Yüksek Mahkemelerden Şikâyet...

Yüksek Mahkemelerden Şikâyet...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 24.08.2013 - 06:16

Yeri geldiğinde, zaman zaman kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda, uzun tutukluluk uygulamasından kendilerinin de şikâyetçi olduğunu ve yerel mahkemelerin daha titiz ve özgürlükçü kararlar vermesi gerektiğini belirten yüksek mahkemelerimizin başkan ve üyelerine seslenmek istiyoruz: Ya olduğunuz gibi görünün ya da göründüğünüz gibi olun lütfen.
\n 

\n\n

Bir ülkede yüksek mahkemelerin varlığı, kendi alanında hukuksal konularda en son sözü söylemek, olası hukuksal hataları düzeltmek, ilk derece mahkemelere yol göstericilik yapmak, ülkede aynı konuda değişik mahkemeler arasındaki uygulama farklılığını gidermek, hukukun üstünlüğünü sağlamak içindir. Toplumun yüksek mahkemelerden beklentisi yasalarla ve hukukun genel ilkeleriyle belirlenmiş olan hakkının, hukukunun, özgürlüğünün sağlanması, adaletin tesis edilmesidir.

\n\n

Uzun tutukluluk

\n\n


\nÜlkemizde, hukuksal alanda uzun yıllardır süregelen ve bir türlü çözülemeyen konulardan birisi de “uzun tutukluluk” konusudur. Tutukluluğun kabul edilemez ölçülerdeki mevcut uygulamasının, zaman zaman kamuoyu baskısından da kaynaklansa, özgürlükçü bir toplum ve hukuk kültürüyle bağdaştırılması zordur. Tutuklu yargılama, suçlu olduğu yargı kararı ile tescil edilmeden, kişileri özgürlüğünden yoksun bırakmaktadır.
\n
\nHerkesin bildiği gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM), ülkemiz ve yargımız bakımından en çok ihlal kararı verilen konulardan birisi uzun tutukluluk uygulamasıdır. Bu konuda, tutuklama kararlarını veren yerel mahkeme yargıçları kadar onların bu uygulamasına açıkça vize veren, önlerini açan da ne yazık ki yüksek mahkemelerimiz olmuştur.

\n\n


\nYüksek mahkemelerin kararları

\n\n


\nYeri geldiğinde, zaman zaman kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda, uzun tutukluluk uygulamasından kendilerinin de şikâyetçi olduğunu ve yerel mahkemelerin daha titiz ve özgürlükçü kararlar vermesi gerektiğini belirten yüksek mahkemelerimizin başkan ve üyelerine seslenmek istiyoruz: Ya olduğunuz gibi görünün ya da göründüğünüz gibi olun lütfen. Bir yanda uzun tutuklamalardan, kötü uygulama ve yorumlardan dem vuran beyanlarınız varken, öte yanda buna olanak veren, hatta teşvik eden kararlarınızı nasıl görmezden geleceğiz?
\nBakınız AİHM birçok kararında diyor ki: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), taraf ülkelerin uyması gereken asgari standartları belirler. Eğer taraf ülkeler kendi kanunlarında AİHS’den daha iyi ve ileri haklar getirmişse, o zaman AİHS değil bu iç mevzuat uygulanmalıdır.

\n\n


\nAİHS ve CMK

\n\n


\nŞimdi, tutuklama konusunda AİHS’nin öngördüğü düzenleme ile iç mevzuatımız olan Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) öngördüğü düzenlemeyi bir karşılaştıralım.
\nA
\nİHS’de tutukluluk için her davanın özelliğine göre ayrı değerlendirilen “makul süre” terimi kullanılmış. Bu nedenle, AİHM bazı olaylarda 3-5 aylık tutukluluk süresini fazla bulurken, bazı olaylarda ise 2-3 yılı bile fazla bulmuyor. Bir de ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararı vermesinden sonra temyiz sürecinde geçecek zaman dilimini tutukluluk süresinden saymıyor.
\n
\nBuna karşın, tutuklamayla ilgili bizim iç hukukumuz ise; kovuşturmanın, iddianamenin kabulü ile başlayıp hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi kapsadığını, kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar suç şüphesi altında olan kişinin sanık olduğunu (CMK, md. 2) ve masumiyet karinesi gereğince suçlu sayılamayacağını (Anayasa md. 38), şüpheli ya da sanık olan bir kişinin yargılama süresince belirsiz ve sonsuz bir şekilde tutuklu olarak bulundurulamayacağını, bunun için azami tutukluluk süreleri öngörüldüğünü (CMK, md. 102), soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında (yerel mahkemede ve Yargıtay aşamasında da) bu kişilerin salıverilmesini isteyebileceğini (CMK, md. 104) düzenlemiş.
\n
\nYani bizim kanunumuz, hâkimlerimizin genellikle özgürlükten yana bir tutum almadıklarını, AİHS’deki “makul süre” kavramını da kötüye kullanacaklarını düşünerek olsa gerek, “makul süre tutukluluk” terimi yerine, kesin ve belirli bir süre sınırı koymayı tercih etmiş.
\n
\nTutuklulukta azami süreyi öngören iç mevzuatın yanı sıra AİHS’de temyiz aşamasında geçen sürenin tutukluluktan sayılamayacağına ilişkin hükmü de birlikte uyguluyorum, dedi. Demek istedi ki, AİHS’nin tanıdığı olanağı da, kanunun tanıdığı olanağı da birleştiriyor ve sonuçta kişileri olabildiği kadar uzun tutuklu bulundurmanın bir yolunu açıyorum, bu şekilde fiili tutukluluk süresi 15-20 yıl bile olsa hukuka uygun hale geliyor, dedi. AİHM’nin işlevini yerine getirmek, kişi hak ve özgürlüklerini koruyup, AİHM’den alınan ihlal kararlarını azaltmak için getirilen bireysel başvuruları inceleyen Anayasa Mahkememiz bu yorumu doğru ve haklı buldu. Buyrun size özgürlükçü Anayasa Mahkemesi.

\n\n


\nSonuç

\n\n


\nHani denildiği gibi; çelebi bizde böyle olur yargı ve hukuk dediğin... 2010 anayasa referandumu sonrasında yargının artık bağımsız ve tarafsız olduğunu, üstünlerin hukuku yerine hukukun üstünlüğünün egemen olacağını, daha özgürlükçü bir yargı olacağını söyleyenlere, yeniden yapılandırılan bu yüksek yargıyı takdimimizdir. Eski yargı, yeni yargı ne fark var derseniz, al birini vur ötekine... Çünkü, hepsinin bilinçaltındaki hukuk algısı, hukukun özgürlükleri koruyan, kollayan değil, gerektiği her anda vatandaşları cezalandıran bir kurallar yığını olması şeklindedir.
\nMesele, tutuklama konusundaki hukuk metinlerinde değil, bu metinleri eğip bükerek, olabilecek en ağır şekilde nasıl uygularız diyen hukukçuların her daim rağbet görmesindedir.

\n

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler