Kokoreçin uyruğu aklın buyruğu

26 Temmuz 2022 Salı

Eyyamıbahur, yani yazın en sıcak günleri gelip de başına güneş geçtiğinden ne yaptığını bilmezlerin sayısı artmaya başlayınca Ege’nin iki yakası arasındaki abes tartışmanın yine başlamasını bekliyordum. Çok da beklemedik, 19 Temmuz Salı günkü Hürriyet’te Yorgo Kırbaki, Yunan haber sitelerinde ve Sky televizyonunda “Türkler adalarımızdan sonra şimdi de kokoreçimize (kokoretsi) göz dikti” diye haberler çıkmakta olduğunu bildiriyordu.

Yunanlar, Türk kahvesi olsun, döner kebap olsun, dolma olsun, aklınıza ne gelirse gelsin kendilerinin olduğunu, Türklerin el koyarak sahip çıktıklarını ileri sürerler ve bu konuda iddialarını da sonuna kadar sürdürürler. Yıllar önce, bir röportajda okumuştum. Pire’de bir lokantada yemek üstüne sade kahve dileğini bir de “Türk kahvesi” diye dillendiren turist çifti garson terslemiş:

- Türk kahvesi diye bir şey yoktur. Türkler Yunan kahvesini sahipleniyorlar. Onun aslı Yunan kahvesidir. 

Sonra da dönüp içeri seslenmiş:

- Vasili diyo Türkiko!

***

Ege’nin iki yakası arasındaki rekabet, ta antikçağa kadar dayanır. Yüzyıllar boyu yan yana iç içe yaşamış insanlar arasında, kendi ürünlerinin, tartışılmasını da çok yadırgamamak gerek, hele hele ulus devlet biriminin ortaya çıkmasından sonra, şovenizmin de olaya dahil olmasıyla işin boyutlarınının daha da büyümesi doğaldır. Doğrusu komşumuzun bu alandaki performansını görünce, şovenizme adını veren Monsieur Chauvin’in Fransız olduğu kadar biraz da hatta daha büyük ölçüde Yunan olup olmadığını da merak etmiyor da değilim.

Öyle görünüyor ki bu yıl eyyamıbahurda Ege’nin iki yakası arasında uzun uzun kokoreçin uyruğu tartışılacak.

Tartışmayı izlerken bir gerçeği de unutmamak gerekir. Aslında Ege’nin batısındaki ve doğusundaki kokoreçler birbirlerinden farklıdır. Şimdi Türk tarafı olmuş olan kıyıdaki kokoreçler yalnız bağırsaktan yapılırken batının kokoroçlerine aynı zamanda, bağırsağın içine ciğer, böbrek, uykuluk da sarılmakta bunlara bol da baharat eklemektedir ki bu lezzete yeni boyutlar katmaktadır.

Fransızların da “andouillette” adını verdikleri kokoreçleri Rumlarınkine daha yakındır.

Tartışmanın ayrıntsına girmeden, çekişmeyi bizim tarafın kazanmasının doğal olduğunu belirtmeliyim; çünkü aslında Türk mutfağı diyerek hepsini bir arada saydığımız lezzetler Arabistan’dan Karadeniz’e, Gürcistan’dan Kars’tan Mağrip’e üç kıta üzerinde uzanan bir imparatorluk mutfağıdır ki Türk, Rus, Rum, Ermeni, Yahudi, Arap, İspanyol gibi birçok alt kimliği de kapsar. Bilir misiniz ki Rus mutfağının leziz bir ürünü olarak kabul edilen kuzu Karski (Kars usulü kuzu) Türk-Rus mutfağının ortak ürünüdür ve de mücveri 15. yüzyılda İspanya’dan göçen İspanyol safaratları getirmişlerdir.

*** 

Görülüyor ki Türk mutfağı dediğimiz ama aslında bütün bir imparatorluğu kapsayan mutfak sonradan birçok ulusa can verecek kavmin ortak hünerlerinin ve emeklerinin ürünüdür ve “sen-ben” çekişmesiyle helak olma yerine ortak lezzetler yaratmış olmanın bilincine vararak yeni lezzetler üretmek evladır.

Bizdeki kokoreçler ise uyruk tartışmasından çok, kokoreçi yaşatmak savaşı vermekteler. Çünkü üretken olmayan ve tarımımızı da öldüren yağma ve talan ekonomisiyle Türkiye’yi tarihinin en büyük ve zaman içinde yaşamın her yanına bulaşacak krizinin batağına saplamış olan AKP yüzünden artık kokoreççiler de kan ağlıyorlar.

İstanbul’da kokoreççilik yapan Cafer Özkan, fiyatların arttığını, dörtte bir ekmek içi kokoreçin 50 liraya dayandığını, müşterinin de alım gücü düştüğünden maliyetlerin yükselirken satışların azalmasıyla da kokoreççiliğin imdat zillerinin çaldığını söylüyor.

Görüyorsunuz hangi taşı kaldırsanız altından üretken olmayan AKP çıkıyor. Yani ağız tadıyla bir kokoreç yemek bile AKP’den kurtulmaya bağlı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları