Yunus Nadi Öykü Ödülü sahibi: Başar Başarır...
Değişik seviyelerden ses veren, farklı tellerden çalan bir orkestra gibi nitelediği kitabında yazar, çok katmanlı biçeminde vücut bulan dokuz öyküsüne yer veriyor.
‘Kırpışan bir çift kedi gözüdür öykü’
Bu yılki Yunus Nadi Öykü ödülünün sahibi, “Teklifinizle İlgilenmiyorum” adlı yapıtıyla Başar Başarır oldu. Değişik seviyelerden ses veren, farklı tellerden çalan bir orkestra gibi nitelediği kitabında yazar, çok katmanlı biçeminde vücut bulan dokuz öyküsüne yer veriyor. Yunus Nadi Öykü Ödülü'nü kazanan Başarır'la “Teklifinizle İlgilenmiyorum” adlı kitabını konuştuk.
- Hayatın acı tatlı gerçekleri… Sokağın, evin, yurdun halleri… Manevi veya maddi dünyanın dertleri, dönüşümleri, değişimleri… “Teklifinizle İlgilenmiyorum”da kahramanların bedeninde ve ruhunda dışavuran suretimiz düpedüz... Bu çok katmanlılığı anlatır mısınız?
- Evvela teşekkür etmeliyim bu ziyadesiyle mültefit saptama için. Benim tahayyülümdeki öykü kitabı zaten tıpkı böyle bir şey. Değişik seviyelerden ses veren, farklı tellerden çalan bir şey. Yoksa durmadan aynı tondan, aynı yerden yürüyen, her öyküde yeknesak bir atmosferi ısrarla ören bir yapı değil. Elbette bu da tercih edilebilir. Ama kısaca benim tercihim bu değil. Sanırım çok katmanlılık da bu tercihin doğal bir sonucu.
Tek bir öykü yeniden ve yeniden yazmak da mümkün, her seferinde birbirinden olabildiğince başka hikâyeleri farklı şekillerde anlatmaya çalışmak da. İkinciyi tercih ederseniz eğer ortaya çıkan öykü toplamı kaçınılmaz olarak zaman, mekân, kahramanlar arasında sıçramalarla ilerler. Benim bunu ne kadar becerebildiğimi söylemekse tabii ki bana düşmez.
- Sıradan hayatla “ne kadar” ilgilisiniz? Sevmeyi geçtim adeta kayırıyor gibisiniz
- Çok ilgiliyim. Sıradan hayat ve küçük şeyleri düşünmeyi severim. İnsanın asıl imtihanının küçük şeylerde olduğuna inanırım. Son tahlilde hemen hepimizin hayatı sıradan sayılabilir. Mesele bu sıradanlığı coşkuyla kucaklayabilmektedir bence. Çünkü hayat, en sıradan haliyle bile, büyük ve güzel bir şey.
“EDEBİYAT HÜZÜN, YAS VE ELEMDEN ARTIK BİRAZ UZAK DURMALI”
- Hüznü bile “heyecanlı” öyküler okuduklarımız… Ve “direnen”…
- Hüzün değil. Bence başka bir şey, örneğin acı. Ama acının da kendisiyle dalga geçebileni. Hiçbir şeyi o kadar da ciddi almayanı. Kendini önemsemeyeni. Parmak sallamayanı. Heyecanlı mı, evet heyecanlı. Coşkulu da diyebiliriz. Tutkulu. Yaptığını şehvetle seven, ona bağlanan. Hüzün, yas, elem... Bence edebiyat artık biraz uzak durmalı bunlardan. Bunalımdan, kasvetten. Kişinin boğulup gittiği o şahsi, minyatür cehennemlerden. Direnmek mi demiştiniz? Hiçbir şey insanın yaşama bağlılığı, hayatta kalma azmi kadar güçlü olamaz, evet dirençli. Acı çekebilme haddimizin neredeyse sonsuz olduğunu ancak gerçek bir acıyla uzun süre yüzleşince fark ediyoruz. Ama insan fevkalade güçlü bir varlık. Çoğu kez kendi sandığından çok daha fazla.
- Raconlarla, ilkelerle, teamüllerle, bir tornada biçimleyen veya bir potada eriten, seven-öldüren gelenekle, arabeskle, ‘mahalle’yle aranız nasıl? Öykülerinize nasıl bir malzemedir sosyokültür?
- Küçüklüğümde Doğu'nun edep ve adabıyla hizaya çekilmişken, yeniyetmeliğimde dört başı mamur bir ecnebi eğitiminden geçtim. Batı'nın özgür birey düşüncesi iliklerime işledi. Yani yirminci yüzyıl Türkiyesi'nin yetiştirdiği bütün nesillere zerk ettiği o şaşmaz şizofreniyi donandım. Sonuç olarak yazarken sınır tanımayan bir suputsuz, yaşarkense halim selim bir aile babası oldum çıktım. Muhtemelen böylesi çok daha kolay olduğundan. Zurnanın zırt dediği yer nerede geldi biliyor musunuz? Sonunda benim de bir kızım oldu. Şimdi çocuğuma bazen "söz dinle" derken yakalıyorum kendimi. Oysa yıllarca "kimseyi dinleme, kendi bildiğini oku, her şeyi sorgula" demişim ona. Yazarken bu toprakların sesini, tınısını hep içimde tutarım. Unutulan kelimeler, terk edilen deyişler, aradan kayıp giden küfürler en sevdiğim, en titizlendiğim malzemedir. Lisan denen şeyin tutkunuyum. Bugüne dek yazı işinde hiçbir şey başaramamışsam dahi, Türkçe dilinin bir kısım kayıp incisini yerden alıp bir öykü satırına koymayı becerdiysem yeter bana.
“İŞBİRLİĞİMİZ DAHA ÇOK DUYGUYLA”
- Haller… Kadın, erkek, çocuk… Genç, yaşlı… Kimi şefkatli veya Allah'ın belası ana, baba, devlet… Haller… Tüm bu haller ve yarattığı “tipler”le ne hiddet ve izlekte bir işbirliği Teklifinizle İlgilenmiyorum öyküleri?
- İşbirliğimiz daha çok duyguyladır efendim. Ya da onun eksikliğiyle, yokluğuyla. Haller, tipler, oluşlar her yerde zaten. Ama durup dururken değil. Bir şey yüzünden. Çoğu kez de basit bir şey yüzünden. Evden çıkarken anahtarlarınızı unutmayı deneyin. Bakın neler gelir başınıza. Ne hallere düşersiniz. Hayatın labirenti size neler gösterir. Bu da bana bir yön veriyor. İnsanın x hali, ya da y hali... Bunlar bana bir şey ifade ediyor. Ben de anlayabildiğim, sezebildiğim kadarını kâğıda sürüyorum. Bu çağın sesiyle. Yakarışla değil, ağıtla değil, bağırmadan, sızlanmadan, kendime göre bir efendilikle.
- Kendinizi ne kadar referans alırsınız yazarken? Öykülerinizdeki çocuklar mesela, ne kadarı siz?
- Çocukluk yazmanın en büyük hazinesi. Onda dokuzu diyebilirim hatta. Ama benim mühim bir hikâyem olmadı küçükken. Sadece içime işleyen büyük bir yoksunluk duygusu vardı. Sesler, sıkıntılar, münakaşalar biriktirdim. Sakin, uslu, sessiz bekledim. Elbette ki hayata daima kulak kabartmışımdır. Duyup dinlediklerim yaşadıklarımdan çok daha fazladır. Bu yüzden kendimden, ailemden seyrek söylerim. Daha çok yöremde, yakınımda olup bitenleri, çocukluk penceresinden gördüklerimi alıntılıyorum. Başkalarının hayatlarını anlatıyorum.
- Metafor ve aforizmalar kalemine yapışıktır adeta kimi yazarların. Sizin öyle değil ama hani yok da değil. Anlatır mısınız?
- Zannımca iyi denkleştirilmiş, tadında, kıvamında yer verilen metaforlar edebiyatın tuzu biberi. Ama yazarken bunu bir mecburiyet, her paragrafın vazgeçilmez süsü de saymamalı, "ne güzel söylemiş"in büyüsüne kapılmamalı kalem. Böyle dedim ama, ne kadar başarabildiğim konusunda ciddi şüphelerim var, o da ayrı. Aforizmalardan tedirgin olurum. Zaten büyük konuşmayı hiç sevmem. Ama insanız, büsbütün de tutamam kendimi. İş yazmaya gelince bir kestirmem var. Tercihimi sokağın sesinden, halk deyişlerinden, atasözlerinden yana kullanıyorum. Hem daha eğlenceli hem daha güvenli. Herkesi döven değil, her kavgada dayak yiyen bir anti-kahraman başka nasıl konuşabilir ki zaten?
“ÖĞRETMEK, İSPAT ETMEK, İNTİKAM YA DA HESAPLAŞMA DEĞİL ÖYKÜ”
- Size göre öykü yazmak başka nedir, ne değildir?
- Öğretmek, göstermek, ispat etmek değildir. İntikam ya da hesaplaşma da olamaz. Bunların hiçbiriyle zerre kadar ilgilenmez bence. En çok neye benzer biliyor musunuz? Yazmanın en çok benzediği yükselmek, gönenmek, kendinden geçmek olabilir. Arınmak, sihirli bir şerbetten içerek arınmak olabilir. Deniz kenarında kumsaldan topladığımız taşlar gibi kelimeleri sıraya dizmek olabilir. Dalgalar alıp götürene dek. Karanlık gecenin sapa bir sokağına bir çift kedi gözü gibi ilişip, başı önde ilerleyen yolcuya neşeyle kırpışmak olabilir.
- Yunus Nadi Öykü Ödülü'nü kazanmanıza dair duygularınızı paylaşır mısınız?
- Haberi aldığımda ilk aklıma gelen şey Türkocağı Caddesi'ndeki ahşap konak oldu. Malumunuz, Cumhuriyet gazetesi bundan tam 90 yıl önce İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin eski genel merkezi olan bu "Kırmızı Konak"ta çıkarılmıştır. Yunus Nadi ve ailesi de Ankara'dan İstanbul'a dönüşlerinde bu binanın üst katında oturmuşlar. Ben de 1980-1987 arasında İstanbul Erkek Lisesi'nde okudum. Okul tam da Cumhuriyet'in bu eski merkez binasının karşısında. Lise yıllarımda ben de çok hızlı bir Cumhuriyet okuru, özellikle de ikinci sayfadaki yazarların hayranıydım. Ceket cebinden Cumhuriyet Gazetesi'ni eksik etmeyen edebiyat hocamız Şerafettin Bey'i, ki o zor yılların koşullarında bu başlı başına bir cesaret gösterisiydi, büyük bir takdir ve hayranlıkla karşılıyordum. Ben de teneffüslerde sıklıkla okulun demir parmaklıklı bahçe duvarlarından Cumhuriyet'e doğru bakar, oraya girip çıkan insanları tanımaya çalışırdım. Yıllar sonra Yunus Nadi adına verilen Türkiye'nin bu en eski edebiyat ödülüne layık görülmek beni işte o günlere geri götürdü. Bahtiyarım.
gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr
Teklifinizle İlgilenmiyorum/ Başar Başarır/ Can Yayınları/ 180 s.
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu