TÜBA'dan Sonra Tıp Fakültelerindeki Deprem

TÜBA'dan Sonra Tıp Fakültelerindeki Deprem
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 16.09.2011 - 06:43

Sanırım Sakallı Celal’e aittir, “Cehaletin böylesi tahsil ile mümkündür” sözü. Nedense TÜBA ve tıp fakültelerinin layık görüldüğü operasyonlar bana bunu hatırlattı. Orhan Bursalı ve Doğan Kuban TÜBA olayını çok güzel anlattılar. Ben yinelemeyeceğim. Akla ziyan şeyler. İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü ve Tıp Fakültesi’ndeki unvanlı öğrencilerimi “Neden TÜBA tahribatı için bir tepki göstermiyorsunuz” diye sorgularken onların büyük bir dertle baş başa olduklarını öğrendim. Bilmiyordum doğrusu. Muayenehanesi olan öğretim üyelerinin hasta bakmaları, hastaya değmeleri yasaklanmış.

Tamgün çalışacaklar ama hasta göremeyecekler. Ders vermeleri, araştırma yapmaları serbest, ama hasta bakmaksızın. Bu yüzden günde ortalama 120’ye varan ameliyatlar ortalama 20’ye düşmüş. Bazı bölümlerde (endokrinoloji) hasta bakacak kimse kalmamış. Öğretim üyelerine isterseniz iki yıl ücretsiz izin alın deniyormuş. Şimdi tamgün çalışan öğretim üyeleri hasta bakmayacak, ameliyat yapmayacak ve saatlerini doldurmak için çay kahve içip sohbet edecekler herhalde. Bir bölümü bu koşullarda ayrılmayı tercih edeceklerdir. Hastanelerin geliri de düşecek, borçları artacaktır. Hacettepe Tıp Fakültesi’nin çok zor durumda olduğunu öğreniyorum. Belki en iyi çözüm onun da Marmara gibi Sağlık Bakanlığı’na bağlanması olacak. Onu öteki tıp fakülteleri izleyecektir. Belki de fakültelerdeki boşluk hükümet ve YÖK atamaları ile doldurulacaktır.

Peki üniversitenin tıp fakültelerinin sayın yöneticileri dekanlar ve rektörler bu yürek yakan manzara karşısında ne yapıyorlar? Beni “Sizin öğrencinizim hocam” diye saygı ile karşılayan İstanbul Üniversitesi Rektörü ne düşünüyor? Bilimi, bilimselliği hayattaki en büyük, en hakiki yol göstericiyi bu ülkede göz ardı mı etmemiz bekleniyor? Bütün bu eylemler -operasyonlar demek daha doğru- kanun hükmündeki kararnamelerle gerçekleştiriliyor. Ne yapmak istiyor, neyi amaçlıyor bu hükümet ve nereye kadar? Her şeyi, her kurumu ele geçirmek mi hedef? YÖK, üniversite yönetimleri, devlet hastaneleri, doktorlar, tıp fakülteleri ve öğretim üyeleri, spor kulüpleri, çevreciler, sendikalar, meslek odaları, barolar... Muhalefet diye bir şey kalmazsa rahata ve huzura mı kavuşacağız?..

TÜBA olayı karşısında üniversitelerin yoğun bir tepki vermesini bekledim. AKP meclisindeki Burhan Kuzu gibi akademisyenlerin de. Bunu beklemek hakkımız değil mi? Bu olup bitenler karşısında suskunluk olacak şey mi? Ama oluyor işte. Değişen, derin kaygılar uyandıran bir toplum yapısı oluştu. Günde birkaç kadın cinayeti, sayısız trafik kayıpları, hemen her gün terör şehitleri, hiçbir çözüm umudu vermeyen Kürt sorunu, gencecik insanların tabutlarının geçit resmi... Hapiste yıllardır yatan gazeteciler, öğretim üyeleri, askerler, generaller. İlahiyat profesörlerinden zehir zemberek fetvalar. Bu ortamda İslam dünyası liderliğine soyunan başbakanımız... Sevgili arkadaşım Oktay Akbal’ın yineleyip durduğu gibi özellikle bizim kuşağımızı, kafamızı, yüreğimizi, dünyamızı, huzurumuzu, umutlarımızı darmadağın eden olaylar ve gelişmeler... Bir silkiniş, bir uyanış, bir kâbustan çıkış, bir umut belirebilir mi ufukta? Karamsar şeyler yazdım ama, iyimserlik de içeren bir karamsarlıktır benimkisi. Mutlaka bir çıkış yolu bulacağız.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler