilde onun temsilcisi olduğunuz için üretimlerini aktarırken yapılan her türlü işi toparlamak ve bir sistemle yürümesini sağlamak bir menajerin işidir. Menajer sanatçısını iyi tanır ve onunla çok zaman geçirir. Sanatçısını anlar, birlikte hedefler belirler, doğru konumlandırır, onun önünü açar, danışmanıdır, yakınıdır, sırdaşıdır”. Akın’a göre menajerlik Türkiye’de en çok suiistimal edilen mesleklerden. Bu meslekte de “bilen-bilmeyen”, “görmüş-görmemiş”, hatırı sayılır sayıda insan kendine menajerlik sıfatını takmış durumda. “Daha 21 yaşında ama mesleğini sorduğun zaman ‘menajerim’ diyenleri gördüm. Menajerlik vizyon, tecrübe, birikim, donanım ve hatta yetenek isteyen bir iştir. Herkes de bunu yapamaz” diyor Akın, “Yani sadece ‘iş bağlamakla’ ya da sadece ‘sanatçı adına demeç vermekle’ menajer olunmuyor”. Menajerliğin “sektör” değil, “piyasa” olduğunu düşünüyor. Dolayısıyla da ortalarda “sanatçıyım” diye dolaşanlar olduğu kadar “menajerim” diye dolaşanların olması da kaçınılmaz. Ayrıca menajerlik şirketi diye çalışan şirketlerin yarıdan fazlası da aslında yurtdışında “booking agency” denilen şirketler gibi çalışan menajerlik firmaları ya da “menajerlik servisi” veren firmalar. Akın, bu işin kelime anlamından çok uzakta adeta organizatör gibi çalışanlarla yürüdüğünü, bunun da piyasadaki “komisyonculuk merkezli iş yapma rantını” destekleyen bir durum yarattığı görüşünde. Peki, ya Akın ile sanatçıları arasındaki ilişkide “müdahale ve sınırları” ne belirliyor? Akın yanıtlıyor: “Yeri geldiği zaman her konuda fikrimi söylüyorum. Birlikte karar veriyoruz”.
Sanatçılar kaygılı...
Tümay Özokur, “Tümay Özokur Casting Ajansı”nın kurucusu. O da uzun yıllardır sektörün içinde. İşte sorularımıza cevapları.
- Menajerlik sistemini iyi tanıyan, işin her iki tarafını da tecrübe etmiş bir isimsiniz. Bir menajer sanatçısından ne ister? Ve tabii sanatçı menajerinden neler bekler?
- Şimdilerde 10 kişiden altısı ya ajans sahibi ya da menajer. Hal böyle olunca işini iyi yapanlar ile yapmayanları doğru analiz etmek gerekiyor. Menajer, oyuncusunu doğru yönlendirmeli. Kendi menfaatlerinden önce oyuncusunun menfaatlerini düşünmeli. Oyuncusu ile gerek yapımcı gerek basın arasında sorun çıkaran değil, çözüm üreten kişi olabilmeli. Sanatçıların beklentisi ise kişiliklerine ve konumlarına göre farklılık gösteriyor. Kimisi popüler olmayı ister kimileri de basında haberinin çıkmasından bile rahatsızlık duyar. Biz oyuncumuzu yakından tanıyıp isteklerine cevap vermeye çaba gösteririz.
- Artık menajersiz çalışan veya bir ajansa bağlı olmadan çalışan sanatçı yok gibi. Bu bir tekelleşme yaratmıyor mu?
- Sanatçı şayet doğru bir kurumla çalışıyorsa sorun yok ama muhatap olduğumuz kişiler “bu işi ben de yaparım neyim eksik” diye başlamış ise o zaman hepimiz yaşanmaması gereken durumlarla karşı karşıya kalıyoruz. Tekelleşme demek doğru olmaz. Her oyuncu güvendiği kurum ya da şahıs ile çalışırsa işler daha kolaylaşır.
- Menajerle çalışmak ya da casting ajansına bağlı çalışmak “yıldız ve ünlü” olmanın ilk adımı gibi algılanıyor. Siz bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
- Bizim ajansımıza kayıtlı olup sonrasında yıldız olan çok oyuncu var. Az evvel güven duygusundan bahsetmiştim, özellikle yıldız olan oyuncular ikinci adımda genellikle ajanslarına sırtlarını döner ve “ben kendi kanatlarımla uçmak istiyorum” derler. Önceleri bu durum beni çok etkiliyordu. Emeklerimizin karşılığında görmüş olduğumuz vefasızlığı hak etmiyoruz diye düşünüyor ve üzülüyordum. Şimdilerde bazı gerçekleri kabul ettim. Tümay Özokur Ajans, sektöre birçok oyuncu kazandırmıştır. Kimileriyle yollarımızı ayırdık. Yeni yüzleri sektöre kazandırmaya da devam ediyoruz.
- Sizinle çalışanlara hangi konularda ne kadar müdahale ediyorsunuz ya da yönlendiriyor musunuz?
- Biz doğru olduğuna inandığımız tecrübelerimizi oyuncularımızla paylaşıyoruz. Yanlış yönlendirdiğimiz oyuncu henüz olmadı. Ama oyuncu “dediğim dedik” bir yapıya sahipse, imzaladığı sözleşme “kölelik” sözleşmesi olmadığından bazen yapılacak bir şey olmuyor. Bu tip durumlarda da oyuncu yüzünden mağdur duruma düşebiliyoruz.
- Sanatçıların Türkiye’de hoyrat kullanıldığı da gerçek. Yani onlar da bu şekilde kendilerini koruyorlar. Ne düşünüyorsunuz?
- Bu konuda sektörün birlikte hareket etmesi gerekiyor. Sendikalaşmak gerekli. Kimi zaman, oyuncu, kimi zaman yapımcı, kimi zaman bizler, kimi zamanda set arkasında çalışan arkadaşlarımız mağdur olabiliyor. Bunun sebebi sektörün kuralsız yaşaması. Zaman içerisinde hepimizin daha profesyonel ortamda çalışabileceğine inanıyorum.

En Çok Okunan Haberler
-
Oval Ofis'te 'küfür' iddiası
-
Zorlu Holding CEO'su Cem Köksal gözaltına alındı
-
Zorlu Holding CEO'su Cem Köksal hakkında soruşturma!
-
Erdoğan şehit ailelerine seslendi
-
Cübbeli Ahmet'ten 'çakarlı araç' savunması
-
'İmralı' sürecinde amaç açığa çıktı!
-
İftar için horoz kesmek istedi: Kan kaybından öldü
-
ABD'de aşağılanan Zelenski aradığını orada buldu
-
Erdoğan'ın diploması nerede?
-
Dilan Polat: 'Yaşamak istemiyorum'