Uzaya hapsolmak
Son gelen haberle Cannes’da Kısa Film ve Cinefondation jürisinin başkanlığını üstleneceğini öğrendiğimiz Claire Denis, geçen hafta hayata veda eden Agnes Varda’nın da yokluğunda, yaşayan en önemli sinemacılardan biri kuşkusuz. 72 yaşındaki Fransız yönetmenin ilk gösterimini Toronto’da yapan ve ardından sayısız festival dolaşan son filmi “High Lİfe” 38. İstanbul Film Festivali’nde izleyiciyle buluşuyor.
Distopik bir bilim-kurgu olan ve bir grup idam mahkûmunun uzay araştırmaları için kullanıldığı belirsiz bir gelecekte geçen film bir yanıyla da has bir hapishane filmi aslında. Bebeğiyle beraber 7 numaralı uzay aracında tek başına yaşayan Monte’nin merkezinde yer aldığı hikâye zamanda ileri geri sıçramalarla şekilleniyor ve izleyiciyi sonsuz uzayın klostrofobik sıkışmışlığında hapsolmuş bir adamla onun masumiyetin saf bir sembolü olan kızının dünyasına bir bakış atmaya davet ediyor. Asmayıp da besleyelim mi mantalitesinin bir başka tezahürü sonucu kendilerini uzayda bulan ve bir kara delik araştırması için sonu olmayan bir yola çıkmış mahkûmlarla beraber karanlığa savrulan izleyici de cennet (aracın içindeki sera/bahçe bir cennet tasviri olabilir pekâlâ) ile hiçlik arasında gidip gelirken hem yaşam döngüsünün inatçı gücüne (Monte’nin kızı Willow urada hayata geliyor ne de olsa, tüm karşı duruşlara rağmen) hem de bir kara deliğin belirsizliğinin çekim gücüne tanık oluyor. Robert Pattinson, Juliette Binoche, Lars Eidinger gibi oyunculardan oluşan sağlam kadrosu, Claire Denis’nin felsefi çağrışımlara açık incelikli anlatımı ve Stuart A. Staples’ın müzikleriyle, izlemesi zorlu ama mükafatı yüksek bir film “High Life”.
Sokak sanatı sokakta güzel
Festivalin belgesel kuşağında izlediğimiz “Banksy’yi Çalan Adam” Filistin’in Beytüllahim kentinde üzerine yapıldığı duvarla birlikte sökülüp alınan bir Banksy çiziminden hareketle sanat yapıtı, sanatın işlevi, yaratıcı ve sanat tüketicisi/izleyicisi arasındaki ilişki, sanat piyasasının dinamikleri ve sanat eserinin sanatçıdan da bağımsız hayatı üzerine çok ilginç soru ve tartışmalara açılım veriyor. Banksy’nin bir eşeğe kimlik soran bir İsrail askerini tasvir ettiği ve kentin kimi sakinlerini öfkelendirdiği eseri buradan söküldüğünde tartışmalar başlamış oluyor ve Iggy Pop’un dış ses anlatımını üstlendiği film de bu tartışmalara izleyiciyi tanık ederken mümkün olduğu kadar yargıdan uzak ama kapsamlı bir panorama sunmaya çalışıyor. Bu panoramada Filistinli bir taksi şoföründen tutun da (çizimin sökülmesinde payı olanlardan biri kendisi) Banksy’ye şükranlarını ileten Filistinli Belediye Başkanı’na, duvardaki resmi ve mümkünse tüm Banksy çizimlerini satacağını ve bu şekilde topluma faydalı işler yapabileceğini söyleyen karanlık bir işadamına kadar çok farklı karakterler var. Sonuçta iş biraz da sokaktaki duvarları kendisine tuval olarak seçen sanatçının, kendisine sorulmadan eserinin oradan alınarak satılmasının ya da müzeye konulmasının ne kadar doğru olduğu sorusuna da gelip dayanıyor. Öte yandan bu çizimlerin sokakta bırakılırsa 10-20 yıl sonra yok olup gidecekleri gerçeği de bir karşı argüman elbette. Siz ne dersiniz?
Festivalde Bugün:
“A Dog Called Money” (y: Seamus Murphy) 16.00 - Nişantaşı City’s
“Alfa” ( y: Brillante Ma Mendoza) 19.00 - Beyoğlu Beyoğlu
“Destroyer” (y: Karyn Kusama) 21.30 Nişantaşı City’s / Zorlu Center
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu