Sevgi cesaretle buluşunca...

Kayıpları kazandıklarından çok, yoksunluk ve sevgisizlikle boğuşarak büyüyen “kenar mahalle” çocuklarının hayata tutunma, dayanışma, var olma serüvenlerini başarılı bir kurgu ve lezzetli bir anlatımla ortaya koyarken onca umutsuzluktan yeni umutlar doğacağının da altını çiziyor, çıkışa doğru zarif fenerler tutuyor Çiğdem Sezer.

Yayınlanma: 27.11.2021 - 00:02
Abone Ol google-news

Desen: YUSUF TANSU ÖZEL

Edebiyat, yazınsal metinler hangi sorunumuzu çözebilir, hangi derdimize derman olur? Örneğin ödevlerimizi yapabilir, sınav sorularını yanıtlayabilir mi? Bir açmazdan çıkarır, bir çıkmazdan kurtarır mı edebiyat bizi?

Aynı soruları sanat için de çoğaltabiliriz. Şiir devrim yapmaz, öykü demokratik bir yaşam sağlamaz, deneme daha adil bir dünya sunmaz, tiyatro oyunu eğitim sorunlarımıza çözümler üretmez...

Ne ki edebiyat olmaksızın bütün bu sorunların üstesinden gelmek de olası değildir.

Çünkü bize bir şey öğretmeye yeltenmeyen edebiyat, sorularımızı çoğaltır, bizi; fark etmeye, anlamaya, kendi çözümlerimizi üretmeye, kendimizi tanımaya, kendimiz olmaya, kısacası yola çıkmaya çağırır.

Çünkü edebiyat yalnızca bilimden, düşünden, sistemlerden değil hayattan da önce söyler.

YALNIZCA DERTLER Mİ?

Şiiriyle çoban ateşleri yakan, ardından çocuklarımıza yönelik yapıtlarıyla da hayata seslenen Çiğdem Sezer’in yine çocuklarımız için kaleme aldığı son yapıtı Son Şans Durağı’nı okurken de aynı duygular içindeydim.

Parçalanmış aileler, kimsesiz kalmış “büyümeden büyüyen” çocuklar, evsiz barksız, sevgisiz hallerimiz, yoksunluk ve yoksullukla terbiye olmalarımız, bitmek bir yana her gün artan eğitim sorunlarımız, insandan ve hayattan umudu kesmelerimiz...

“Yıkılan hayatların gürültüsü”nü kimselerin duymadığı, bilmediği bir dünya!..

Yalnızca dertler, kederlerden mi söz açıyor Sezer?

Evet, onları taşıyor dünyamıza ama şairin, “Dert çok hemdert yok...” dediği noktada, onca kederin, bungunluğun içinden birer yıldız gibi yükseliyor, güneş gibi parlıyor insan kalmışlığımız.

İşte onca sıkıntının yanında umudu da söylüyor Çiğdem Sezer, çıkışa doğru güçlü bir fener de tutuyor.

ÖTEKİ ÇOCUKLAR

Yıllar önceydi. Mesleki yaşamımın erken bir döneminde ek olarak ticaret lisesinde de görevlendirilmiştim. Daha ilk dersin öncesinde birkaç meslektaşım, “Gireceğin sınıfta bir deli var, ona dikkat et. Ötekiler iyi çocuklardır.” diye uyarmıştı beni.

“Deli” diye yaftalanan; aslında edebiyatı, bunaldığı okul hallerinin, katı yönetim tutumlarının önüne koyan, lafını sakınmayan, yaşça da sınıfın büyüğü bir delikanlıydı.

Kitaplardan armağan bir dili olduğu için de edebiyatın dışında bir hayat sürenler kolay yoldan etiketlemişti onu.

İşte, Sezer’in kahramanlarından Sefa ve arkadaşları benim yıllar önce tanıdığım “deli” öğrencimin de “arkadaş”larıydı.

Lafa gelince konuşan, kendini ifade edebilen bireylerden söz açsak da okullarımızda (hayatta da öyle sanki) sözünü bilip diyenlerden pek hoşlanmadığımız da bir gerçek.

Annesi onu doğururken ölmüş, babasının ikinci eşi, ona annesini hiç aratmamış Elmas Hanım’ın da ölümü üzerine babası üçüncü kez evlenince kendisini sokakta bulan Sefa, kankası Zafer, müdüre göre her belada başı çekenler: Felaket Şadi, Necdet, Nihat, Yusuf ve başkaları... Teyzesinin evinde sığıntı “kimsesiz” Buse.

Hepsi yoksunluk içinde, hepsi sevgiye muhtaç, hepsi horlanan çocuklar... Meslek lisesinin sınıflarını dolduran bu çocukları bulduğu her fırsatta taşlayan, işe yaramazlar, haytalar rafından asla indirmeyen okul müdürü Toparlak Hamdi. Onların hikâyesinin her adımında, her safhasında bizim meslek liselerimizi tek tek dolaştığımı belirteyim.

İYİLER DE VAR ELBETTE

Madalyonun bir yüzünde hayatın bu ağır fotoğrafı her gün yeni bir sıkıntı sunarken öteki yüzünden hayata insanca ve sevgiyle katılan çoban ateşlerinin ışığını yükseltir yazar.

Çocukların sokakta kalmasını, başlarının derde girmesini gizemli bir tavırla engelleyen bozacı Kenan, eşini yitirince “ekmek teknesi”ni devralan oto tamircisi Leman Hanım, karşılaştığı her çocuğun içindeki cevheri gömüldüğü yerden çıkarmaya kararlı beden eğitimi öğretmeni Ersin Hoca...

Biz Kenan’la, Leman’ın hikâyelerini okura bırakıp okula geçelim.

Ersin Hoca’nın okulda göreve başlaması, daha ilk günden fark edilecektir. Müdürün bütün aşağılamalarına kulak tıkayan, bildiği yoldan bir an olsun şaşmayan Ersin Hoca, bir gün bu, “işe yaramaz, kafasız, beceriksiz, bozguncu”ların da yer alacağı bir hentbol takımı kurmaya karar verir.

Dal olarak hentbolun seçilmesi de rastlantı değildir. Başlarda karşı dururlar. Öyle ya “kız oyunu”yla ne işleri olur bizimkilerin?

Toparlak Hamdi de bildiğinden şaşmaz, Ersin Hoca’yı gittiği yolun yol olmadığına, bu işten tez elden vazgeçmesi gerektiğine ikna etmeye uğraşır. Ne ki Ersin Hoca kararlıdır.

UMUTSUZLUKTAN UMUT DOĞAR

Herkesin sıcak yatağının, sevgiyle kucaklandığı bir yuvasının, gönlünce okuyacağı okulunun olmadığı / olamadığı koşullarda bile insanın “kalbine çakılan çivi”yi çıkarmanın her şeye karşın bir yolu vardır. O yolu gösterecek olanlarsa yolu sevgiden geçenlerdir.

Hangi insan, hangi çocuk içinde onca cevher taşırken horlanır, aşağılanır; her gün yüzüne beceriksiz, işe yaramaz olduğu haykırılırsa o cevher nerelerde soluk alır?

Kayıpları kazandıklarından çok, yoksunluk ve sevgisizlikle boğuşarak büyüyen bu “kenar mahalle” çocuklarının hayata tutunma, dayanışma, var olma serüvenlerini başarılı bir kurgu ve lezzetli bir anlatımla ortaya koyarken onca umutsuzluktan yeni umutlar doğacağının da altını bir daha çiziyor Çiğdem Sezer.

Kahramanların her an bir köşe başında, derslikte, atölyede karşımıza çıkacak denli sahiciliği; başarılı kurgusu; düşmeyen temposunun yanında taşıdığı sevgi sesiyle de okurunu varsıllaştırıyor Son Şans Durağı. Edebiyatın / sanatın, sporun sihirli gücünü de alttan alta fısıldıyor.

Son Şans Durağı / Çiğdem Sezer / Günışığı Kitaplığı / 164 s. / 9+ / 2021.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler