'Zarif bir hanımın bakmasından sıkılabilirim''

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, azınlık vakıflarına mallarını iade etmenin hukukun bir gereği olduğunu ifade ederek, ''Bu bir zül değil, hukukun, insanlığın gereğidir. Biz bunu yapmakla iftihar ediyoruz'' dedi.

'Zarif bir hanımın bakmasından sıkılabilirim''
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 12.12.2012 - 07:17

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TBMM Genel Kurulu'nda bütçenin 2. tur görüşmelerinde Hükümet adına söz aldı.

Arınç, CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, Genel Kurul kürsüsünde, kendisinin ismini söyleyerek ve hükümet sırasına dönerek bakıp konuşması üzerine, ''Genel Kurul'a hitap edin'' dediğini anımsattı ve bu sözlerine ilişkin internette kayıt gördüğünü söyledi.
''Bir yanlış anlamaya mahal vermek istemiyorum''
diyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''İçtüzük gereğince Genel Kurul'a hitap edilmesi gerekir. 'Sayın Bakan' denilebilir, ismim de söylenebilir ama her cümlenin başında 'sayın Bakan' diyerek bana dönmeye gerek yok. Ben mahcup bir insanım. Zarif bir hanımefendinin iki de bir dönüp bana bakmasından doğrusu sıkılabilirim. Yoksa her defasında dönüp bakabilir. Benim için eksiklik değil. Ama Genel Kurul adabı içerisinde konuşma yapan bir milletvekilinin şahsiyetten ziyade Genel Kurul'a hitap edecek cümleler kullanması lazım.''

Nazlıaka'nın ''vakıflar kapalı kutu'' sözüne katılmadığını belirten Arınç, bu konuda soru önergelerine cevap verdiğini kaydetti.

Kendisine sorulan soruların hepsine, işlemde olan 6 tanesi hariç cevap verdiğini aktaran Arınç, Nazlıaka'nın 4 yıldır kendisine hitaben Vakıflar Genel Müdürlüğü ile ilgili soru önergesinin bulunmadığını ifade etti.

Arınç, ''4 yıldır hiç soru sormamış ama bugün de 'vakıflar kapalı kutu' demesi, doğrusu benim hak ettiğim bir konu değil'' diye konuştu.

Nazlıaka'nın kendisine başka konuda soru önergesi verip vermediğine baktığını; TRT ile ilgili bir soru önergesinin bulduğunu söyleyen Başbakan Yardımcısı Arınç, Nazlıaka'nın sorusunun ''Tosun Paşa filmini izledim, neden 4 dakika eksik?'' şeklinde olduğunu söyledi.

Nazlıaka'nın, Türk sinemasının son yıllardaki şaheserlerinden Tosun Paşa filmini izlerken bir eksiklik tespit ettiğini belirten Arınç, ''O sırada bir son dakika haberiyle film 4 dakikalık bir kesintiye uğramış. Ne yapalım, bu da bizim kusurumuz TRT adına'' dedi.

''Karşılığını alamıyoruz''

Bir soruya karşılık, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün, Vakıfbank'taki hissesinin karşılığında bir temettü alamadıklarını belirten Arınç, şöyle konuştu:

''Ben genel bütçeden pay almıyorum. 10 yılda 3 bin 700 vakıf eserini kendi kaynaklarımla onardım. Benim bu hissemin karşılığı bana para olarak gelirse, bütçemin içerisine koyacağım, yine onu vakıflarla ilgili konularda sarf edeceğim.

Şöyle bir formül olabilir denildi. Bu henüz tartışma safhasında. Yüzde 58'e yakın olan hissenin karşılığı Hazine tarafından satın alınsa, bugün bize gelmeyen temettü payı, eğer böyle olursa yıllık 250 milyon TL civarında olacak. Doğrudur, yanlıştır, bu bir çalışma noktasıdır. Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün katkısını artırmak için bir arayış içindeyiz. Sizlerin de böyle bir düşüncesi olursa sizi temin ederim böyle bir çalışma yapabiliriz. Bir defa 17 milyon, bir defa 7 milyon almışız, bunlar bizim öğle yemeği parası gibi. Ben özel bütçeden daha çok katkı sağlamalıyım ki daha çok hizmet edeyim.''

''Bu sözü iade ediyorum''

Arınç, Vakıflar Teftiş Kurulu Başkanlığı'nın 2003'den bu yılın Kasım ayına kadar 829 denetim, 141 inceleme yaptığını bildirdi.

''MHP'li arkadaşların üzerinde çok durdukları konu var'' diyen Arınç. sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bu konu bence yanlış. Bu konuyu parti politikası olarak benimsiyorlarsa, ileride iktidara gelme ümidiyle, bugün muhalefet partisi konumunda olan bir partinin hem Türkiye'de hem dış dünyadaki algısının olumsuz olacağını düşünüyorum. Sayın Mustafa Erdem, 'azınlık vakıflarının gayrimenkullerinin iadesi züldür' gibi bir hüküm kullanıyor. Bunu yapan zillet içindedir, zelildir anlamında. Bir ilahiyatçı bunun anlamını hepimizden daha iyi bilir. Bunu kesinlikle reddediyorum ve bu sözü kendilerine iade ediyorum. Bizim yaptığımız hem kanunlarımız çerçevesinde hem uluslararası hukuk normları çerçevesinde hem de Vakıflar Kanunu'nun hükümlerine uygun olarak yaptığımız işlerdir. Biz Türkiye Cumhuriyeti hudutları içerisinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak geçmişten bu güne birlikte yaşadığımız ve birlikte yaşamanın en güzel örneklerini verdiğimiz bir medeniyetten geliyoruz. Eğer sizin düşünceniz hakim olsaydı, bugün Mardin'i gözardı etmemiz lazımdı, Hatay'a inanmamamız lazımdı, Gaziantep'i, Kayseri'yi haritadan silmemiz lazımdı. Unutmayın ki Türkiye'de cami duvarı ile Kilise'nin ve Havra'nın birbirlerine bitişik olduğu illerimiz var. Bu topraklarda 41 farklı etnik ve inanç gruplarının geçmişten bu yana Türkiye'de yaşadığını biliyoruz. Bu, bizim için zenginliktir. Bu, Türkiye'nin tarihinde birlikte yaşamanın bugün bütün dünyaya örnek göstereceği bir hadisedir. Azınlık vakıflarına mallarını iade etmek hukukumuzun gereğidir. AK Parti hükümeti olarak hak neredeyse onu vermek, buna inandık. Bunlar haklarıdır.''

1500 müracaat olduğunu, şu anda 118 civarında gayrimenkulün iade edildiğini, 28 Ağustos'ta sürenin bittiğini anımsatan Arınç, ''Türkiye'de yaşayan ve bizim kanunlarımıza göre hak sahibi olanlara haklarını vermektir. Bu bir zül değil, hukukun, insanlığın gereğidir. Biz bunu yapmakla iftihar ediyoruz'' dedi.

''Ermeniler, Rumlar bu topraklarda yaşadı. Bunlardan utanmamak, sıkılmamak lazım'' diyen Arınç, ''Hrant Dink alçakça öldürüldü. Buna gönülden inanan bir insanım. Meclis Başkanıyken evlerine taziyeye gittim. Benim orada hissettiğim şu; eşine, annesine, kızına, geline baktım, herhangi bir Anadolu evinden farklı değildi. Yıllardır bu topraklarda yaşayan insanların, yıllardır etnik kökeni ne olursa bizimle bütünleşmiş olan insanların evinde Anadolu evinin kokusun aldım'' diye konuştu.


''Hepsini geri alacaksın.''

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) daha çağdaş, daha demokratik, ceza adaleti bakımından ne hale gelmesi konusunda tekliflere açık olduklarını belirterek, ''(Tamamen kaldırılsın) derseniz, bunun 'tamamen kaldırılmasın' şeklinde karşılığı vardır. Türkiye gerçeklerine uymayabilir'' dedi.

TBMM Genel Kurulu'nda, RTÜK, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu'nun 2013 yılı bütçeleri üzerinde Hükmet adına konuşan Arınç, MHP'li milletvekillerinin azınlık vakıflarının mallarının iadesi konusundaki eleştirilerine işaret etti.

Arınç'ın, ''MHP'nin şu konuya dikkat etmesini tavsiye ederim; iktidara gelecek veya gelmesi düşünülen,onun için çalışılan bir parti yarın iktidara geldiğinde...'' sözlerine MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, ''Hepsini geri alacağız'' karşılığını verdi. ''Hepsini geri alacaksın. Tamam, bunun zabıtlara geçmesini istiyorum'' diyen Arınç, şöyle konuştu:

''MHP'nin bir milletvekili diyor ki 'verdiğiniz gayrimenkullerin hepsini geri alacağız.' Tutanak katipleri unutmayın. Cemaat vakıflarının hepsini kapatacak mısınız? Yok yok devam edin, cesaretiniz kırılmasın. Peki Türkiye'de azınlıkların yaşamasına imkan ve fırsat? Her gayrimenkulün bir sahibi var. Gayrimenkulleri tarla, bahçe olarak mı düşünüyorsun.

Bırakın, suçüstü yakalandınız. Parti olarak iktidara gelmeyi düşünüyorsunuz; bu sözleriniz sizin hem Türkiye'de hem de yurt dışında hangi zihniyete sahip olduğunuzu gösterir. Ama önce genel başkanınıza danışın. Parti kararı haline getirin. Ben sadece tutanaklarda isminizin bulunmanızı istiyorum. Bakıp kaçmak yok. Topu taca atmak yok.

Bu söyledikleriniz bizi zül addeden işler yaptırıyorsa, bu zihniyeti kabul etmiyoruz. Asıl bu düşünce zillettir, ben onu teşhir etmek istiyorum. Bırakın, bırakın. Konuşuyorsunuz zapta geçiyor. Herkes söylediği sözün kıymetini bilmeli, nereye varacağını düşünmeli, yaptığı işin doğru mu, yanlış mı olduğunu da herkes okumalı ve görmeli. Atıp tutmanın, bizi zilletle suçlamanın bir faturası olmalı.''

Vakıfların görevlerini yaptığını, yapmaya da devam edeceğini, gelirlerini artıracaklarını belirten Arınç, ''İnşallah daha büyük hizmetler yapacak. Bütün Anadolu'nun her köşesini en güzel hizmetlerle süsleyeceğiz. BDP'den konuşan arkadaşımızın ve sizin sözlerinizi nereye koyacağız? Biz bu ülkede yaşayıp yurtdışına gidenlerine bile 'vatanınıza dönün, toprağınıza dönün' diye teşvik ettikçe sizin bu konuşmalarınızı duyanlar ne düşünecek? Böyle bir şey olabilir mi? Vakıfların alnı açık, başı diktir, görevlerini mevzuat içinde yapıyor'' dedi.

Ergenekon ''Moğol efsanesi'' mi?

Arınç, MHP'li Özcan Yeniçeri'nin ''Bir Türk efsanesi olan Ergenekon terör örgütünün adı gibi gösteriliyor'' sözlerini hatırlatarak, ''Bir tarihçi profesör diyor ki, Ergenekon bir Türk efsanesi değildir. Doğru telaffuzu 'Erginekon' olup Moğolca 'yalçın kaya' anlamına gelir. Aman Yarabbi...1227 sonrasını kayda geçiren Farsça kaynaklarda geçer. İranlı tabip tarihçinin eserinde geçiyor.' Vallahi ben onun yalancısıyım. Yorumlarınıza devam ederken, bunun Moğol efsanesi olduğunu araştırırsanız çok iyi olacak'' dedi.

MHP'li milletvekillerinin profesörün ismini sorması üzerine Arınç, ''Önemli bir tarihçi, sizin gibi. Kurum başkanlarından biri. Adamın adını söyleyeyim de dövesiniz mi? Bırak hocam ya, 10 yılda kurumun başında bulundun, bu doğru mu yanlış mı, onu söyleyeceksin. Hikaye anlatmayacağız bunlar üzerinde konuşacağız. Türk mü, Moğol efsanesi mi, onu soruyorum'' karşılığını verdi.

Arınç, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu hesaplarının neden İş Bankası'ndan alındığı sorusunu yanıtlarken, ''Kamu Haznedarlığı Genel Tebliği uyarınca kapsam dahilinde olan kurumların tüm paralarını kamu bankalarında tutmakla yükümlüdür. En çok faizi veren iki bankaya aktarılmıştır. Kamu bankaları olmaları nedeniyledir. Tebliğin gereği yerine getirilmiştir, bunu yerine getirmeyen idareciler hakkında cezai takibat var'' diye konuştu.

İlgili KHK'da Atatürk'ün isminin 41 defa geçtiğini belirten Arınç, ''İnsafsızlık yapmayın'' dedi.

Arınç, Atatürk Barış Ödülü'nün 2000 yılından beri verilmediğini ifade ederek, kanun ve KHK'nın pek çok maddelerinin iptal edildiğini, KHK ile kurumların yeniden düzenlendiğini söyledi. Yasal boşluk nedeniyle Kurul oluşturulamadığı için 2000 yılından beri ödül verilmediğini anlatan Arınç, ''Kararname çıktı şimdi ödül yönetmeliği Resmi Gazete'de yayımlanmak üzeredir. Bizzat imzamla gönderildi, bugünlerde ödülün usul ve esaslarını düzenleyen yönetmeliği hep beraber göreceğiz'' diye konuştu.

''İş Bankası'nın CHP ile özdeş hale getirmek doğru değil''

Arınç, ''İş Bankası hileyle ele geçirilmek isteniyor'' denildiğini hatırlatarak, bunun nereden kaynaklandığını düşünemediğini belirterek, İş Bankası'nı sadece CHP ile özdeş hale getirmenin doğru olmadığını kaydetti. İş Bankası'nın kuruluş sermayesinde Hint Müslümanlarının büyük payı olduğunu, 700 bin sterlin gönderdiklerini, bunun 250 bin sterlininin Celal Bayar'a verilerek bankanın kuruluşunun gerçekleştirildiğini anlatan Arınç, ''Böylesine önemli bir bankamızın yıllardan eri çok karlı, verimli şekilde çalıştığını biliyoruz. Ama buradan Atatürk'ün vasiyetiyle TDK ve TTK'ya tahsis edilen kısım, ancak mahkeme kararıyla alınmış, her yıl da alınıyor'' dedi.

CHP'li Gürkut Acar'ın ''AK Parti'nin çekirdek kadrosunun tümünü laiklik ve Atatürk düşmanı'' olarak nitelediğini, bunun kendisinde saplantı halinde olduğunu belirten Arınç, ''Antalya milletvekilisiniz. Serik, Gündoğmuş, Korkuteli'nde bu konuşmayı yaparak mı yoksa özel nedenlerle mi seçildiniz?'' diye sordu.

''Alevi vatandaşların oyları üzerine ipotek mi koyuyorsunuz?''

CHP Manisa Milletvekili Sakine Öz'ün eleştirisini yanıtlarken, ayrımcılık yapmadıklarını belirten Arınç, bir süre önce yaptığı konuşmadaki ifadelerinin ayrımcılık olduğunu söyledi.

Öz'ün ''Aleviler AK Parti'ye oy vermez'' dediğini kaydeden Arınç, şunları söyledi:

''Olabilir, doğrudur. ama Alevilere AK Parti'ye oy vermeyecek grup olarak ayrımcılık yaparsanız, birisi de canı sıkılır size 'Sünniler de CHP'ye oy vermez' diyebilir. Birincisi ne kadar yanlışsa, ikincisi de o kadar yanlıştır. Kendinize gelin, Alevi vatandaşların oyları üzerine ipotek mi koyuyorsunuz? Onların oyuna sahip çıkmak adına böyle bir yanlışı nasıl yaparsınız? Kendi partinizden sorumlu bir insanının 'Hanımefendi bu nasıl söz, kendinize gelin' demesi gerekirken, hala bu söze karşı CHP yetkilisinin, 'Sen neyi temsil ediyorsun, bu sözü nasıl konuşuyorsun, Türkiye'de vatandaşların oylarının hangi partiye gideceği konusunda sen nasıl ayrımcılık yaparsın' dediğini şahsen duymadım. Sayın Öz, ayrımcılık yapmayın. Aleviler hangi partiye oy vereceğini senden iyi bilir. Ben de çok iyi tahmin ediyorum. Ama bu ülkenin siyasi rantı üzerinden belli bir inanca ayrımcılık yapmanın doğru olmadığını düşünüyorum.''

''Tek yetkili RTÜK'tür''

RTÜK'ün yayın ilkelerinin bağlayıcı olduğunu, hem kendisi hem uzmanları hem de şikayetler üzerine yayınları takip ettiğini ve kanunu kendisine verdiği müeyyideleri kullandığın vurgulayan Arınç, ''Dolayısıyla Başbakan'ın 'Muhteşem Yüzyıl şöyledir' demesi, fragmanları dönerken benim 'şöyledir' dememem bir tarafa, bu konuda tek yetkili olan RTÜK'tür. RTÜK Kanunu şu anda yürürlükte. Bu kanunda yayın ilkeleriyle yasaklanan, doğru olmadığı söylenen konuda RTÜK gerekeni yapacak'' dedi.

İzdivaç programlarını ''rezalet'' olarak tanımlayan Arınç, konuyla ilgili olarak zaman zaman konuşanlardan biri olduğunu kaydetti. Arınç, ''Öncelikle kadın haklarına, kadının kendisine karşı aşağılatıcı, küçültücü bir şey bu. Yan yana getiriyorsunuz, bir de laf söyletiyorsunuz, 'beğendim, beğenmedim' oluyor, bunlar çok yanlış şeyler. Geçen de bir programda umulmadık bir şey oldu, herkesin ağzı açık kaldı. Olabilir. Demirel 'taş da çıkabilir, ayu da çıkabilir' diyordu. Adam Hollanda'dan katılıyor, 'kime talipsin' diye sordular, hiç akla gelmeyen bir şey söyledi. Bu işler böyledir arkadaşlar'' diye konuştu.

Yayın başlamadan önce hiçbir hakka sahip olmadıklarına işaret eden Arınç, ''O zaman sansürcülük olur, hepiniz ayağa kalkar 'daha yayınlanmadı, daha ne olduğunu bilmiyoruz' derdiniz. Yayınlandıktan sonra görevi başlıyor. RTÜK'ü göreve davet ediyoruz'' dedi.

İzdivaç programları nedeniyle bazı kanallara uyarı ve para cezası verildiğini, bunlarla ilgili 1875 bildirim yapıldığın kaydeden Arınç, şikayetlerin yüzde 3'ünü bunların oluşturduğunu söyledi.

Genç ile tartışma

Arınç, konuşmasını sürdürürken ayağa kalkarak konuşan CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç'e, ''Sen kendi seçim bölgende yuhalanmış adamsın. Bana soru mu soruyorsun.

Otur yerine, sen kimsin? Tunceli'de konuşamıyorsun, buraya mı geliyorsun, akşamın bu saatinde. Hadi oradan. Fenerin nerede bu akşam?'' dedi.

BDP'li Adil Kurt'un ''TRT Kürtçe korsan yayın yapıyor'' sözlerine işaret ederek, konuyla ilgili olarak yasa çıkarıldığını belirten Arınç, sadece Kürtçe değil 8 dilde yayın yapıldığını, dillerin tümünün yasaya yazılamayacağını bildirdi.

''TMK tamamen kaldırılsın denirse...''

Arınç, ''cezaevinde bulunduğu ifade edilen gazeteciler'' ile ilgili sorulara karşılık şunları kaydetti:

''Gazetecilik bir meslektir. Basın kartı olmasına da gerek yoktur. Bir gazetede yazan, hayatını gazeteci faaliyeti yürütenlere gazeteci denebilir. Avrupa insan Hakları Sözleşmesi'ne baktığımız zaman ifade ve basın özgürlüğünün hangi durumlarda tahdit edilebileceği öngörülmüş, AİHM kararlarında da tek tek anlatılmıştır. Türkiye'de TCK Ve TMK başta olmak üzere idare para cezası getiren düzenlemeler var. Ama Basın Kanunu ve RTÜK Kanunu içinde şahsi hürriyeti bağlayıcı ceza yok. Bir gazeteci adi suç yapabilir. Bunu her meslek yapabilir. TCK'da adli soruşturmayı ihlal, soruşturmanın gizliliği ihlal gibi suçlamalar vardır, onun da hürriyeti bağlayıcı cezalar vardır.

Türkiye gerçeğinde terörle mücadele edilen ülkede şu kadar yıldan beri TMK da var, gazetecileri, basın mesleğinde çalışanları sınırlayan hükümleri de var. TCK'dan dolayı verilen cezalar, belli süreye kadar olanlar belli süreyle ertelendi. Ama bunun dışında TMK 6, 7 ve diğer maddelerinde gazeteci de olsa terör örgütü propagandası yapmak, örgüt üyesi olarak faaliyetlerine katılmak, örgüt üyesi olmamakla birlikte şunu, şunu yapmak da suçlamalar var. Bunlara aykırı hareket edildiği bir iddiayla ortaya çıkarsa bundan dolayı ceza da veriliyor. Doğrudur, yanlıştır, ben vermiyorum, Hükümet veya Bakanlık olarak şunun hakkında şunu yapın diye suç duyurusunda bulunmuyoruz. Yapan yargıdır. Bu şikayetleri yaparken 'TMK tamamen kaldırılsın, hiçbir şekilde uygulanmasın, ister propaganda yapsın, ister örgüt üyesi olarak çalışsın, bunlara ceza verilmesin' deniyorsa, ben demiyorum, böyle bir şeyi teklif de etmiyorum. TMK'nın özellikle propagandaya yönelik suçlamaların unsurlarının daha muayyen hale getirmek suretiyle yapılabileceğini söylüyorum ama 'TMK tamamen kalksın, isteyen istediğini yapsın ama ceza almasın' diyemiyorum. BDP sanıyorum bundan yanadır. Bunda ayrılıyoruz. CHP taraftar mı? Yoksa TMK kaldıkça 'şu kadar gazeteci cezaevinde var' diye konuşursanız netice alamayız. Dışarıdaki bir takım kurumlar ne söylerse söylesin biz kendi gerçeğimizle baş başayız. TMK'nın daha çağdaş daha demokratik, ceza adaleti bakımından ne hale gelmesi konusunda teklifleriniz varsa açığız. 'Tamamen kaldırılsın' derseniz, bunun 'tamamen kaldırılmasın' şeklinde karşılığı vardır. Türkiye geçeklerine uymayabilir.''

Bütçe görüşmeleri diğer kurumların katılımıyla devam ediyor

TBMM Genel Kurulu'nda, Diyanet İşleri Başkanlığı, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, AFAD, TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Hazine Müsteşarlığı, BDDK ve SPK'nın 2013 yılı bütçelerinin görüşülmesine başlandı.

TBMM Genel Kurulu, Başkanvekili Mehmet Sağlam'ın başkanlığında toplandı.

Bütçeler üzerinde CHP grubu adına konuşmalar yapılıyor.

Bütçe görüşmeleri CHP'li ve AKP'li milletvekillerin konuşmalarıyla devam etti

AKP Ardahan Milletvekili Orhan Atalay, partisinin her alanda olduğu gibi dini yaşam alanında da insan özgürlüğünü esas alan program yürüttüğünü söyledi.

TBMM Genel Kurulu'nda, Diyanet İşleri Başkanlığı, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, AFAD, TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Hazine Müsteşarlığı, BDDK ve SPK'nın 2013 yılı bütçeleri görüşülüyor.

Bütçe üzerinde CHP Grubu adına söz alan Denizli Milletvekili İlhan Cihaner, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı'nın şeffaflık ilkesiyle kurulduğunu, ancak yabancı personel görevlendirilmesinin kamuoyuna bildirilmediğini söyledi. Kendi içinde koordinasyon sağlayamayan kurumun terörle mücadeleyi koordine edemeyeceğini belirten Cihaner, Müsteşarlığın feshedilmesi gerektiğini ileri sürdü.

CHP İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan, kentsel dönüşümün arazi yağmasına dönüştüğünü iddia etti. Eyidoğan, Türkiye'de bilimsel olarak arazi kullanma kabiliyetinin yetersiz olduğunu, herkesin kendi anlayışına göre arazi planlaması yaptığını iddia ederek, bunun yanlış yönetim tarzından kaynaklandığını söyledi.

CHP İstanbul Milletvekili İhsan Özkes, Diyanet'in, çalışmalarını siyaset üstü olarak sürdürmesi halinde saygınlığını koruyabileceğini, hiçbir partinin tekelinde olmaması gerektiğini ifade etti. Özkes, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın iktidarın güdümüne girdiğini, halkı dini konularda aydınlatma görevini unuttuğunu ileri sürdü. Diyanet'in siyaset ve ticaretle uğraştığını iddia eden Özkes, altı ticarethane olan camilerin sayısının çığ gibi arttığını ve bunların AK Partili'lerin elinde olduğunu öne sürdü.

CHP Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş, TİKA'nın ulusal menfaatlere değil, bazı güçlerin dünya dengelerine hizmet ettiğini savundu. Balıkesir'in Macarlar Köyü'nün sağlık ocağının kapısının, penceresinin kırık olduğunu belirten Gümüş, ''Somali'ye gideceğinize Macarlar'a gidin. TİKA, Hükümet'in bir yerlere şirin gözükmesine hizmet ediyor'' dedi.

CHP İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz, Irak Merkezi Hükümet'inin, peşmergenin kontrolünde olan Kerkük'ü yeniden kendi kontrolü altına almaya çalıştığını, Türkiye'nin ise Barzani ile stratejik işbirliği yaptığını söyledi. Özgündüz, ''Irak'ın özerk Kürt bölgesinin güçlenmesi, Kerkük'ün Kürt bölgesi içinde kalması için çalışıyorsunuz. Bu anlamda ABD ve İsrail ile müttefiksiniz'' diye konuştu.

CHP İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil, Hükümet'in ekonomi politikasını eleştirdi. Türkiye'nin büyüdüğünün söylendiğini, ancak bunun doğru olmadığını savunan Tamaylıgil, bankalara kredi kartı borcunun 16 kat, tüketici kredisi borcunun 82 kat, karşılıksız çeklerin yüzde 100 oranında arttığını söyledi.

AKP'nin bağımsız kurumlarla ilgili uygulamalarını da eleştiren Tamaylıgil, Hükümet'in, kuvvetler ayrılığı ilkesi ve bağımsız kurulları engelleyen bir yasama faaliyeti ortaya koyduğunu ileri sürdü.

''Kurumsal yapıya gidilmesi zorunlu hale gelmişti''

AKPi Mardin Milletvekili Muammer Güler, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı'nın faaliyetlerine değindi. Güler, şunları kaydetti:

''Terörle mücadele için yeni bir kurumsal yapıya gidilmesi zorunlu hale gelmişti. Bu anlamda Kamu Müsteşarlık önemli çalışmalar yaptı ve önümüzdeki dönem için de önemli projeler hazırladı.

İnsanın canının, malının, fikrinin garanti altına alındığı, hukukun üstünlüğü ilkesinden hareketle terör mücadele yönetilmeli. 30 yıla yakın süredir bölücü terörle mücadele ediliyor. Örgütün propaganda amacının önlenmesi için daha fazla çalışma yapılması gerekiyor. Terörle mücadelede başarı, toplumun tüm kesiminin mücadeleye ortak edilmesi ile sağlanabilir. Müsteşarlık bünyesinde mülki idare amiri kökenli personelden de mutlaka yararlanılmalıdır.''

AK Parti Hatay Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu, Van'daki depremin hemen ardından Hükümet'in bölgeye gerekli yardımı ulaştırdığını, depremden sonra yeniden yapılanma için 3,6 milyar lira harcandığını söyledi. Türkoğlu, bu anlamda Van'a yapılacak yatırımın 5,5 milyar liraya ulaşmasının beklendiğini kaydetti.

AKP Ardahan Milletvekili Orhan Atalay, partisinin her alanda olduğu gibi dini yaşam alanında da insanın özgürlüğünü esas alan program yürüttüğün belirtti. Bu konuda muhalefetin ''sorumluluktan kaçan'' talihsiz rol üstlendiğini savunan Atalay, ''CHP'nin devri iktidarında horlanan Alevi vatandaşlarımız için Cumhuriyet tarihinde ilk defa AK Parti döneminde çalıştaylar düzenlendi'' dedi. Atalay, CHP'nin bu konudaki tavrını ''tutucu ve baskıcı'' olarak değerlendirdi.

Bunun üzerine söz alan CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, partisinin baskıcı bir tutum izlemediğini belirterek, ''AKP dönemi; evlerin, yatak odalarına kadar izlendiği, telefonların dinlendiği, baskıcı tutumun yaşandığı dönem. Diktatörlüğe doğru adım adım gidilen bir dönem'' iddiasında bulundu.

AKP Ankara Milletvekili Seyit Sertçelik, Türkiye'nin, üniversite eğitimi ile ilgili kalitesinin yükselmesi ile birlikte, eğitim konusunda yurt dışından da tercih edilen bir ülke haline geldiğini söyledi. Sertçelik, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'nın, yurt dışından gelen öğrencilerin Türkiye'de eğitimlerini verimli şekilde sürdürmesi konusunda önemli hizmetleri bulunduğunu dile getirdi.

AKP Van Milletvekili Burhan Kayatürk, iktidarın 2002 yılından bu yana ekonomide önemli başarıya ulaştığını, makro ekonomik istikrarın sağlandığını, tarihin en düşük enflasyonu, faiz değerleri ve işsizlik oranlarının elde edildiğini belirtti.
 

MHP grubu adına Sümer Oral ve Mesur Dedeoğlu söz aldı

MHP Manisa Milletvekili Sümer Oral, AKP Hükümetleri döneminde, 2003-2008 yılları arasında IMF'den 13 milyar dolar borç alındığını belirterek, ''Ödenen borç sadece 2002'de devralınan 22 milyar dolarlık borç değil, ilave olarak alınan borç da ödenmiştir'' dedi.

TBMM Genel Kurulu'nda, Diyanet İşleri Başkanlığı, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, AFAD, TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Hazine Müsteşarlığı, BDDK ve SPK'nın 2013 yılı bütçeleri üzerinde MHP Grubu konuştu.

MHP Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu, bütçenin vergiye dayalı kaynaklar üzerine kurulu olduğunu söyledi.

Birçok ürüne zam yapılarak bu bütçenin yapılmayı çalışıldığını iddia eden Dedeoğlu, zamlarda akaryakıt zamlarının birinci sırada yer aldığını savundu.

Dedeoğlu, Hükümet'in başta elektrik ve doğalgaz olmak üzere birçok alanda yaptığı zamların kısa sürede piyasaya yansıdığını söyledi. Bu bütçede milletin unutulduğunu ifade eden Dedeoğlu, ''Kahramanmaraş, devlet yatırımı ve hatırlanmayı beklemektedir'' dedi.

MHP Ankara Milletvekili Mustafa Erdem, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, 130 bini aşan personeliyle sadece Türkiye'de değil Türkiye'nin dışındaki Türk milletinin de şerefini ve itibarını koruduğunu, inanç konusundaki ihtiyaçlarını yerine getirdiğini bildirdi.

''Diyanet İşleri Başkanlığı hiç bir devlet kurumunun ulaşamadığı yerlerde de görev ifa etmek durumundadır, böyle bir sorumluluğu vardır'' diyen Erdem, ''Diyanetin bütçesi daha da fazla artırılsa yeridir. Bu imkanlar onlara sağlanmalıdır'' şeklinde konuştu. Erdem, din görevlilerinin toplumun örnek ve model insanları olduğunu belirterek, ''Onların peşinden giden insanların, hem dünya hem de ahiret saadetine kavuşma ümit ve beklentileri her zaman olmuştur'' dedi.

Diyanetteki şefler ve vaizlerin rotasyon adı altında başka yerlere gönderilme gibi bir endişe yaşadığını belirten Erdem, ''Yaşanan kış şartları ve hava muhalefeti nedeniyle bu rotasyon olacaksa, o insanların aileleri ve çocukları da göz önünde bulundurularak, ötelenmesi daha iyi olacaktır'' diye konuştu.

Milletvekillerine, ''çok aziz davetliler, misafirler'' diye seslendi

Erdem'in konuşmasının bir bölümünde, ''Çok aziz davetliler, kıymetli misafirler, aziz milletvekilleri'' diye seslenmesini milletvekilleri gülerek karşıladı.

MHP'li Oral da vatandaşların 10 yılda reel olarak 10 kat daha borçlu duruma düştüğünü iddia etti.

Vatandaşın bu borcu, tüketmek için aldığını belirten Oral, ''Gelirinin yetmeyen kısmını borçla kapatmak için borç yapıyor. Demek ki büyüme bu kesime fazlaca intikal etmemiş'' dedi.

Oral, IMF'ye olan borcun ödenmesi meselesinin çokça tartışıldığını ifade ederek, ''AKP döneminde 10 yılda ödenen borç, sadece daha önceki Hükümet zamanında alınmış borç değildir. AKP Hükümetleri, 2003-2008 yılları arasında IMF'den 13 milyar dolar borç almıştır. Ödenen borç sadece 2002'de devralınan 22 milyar dolarlık borç değil, ilave olarak alınan borç da ödenmiştir'' diye konuştu.

Kurulda hükümet adına Beşir Atalay söz aldı

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı'nda yabancı personel çalışmadığını ve kurumun dinleme gibi operasyonel bir faaliyet yürütmediğini bildirdi.

TBMM Genel Kurulu'nda, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı ve AFAD'ın 2013 yılı bütçelerine ilişkin Hükümet adına konuşan Atalay, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı'nın, terörle mücadele eylem planını geçen yıl tamamladığını ve bunun MGK'da onay gördüğünü anımsattı.

İstihbarat Koordinasyon Merkezi'nin şu anda tam olarak çalıştığını belirten Atalay, istihbarat birimlerinden buraya birer temsilci alındığını, koordinasyonun, Müsteşarlık'ta sürdüğünü ifade etti.

Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı'na yönelik eleştirileri yanıtlayan Atalay, kurumda yabancı personel çalışmadığını ve dinleme gibi operasyonel bir faaliyet yürütmediğini ifade etti.

Atalay, kurumun küçük bir miktar örtülü ödeneği bulunduğunu, ancak bu ödeneğin 20'sinin bile kullanılmadığını bildirdi.

AFAD'ın faaliyetlerine değinen Atalay, kurumun, afet ve acil durumlarda, değişik kurumların koordinasyonunun sağlanması için oluşturulduğun belirtti. Atalay, bu kurumla birlikte önceliği kriz yönetimi olan anlayış yerine, önceliği risk yönetimi olan anlayışa geçildiğini kaydetti. Atalay, şöyle devam etti:

''Bu model, afet ve acil durumların neden olduğu zararların önlenmesini, tehlikenin önceden tespitini, afet olmadan önce meydana gelebilecek zararları en aza indirecek önlemlerinin alınması ve koordinasyon sağlanmasını öngörüyor. Türkiye'de ilk defa afet yönetimi stratejik belgesi hazırlandı. Bu belgeyle depremle, afetle ilgili bütün kurumların sorumlulukları belli oldu. Ulusal Deprem Strateji ve Eylem Planı 2023, depremlerin neden olabileceği zarar ve kayıpları önlemek, etkilerini azaltmak, depreme dirençli yeni yaşam çevreleri oluşturmak için yapılıyor.

2013 yılı başından itibaren AFAD'ın kamuoyuna açık çalışmalarını daha çok göreceksiniz. Geleceğe dönük çok kapsamlı çalışmalar yürütülüyor. Afetlere daha dirençli bir toplum olma, şu andaki çalışmalarımızın odağını oluşturuyor.

Bunu Türkiye mutlaka başaracak. Evet, belki çok bina yıkılacak ama bu riskleri göze alacağız. Türkiye'nin geleceği, insanımız için bunları yapacağız.

Eğitim çalışmaları kapsamında 2013 yılı, afet farkındalığı ve duyarlılığının artırılması adına eğitim seferberliği yılı olacak. Afete hazır aile, okul, iş yeri, gönüllü gençler gibi ciddi projeleri, 2013 yılı başından itibaren uygulamaya başlayacağız.

Türkiye ile ilgili daha hazırlıklı olma anlamında alan çalışmamız var. Türkiye'yi 15 bölgeye ayırdık. Bu bölgelerde çadırından ısıtıcısına, ilk andaki acil arama kurtarma malzemesine kadar her şey hazır olacak. Olası afet durumunda bölgelere, mevsimlere, Türk aile yapısına uygun 65 bin çadır ürettik. İçinde bölmeleri olan çadırlar. Bu sayı 100 bine ulaşacak.

Türkiye'nin risk bölgeleri belli. Afet olduğu anda nerede ne yapacağız, bunu bilir duruma geleceğiz. Bundan sonra bir afet olduğunda kim, hangi kurum ne yapacak, bu belli.

Düğmeye basıldığında bütün kamu, sivil, yerel kuruluşlarımız ne yapacağını bilecek ve harekete geçecek. Hiçbir şaşkınlık olmayacak.''

Atalay, Türkiye'de 138 bin Suriyeli sığınmacı bulunduğu, bunlarla ilgili çalışmaların koordinasyonunu da AFAD'ın yürüttüğünü ifade etti.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler