Tutuklu ve Hükümlü Muayeneleri

Tutuklu ve Hükümlü Muayeneleri
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 13.08.2011 - 06:04

‘Üçlü Protokol’ün 61. maddesi terörle mücadele ve çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadele kanunlarının kapsamındaki tutuklu ve hükümlülerin muayene sırasında yalnız olamayacaklarını belirleyerek insan haklarının evrensel ilkeleri ve hekimlik mesleği ilkeleri ile çelişmekte, hekimlerle hastaları arasında güvenlik duvarı oluşturarak hastanın tedavi alma hakkını ortadan kaldırmaktadır.

İç hastalıkları uzmanı Dr. Serdar Çayan Mulamahmutoğlu 27 Temmuz 2011 tarihinde hâkim karşısına çıktı. Suçlandığı konu, çalıştığı hastaneye getirilen tutuklu hastanın muayenesi sırasında cezaevinden hastaneye getiren askerlerin oda dışında kalması gerektiğini belirtmesi ve askerlerin buna uymaması üzerine hastayı muayene etmeyi reddetmesi idi. Getirilen hastanın barsağından kanamasının olması ve yapılacak muayenenin şekli de durumu ayrıca özelleştiriyordu.

Çalıştığı hastanenin başhekimliğinin ve kaymakamlığın yaptığı soruşturmada suçsuz bulunmasına rağmen savcılık ısrarla hekimin yargılanması gerektiğini belirterek olayı yargıya taşımıştır. Savcıyı bu aşamaya getiren Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanlıkları arasında 30.10.2003 tarihinde imzalanan üçlü protokol olmuştur. Üçlü Protokol’ün 61. maddesi, terörle mücadele ve çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadele kanunlarının kapsamındaki tutuklu ve hükümlülerin muayene sırasında yalnız olamayacaklarını belirlemektedir.

Protokol kadın/erkek ayrımı da yapmamaktadır. Aynı suçlama genel cerrahi uzmanı Dr. Naki Bulut için de yapılmış ancak valilik yargılama izni vermediği için olay yargıya taşınmamıştı. Dr. Bulut’a yapılan suçlama, muayene etmeyerek geri gönderdiği hasta ile oluşan gereksiz yol masrafları nedeni ile devleti 19.20 TL zarara uğratmak olmuştu.

Gerçekte ise her iki hekim de ulusal ve uluslararası belgelerdeki etik kurallara uyarak bir hekimin davranması gerektiği şekilde davranmıştır.

Tüm ulusal ve uluslararası sözleşmeler ve belgeler, tutuklu ve hükümlülerin her hasta gibi sağlık hizmeti almasını öngörür. Bu hastaların muayeneleri sırasında eğer varsa kelepçelerinin çıkarılması ve hekim ile hastanın yalnız kalması gerekmektedir. Gerekçe basitçe hekim-hasta arasındaki bilgilerin mahremiyeti olmasının yanında, tutuklu/hükümlü hastanın kolluk kuvvetlerinin yanında söyleyemeyeceği işkence ve benzer kötü muamele veya kendince mahrem sayılabilecek konulara girebilmesine olanak sağlamaktır. Hekim-hasta ilişkilerinde karşılıklı güven önemli olduğundan, kelepçeli ve sürekli gözlem altında tutulan tutuklunun hekimine güven duyması da pek olası değildir. Tutuklu/hükümlü muayenesinde ancak hekimin güvenlik nedeni ile talebi sayesinde bu kuralların dışına çıkılabilir.

Bu konudaki uluslararası sözleşmelerin en önemlilerinden birisi İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi için El Kılavuzu’dur ve İstanbul Protokolü olarak anılmaktadır. Bu belge Helsinki İnsan Hakları Bildirgesi ve Alma Ata Halk Sağlığı Bildirgeleri gibi uluslararası alanda oluşturulduğu şehrin adı ile anılmaktadır. Bu kılavuzun 6. maddesi: “Soruşturmalarda çalışan tıp uzmanları her zaman en yüksek etik standartlara uygun biçimde davranmalı ve tıbbi araştırma ve muayeneden önce kişinin bilgilendirilmiş onamını almalıdır. Muayene, tıp biliminin kabul edilmiş standartlarına uygun biçimde yürütülmelidir. Muayene, tıp uzmanının denetimi altında, devlet görevlileri ve güvenlik güçleri mensuplarının mevcut olmadığı bir ortamda, kişinin mahremiyetine saygı göstererek yapılmalıdır” şeklindedir.

Sağlık Bakanlığı’nın çıkarmış olduğu Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 21. maddesi: Hastanın, mahremiyetine saygı gösterilmesi esastır. Hasta mahremiyetinin korunmasını açıkça talep de edebilir. Her türlü tıbbi müdahale, hastanın mahremiyetine saygı gösterilmek suretiyle icra edilir. Hastanın, sağlık durumu ile ilgili tıbbi değerlendirmeler gizlilik içerisinde yürütülür, tedavisi ile doğrudan ilgili olmayan kimselerin, tıbbi müdahale sırasında bulunmaması gerekir, demektedir.

Aynı şekilde Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği’nin 7. maddesi: “Poliklinik muayenelerinde gizlilik prensiplerine riayet esastır. Burada, halkın gelenek ve ahlak kurallarına saygı gösterilir. Hastalar teker teker muayene edilir. Muayene esnasında poliklinik odasında tıp ve yardımcı tıp meslekleri personelinden başka kimsenin bulunmaması gerekir. Ancak hasta isterse ailesinden biri veya bir yakını bulunabilir” şeklinde düzenlenmiştir.

Adalet, İçişleri ve Sağlık bakanlıkları arasında imzalanan üçlü protokol ulusal ve uluslararası düzenlemelere, Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’na, Türk Tabipleri Birliği Disiplin Yönetmeliği’ne, Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’ne, Hasta Hakları Yönetmeliği’ne, Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği’ne, Dünya Tabipleri Birliği’nin Portekiz, Amsterdam, İstanbul Bildirgeleri’ne aykırıdır.

‘Üçlü Protokol’ün 61. maddesi terörle mücadele ve çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadele kanunlarının kapsamındaki tutuklu ve hükümlülerin muayene sırasında yalnız olamayacaklarını belirleyerek insan haklarının evrensel ilkeleri ve hekimlik mesleği ilkeleri ile çelişmekte, hekimlerle hastaları arasında güvenlik duvarı oluşturarak hastanın tedavi alma hakkını ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle öncelikle Sağlık Bakanlığı protokolden imzasını çekmeli ve uluslararası sözleşmelere uyulmalıdır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler