"Yaşadıklarımı anlatsam ülkem kaldırmaz"

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan verdiği bir konferans sonrası gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan 'peygamber' tartışmalarına da cevap verdi.

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 03.02.2010 - 11:14

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumunca (USAK) düzenlenen ''Değişen Dengeler ve Türkiye'nin Artan Önemi'' konulu konferanstaki konuşmasının ardından gazetecilerin, akademisyenlerin ve diplomatların yazılı sorularını yanıtladı.

''(Darbe dönemi bitti) diyorsunuz ama yeni planlar ortaya çıkıyor. Bir de siyasi tansiyon bilinçli olarak mı yükseltiliyor? Dün akşam meclisteki kavga gibi. Böyle bilinçli, programlı komplolar mı var?'' sorusunu Erdoğan, şöyle yanıtladı:
''Şimdi aslında darbe planları noktasındaki şeylerin geçmişi biraz eskiye de dayanıyor. Günübirlik şeyler de değil bunlar. Tabii bunlar darbe planı mıdır, değil midir tartışma konusu olan şeyler. Ama biz bu görüntülere baktığımızda, bu değerlendirmelere baktığımızda bunun izlenimlerini gerçekten alıyoruz. Konuyla ilgili olarak da zaten yargı süreci devam ediyor. Yargı bunun gerekli değerlendirmelerini yapacaktır. Nihai kararını da verecektir. Temennimiz odur ki böyle bir yanlış yapılmamış olsun. Bir kere artık bazı şeylerin üzerinde durmanın çok çok yanlış olduğu ortada. Dün akşam yaşanan olay (TBMM'de yaşanan olay) bunun farklı bir göstergesi. Düşünün ki bir ülkede muhalefet eğer bu söylediğiniz tarzda yaklaşımları benimsiyorsa, bunların üzerinden siyaset yapmaya gayret ediyorsa, yani bunlara bulaşmış olanlara avukatlık yaptığını ifade eden bir siyaset varsa milletvekillerine onlara avukat olmak üzere, onların avukatlarının yanında yer almaya sevk eden bir siyaset anlayışı varsa bu düşündürücüdür. Dün akşam yaşanan olayın tabii farklı bir boyutu var. Yine orada özellikle bazı şeylerde dürüstlüğün gereğinden bahsediyoruz. Nedir? Yani bu ülkede ben yaşadığım bir olayı anlattım. Eşimin yaşadığı bir olayı anlattım.''
 

"Siyasetten çekildikten sonra..."

Konuyu pazar günü TRT'de anlattığını anımsatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Üç senedir, eşim de ben de biz bu işleri gündeme getirmedik. Gerekli olanlara, gereken yerlere söylediniz mi söylemediniz mi? Söyledim. Söyleyecek çok daha şeyler var ama ben ülkemde gerilim istemiyorum. Bu konuda yaşadığım başka şeyler de var. Bunları belki biraz daha zaman kazanacak, ondan sonra belki siyasetten çekildikten sonra kaleme alarak belki gündeme getireceğim. Ama ülkem bunları kaldıramaz. Onun için bazı şeyleri söylemek zaman istiyor ama bunun zamanı gelmişti. Niye? Benim ülkemde çok önemli bir sanatçı hasta yatağında. Eşim onu ziyarete gitmek istiyor. Eşini arıyor, 'Memnuniyetle' diyor. Biraz sonra tekrar dönüyor, 'Emine Hanım, böyle böyle bir durum oldu, ne olur biz sizinle dışarda buluşalım' demek suretiyle, dışarda bu görüşmeyi yapıyorlar. Bunun akılla, izanla, bir kurumsal yaklaşımla izahı olabilir mi? Bunu ne ile izah edeceksiniz? Hangi özgürlük çerçevesi içerisinde bunu bir tanıma oturtacaksınız? Bunun demokrasi ile laiklikle, hukuk devleti ile yakından uzaktan alakası olabilir mi? Laiklik bunun güvencesi iken orada bir engelle karşılaşıyorsunuz ve benim vergisini vermek suretiyle, parasını vermek suretiyle her şeyiyle oluşturmuş olduğumuz bir kurumun hastanesinde siz başbakanın eşini 'Burada bu ziyarete gelmesin, burada farklı durumlar meydana çıkabilir, gerginleşme olabilir, şu olur bu olur' gibi şeylerle engellemeye kalkıyorsunuz. Biz bu işin üzerine gidemez miydik, gidebilirdik ama orada biz sadece eşimin gözyaşlarına mahkum olarak kaldık. Bu işin bir boyutu.''


"Tahammül sınırlarını aştı"

Başbakan Erdoğan, dün akşam TBMM'de yaşanan olaya ilişkin olarak da şunları söyledi:
''Benim il başkanım veya il genel meclisi üyem güya bir konuşmasında 'Peygamber gibi anılan bir başbakan' bir ifade kullanılıyor. Değerli arkadaşlar, Allah aşkına bir insan; bu cehaletinden olabilir, ne bileyim farklı yaklaşım tarzından olabilir, böyle bir ifadeyi kullanmış diye siz bunu hiçbir zaman tasvip etmeyen, eğer sen de inançlıysan, bir Müslümansan bunu zaten tasvip edemezsin. Niçin, çünkü peygamberlik zinciri kapanmıştır. Artık bir peygamber yoktur. İkinci bir peygamber olarak biz bu dinin mensupları olarak bunu göremeyiz. Hele hele Tayyip Erdoğan için böyle bir şey söyleyemezsin. Çünkü biz kurulu veya kurulmakta olan tabuları yıkmak üzere gelmiş bir siyasi partiyiz. Ve bana böyle bir yakıştırmayı yapan karşısında arkadaşım gerekenleri söyledi ama ikinci defa söylenince artık bu tahammül sınırlarını aştı. Ve benim partimde böyle bir insan da barınamazdı. Nitekim daha farklı şekilde bunlar söylenmiş ama arkadaşlarıma gerekli talimatı verdim, ya istifasını alın, ya ihraç edin. Olayın aslı budur. Bunun üzerinden siyasi rant devşirmeye çalışan basit bir muhalefet anlayışı olay.''

 

"İmam hatip mezunuyum"

Erdoğan, burada ''Size yönelik eleştirilere karşı bir üslubunuz var. Biraz sert oluyor. Karikatüristlere dava açtınız. Bunlar demokrasi yaklaşımınıza uyar mı?'' sorusuna şu yanıtı verdi:
''Bilmiyorum. Artık imam hatip liselerini kedinin boynuna takan karikatüristlere bizler de hala takılıp kalıyorsak buna söyleyecek bir şeyim yok. Bu böyle bir karikatürdü, çünkü imam hatip lisesi mensuplarını bu şekilde karikatürize etmeyi bu ülkede ben doğru bulmuyorum. Yani diğer okullardan mezun olanlara böyle bir şey yapılmadığına göre... İmam hatip lisesi mezunları bu ülkenin, Cumhuriyet'in okullarıdır, kurum ve kuruluşlarıdır. Bunlara da böyle bir yakıştırma yapmayı doğru bulmuyorum ve bunu benim şahsımla da birleştirerek yapmak...

Ben imam hatip mezunuyum. Bundan iftihar duyuyorum, gurur duyuyorum. İmam hatip mezunu olarak beni üniversiteye almadılar ve ben gittim ayrıca bir de lise bitirdim. Liseyi bitirdikten sonra üniversiteye girdim. Bu çileleri çeke çeke biz buralara geldik. Bunları da yaşayarak geldik. Bunu da milletimin bilmesini istiyorum. İmam hatip mezunu, liselilerden farklı imtihana girmiyordu, aynı imtihana tabi tutuluyordu. Bunu Batı'da uygulamıyorlar size, Amerika'da uygulamıyorlar size. Benim çocuklarımın hepsi imam hatip mezunudur, hepsi de gittiler Amerika'da okudular. Herhangi bir sıkıntı yaşamadan okudular. Nasıl inanıyorlarsa öyle okudular ve en güçlü üniversitelerinden de mezun oldular, oluyorlar. Buyurun, demek ki oluyormuş ama ne yazık ki bu sıkıntıları kendi ülkemizde yaşadık. Necip Fazıl'ın ifade ettiği gibi, (Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya.)''


AİHM'in kararı

Başbakan Erdoğan, ''Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) verdiği kararı, laikliğin bir gereği olarak değerlendirir misiniz? İnsan haklarıyla ilgili bir karar mıdır? Orta Doğu ile ilgili de bir düzeni yıkıyorsunuz, yeni bir düzen inşa ediyorsunuz. Bunun Türkiye ile Arap Dünyası, Türkiye ile Orta Doğu ilişkilerine riskleri var mıdır? Bu risk ve tehditlerin olduğunu düşünüyor musunuz?'' sorularına şu yanıtı verdi:
''AİHM'in verdiği karar, Anayasa Mahkememizin de bu noktadaki attığı adımla paralellik arz eden bir konu. Nüfus kağıtlarında din ile ilgili sütunun olup olmaması çok şeyi değiştirmez. Burada AİHM'in vermiş olduğu kararı ben anormal bir karar olarak görmüyorum. Yeni bu oradan kaldırılabilir çok da önemli değil ama bunun ardından almış olduğu diğer bir karar var ki bu kararı da ben önemsiyorum, burada lehte bir karar vermiştir. Yani Türk alfabesinde olmayan bazı harflerin ısrarla konulması tezine karşı olumsuz vermiş olduğu karardır.

Orta Doğu'da düzen değiştirme, vesaire gibi Türkiye'nin böyle bir hedefi, böyle bir gayreti olmadığını ben konuşmamda da zaten ifade ettim. Dünya bir değişim, dönüşümü zaten yaşıyor. Dünyada bu değişim, dönüşümden her ülke nasibini alacak. Orta Doğu da kendini check edecektir. Orta Doğu'da da zaten bunun ışıltıları parlamaya başlamıştır. Yani bir çok ülkede artık demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti sürecine yönelik adımların atılmaya, tartışılmaya, müzakere edilmeye başlandığını, bu tür uluslararası toplantıların Orta Doğu ülkelerinde yapıldığını da görüyoruz. Bundan dolayı aceleci olmayalım. Birçok şey kendiliğinden zaten değişecektir. Her zaman söylüyorum dere yatağından akar.''


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler