Deprem, Anayasa ve Şeriat

Deprem, Anayasa ve Şeriat

08.02.2024 10:16
Güncellenme:
Takip Et:

Evvelki gün 6 Şubat’tı. Yazılı ve görsel medya, 11 ilimiz ve sayısız ilçemizde hayatı yerle bir eden deprem gecesinin korkunç bilançosunu çıkardı. Geçen bir yıllık süreçte yaralar ne kadar sarıldı, hangi sözler yerine getirildi, halk depremden sonraki ikinci kış soğuğunun ortasında hangi şartlarda yaşıyor; tüm bu konuları kamuoyunun gözü önüne serdi. Tabii basın derken kimlerden bahsettiğimi çok iyi anladınız; en azından halkın şikayetlerinin hangi medya organlarında işitilip işitilemediğini tahmin edebilecek kadar konjonktürden, yani “basının durumlarından” haberiniz vardır eminim.

Yaşadığımız o korkunç gecenin görüntülerini hafızalarımızda taşıyoruz. Ne kadar empati kurarsak kuralım, o gece yakınlarını veya arkadaşlarını kaybetmeyenler, yıkıntılar arasında çocuğunu, annesini, babasını, eşini aramamış olanlar, dramın boyutunu o insanlar kadar bilemezler, anlayamazlar. Biz ancak bölgeye yardım eli uzatabilen diğer insanlardan biri olmaya çalışıyoruz. Tanrı kaybettiğimiz canların mekanını cennet eylesin demekten başka bir şey gelmiyor elimizden… Ve aklımıza gelen “sorular” bitmiyor. Suçlular cezalandırıldı mı? Temeli bile olmadan inşa edilen binaların müteahhitleri aramızda mı geziyor? Kaybolan kadınlarımız, çocuklarımız, insanlarımız bir gün bulunacak mı? Ortalık yangın yeriyken dahi, onlara karşı kötülük besleyebilen vicdansızlar kimler? Neredeler? Kaç kişi öldü?  Devlet ne kadar önlem aldı, almayanlar kimler, sorumlulara yaptırım uygulandı mı? Ve en önemlisi tüm olan bitenden ne kadar ders alındı? Bütün bu sorular hala tam olarak yanıtlanamıyor… Allah geride kalanlara direnç ve sabır versin.

DEPREMİ YAŞAYANLAR ADINA, ORHAN AYDIN’IN FERYADI

Hayattaki en yakın arkadaşlarımdan Orhan Aydın’ın, biricik kızı Eylem Şafak enkaz altında canlı halde kurtarılmayı beklerken, çaresizlik içinde onu adım adım kaybettiğimiz korkunç süreci birebir yaşadım. Sevgili Orhan bir yıl önce göğüslemek zorunda kaldığı bu büyük acıya dair, “Öldük” başlıklı tüylerimizi diken diken eden bir makale kaleme aldı. Birkaç satırını paylaşmak istiyorum sizinle:

“Ağaçlarda kuşların, sokaklardaki canların bile ağlaştığı, çiçek kokulu dağların karanlığa gömüldüğü, insan olanın iniltilerle boğulduğu, siren seslerinin gökyüzünde kara bulut olup üstümüze taştığı, kan içinde yardım bekleyen milyonlarca çaresiz yüreğin yalnızlaştığı, yaşama umudunun betonlar altına gömüldüğü, kahreden acının gözyaşı olup taştığı, vicdanların çürüdüğü günün adı: 6 Şubat’tı. Kaç can enkazlar altında acılar içinde kıvranarak, çığlıklara boğula boğula can verdi bilmiyoruz. Kaç can donarak öldü hiç bilmiyoruz. Kendilerine devlet diyenlerin açıkladıkları rakamların gerçeğin çok ötesinde olduğunu anlamamak için tapınmışlığın bir parçası olmak gerek. Ölüm tarlalarına dozerlerle kazılmış çukurlara atılan binlerce can kimler bilmiyoruz. Üstlerinde ‘kız çocuğu’, ‘erkek çocuğu’, ‘yetişkin kadın’, ‘yetişkin erkek’ yazan karatahtaların altındaki yurttaşlar kimler bilmiyoruz. Günlerce sesleri çıktığınca bağrışan insanlığı duymadılar. ‘Neredesiniz?’, ‘devlet nerede?’ diye soranlara ‘hain’ dediler. Ölümü seyrettiler. ‘Takdir-i ilahi’ deyip din cambazlığıyla suçlarını örtmenin yarışına girdiler. Bir yudum su, bir lokma ekmek, çadır, doktor, ilaç, barınacak yer isteyenlere ‘bozguncu’ dediler. Çocukların gözyaşlarını görmediler. Annelerin-babaların hıçkırıklarını duymadılar. Aradan 1 yıl geçti yüreklerimizdeki kahır, hiç dinmeyen sancı ve çaresizliğe isyan büyüdükçe büyüyor. Hesaplaşacak ‘suçlu’ yok!” 

(…)

“5. gün. Olmadı, olmuyor, ulaşamıyoruz, daha bu sabah ‘nefes alıyor, duyuyorum’ diyen işçi kardeşime sarıldım, ‘ağabey o seni bırakmayacak, sen kendini bırakma yeter ki.’ Olmadı, olmuyor, bedenim artık benim değil, yüreğim kan içinde, soluğum buz kesiyor. Sabahın 07’si, kentin üstünde toz bulutlarının arasından yükselen siren sesleri çoğalıyor. İşçi kardeşim yanıma geliyor ‘ağabey gelir misin?’ tırmanıyoruz enkazın üstüne, simsiyah bir torbanın içinde canparçama, kiraz çiçeğime dokunuyorum. Nefes almıyor, nefes almıyor, nefes almıyor. Bağırıyorum, kendi sesimi bile duyamıyorum, yığılıp kalıyorum. Nefes almıyor. Öldürüldük biz öldürüldük, katillerimizi tanıyoruz. Kiraz çiçeğimin parmağından çıkan yüzüğü veriyor işçi kardeşim, takıyorum sol elimin serçeparmağına, gözyaşlarıma dokunan yok, olmasın da, öldük biz, öldürüldük. Sonra… devleti ararken Reyhanlı girişinde bir masada buldum, 4 savcı ölüm kâğıdı veriyorlar, yalnızca ölüm kâğıdı! Arkalarında tarlalarda kepçeler mezar açıyor, uçsuz-bucaksız ölüm tarlaları. İsimsizler, kimsesizler.”

İTİRAF VE ARTÇILARI

Normal de depremin yıldönümünde yazacaklarımın olağan gündem ve anma olarak kalması gerekirdi. Ama maalesef öyle olmadı. Sansasyon fabrikası ülkemizin gündemi, yine Cumhurbaşkanı’nın bir demeci ile 4 Şubat günü yeniden sarsıldı: Yerel seçim çalışmaları için Hatay’da sahneye çıkan ve adayını tanıtan Erdoğan, şöyle devam etti: “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı.”

Lütfen biraz empati yaparak kendinizi o depremi yaşamış, o depremde evsiz-barksız, annesiz, babasız, kardeşsiz, evsiz kalmış, evlatlarını yitirmiş insanların yerine koyar mısınız? Acaba onlar hangi yöntemlerle Erdoğan’ın bu demecini hazmetmeyi denediler ve bir kısmı hangi saikle bu itirafı alkışlayabildi?!? Gerçekten merak ediyorum… Tarafsızlık yeminini gözlerimizin içine bakarak yapmış olan Cumhurbaşkanı, kontrolündeki merkezi yönetimin Hatay’a herhangi bir şey yollanmadığını kendinden emin bir şekilde itiraf ediyor ve hala binlercesi çadır ve konteynırlarda yaşayan Hataylılara karşı, bunu -muhalefetin tabiri ile- bir “seçim şantajı” olarak kullanabiliyor!

Tüm bu üzüntü, şaşkınlık, kulaklarımıza inanamama, hazmedememe silsilesi içinde, Ekrem İmamoğlu’nun rakibi Murat Kurum, herhalde emir büyük yerden geldi diyerek, talimatı aynen karbon kopya ile kendi propagandasına dahil ediverdi: “Yerel yönetimlerin ilçe ölçeğinde büyükşehirle uyumlu olması, merkezi idareyle uyumlu olması şehre avantaj sağlar. Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği budur. Uyum ve ahenk arkadaşlar...” Özetle Murat Bey de açık açık “Beni seçmezseniz, uyum olmaz, dezavantaj olur, haberiniz olsun” buyuruyor.

REİS’İN DEDİĞİ DEDİKTİR!

İşte ben buna gerçekten ahenk ve tutarlılık derim! Armut dibine düşermiş! Kurum, Erdoğan’ın önerdiği söylemi kullanmaktan da bunu tekrarlamaktan da hiçbir çekince duymuyor! Zaten bunu söyleyerek imaj kaybetmekten de korkmuyor çünkü zaten bu cümlelerin tescili ve geçerliliği, Reis’ten geliyor. Var mı itirazı olan?

İtiraz mı dediniz? Pardon, siz galiba 6 Şubat protesto yürüyüş yasaklarını duymadınız! Ya da mesela Malatya Valiliği’nin 5 Şubat’ta önlem olarak neleri yasakladığını buraya yazmaya kalksam ayrı bir makale kanadı açmam lazım! Siz şu cümleyi kayda geçirin: “6 Şubat Kahramanmaraş merkezli deprem felaketinde vefat eden vatandaşlarımızı anma amaçlı yapılacak etkinlikler…” bu yasakların en başında yer alıyor. Aklınıza sorular takılabilir… Cevaplara ne zaman ulaşacağız ya da almamız uygun görülecek mi; işin bu noktası beni aşar. Bence öğrenmek için Beştepe’ye, Reis’in dikkatine yazabilirsiniz…

“Hangi Reis?” diye soracak olanınız yok herhalde! Tüm güçleri elinde bulunduran, Cumhurbaşkanı hükümet sisteminin “Anayasa’dan daha güçlü olan Reis’ten” söz ediyoruz. Ayrıca “şahsını” her geçen gün daha güçlü hale getirdiğini görüyoruz. Örneğin eskiden Erdoğan, bazı Anayasa Mahkemesi kararlarından çok şikayet ederdi, sert sözlerle eleştirirdi. Ama sonuçta o karar uygulanırdı. Şimdi ise, Anayasa Mahkemesi kararları, artık neredeyse en azından kritik konularda basit birer “görüş” veya “siyasetin zirvesine naçizane tavsiyeler” durumuna doğru acıklı bir geçiş yaptı! Artık Türk hukuk sistemini, sözgelimi bir yabancıya izah edebilecek bir “üst takım” şu anda yok. Çünkü kimin eli kimin üstünde, kim kimin altında bunu bilen bir Allah’ın kulu yok. Alınan kararın kime yaradığı ile ilgili açılan veya kapanılan kapılar var! Mesela alınan kararın sonuçlarına, yazılımına ve içeriğine göre Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’nin üstünde veya altında yer alabilir. En azından benim anladığım bu. Daha farklı yorumlayabileniniz varsa -ki o da mümkün- siz de bana anlatın lütfen. Uygulamadaki muğlaklıkla kimin ne anladığı belli olmadığı için her şeyi yoruma açık! Peki nerede hukukun en temel ilkesi olan “usulün esastan önce gelişi”, nerede kaldı adalet mekanizmasının tutarlılığı?

Mesela Anayasamızın 2. maddesine göre rejimin niteliği net bir dille çerçevelenmiştir: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” Ancak Reis birdenbire iktidarının 22. yılında Beştepe’de düzenlenen Diyanet Akademisi Başkanlığı’nın mezuniyet töreninde, şeriat ve hilafet isteyen tarikat ve cemaatlere karşı toplumda oluşan tepkilere yanıt verirken “Şeriata düşmanlık esasında dinin kendisine husumettir” diyebiliyor: “Farklı maskeler altında sahnelenen şeriat düşmanlığı vardır İslam’ın hayata dair kurallarının bütünlüğünü temsil eden şeriat düşmanlık esasında dinin bizatihi kendisine husumettir.” Haydaaa! Şimdi bunu anayasanın neresine yerleştireceğiz? Yine bir şey anlamadınız değil mi? Anayasanın 2. maddesi, zaten 4. maddesine göre değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerden biridir. İyi de o zaman bir toplum zaten nasıl hem demokratik ve laik bir sosyal hukuk devleti olup hem de nasıl şeriat esaslarına göre yönetilmeyi yörüngesine yerleştirebilir? Bir oyuncunun aynı maçta hem Fenerbahçe’nin hem Galatasaray’ın santraforu olarak sahada yer alması ne kadar imkansızsa bu da o kadar imkansızdır demekle yetineyim…

Cumhurbaşkanı’nın bu kritik konuda söyledikleri aklınızı karıştırmışken, madem çözüm peşindesiniz hemen aynı furyada HÜDAPAR Milletvekili Serkan Ramanlı’nın 1923’te kurulan Cumhuriyetimizin birinci maddesini yok sayan şu cümlelerine de bir yorum getirmeyi deneyin: “Bundan 100 yıl önce darbe yapanların devleti düşman ettirdiği halklardan biri Kürtlerdi”. Anlamadınız mı? Nasıl anlamazsınız? Bu beyefendi reddettiği ve darbe olarak nitelediği Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu’ndan avuç dolusu maaş ve imtiyaz alıyor, o milletvekili sıfatı için “yemin” ediyor, ardından gerek yeminini gerek kimliğini hiçe sayan bu trajikomik demeci verebiliyor! 

Ünlü Devekuşu Kabare’nin sahnelediği bir müzikalde “Bunun burası böyledir, bu ülke Türkiye’dir. Ha bu diyar!” diye devam eden bir şarkı vardı… Ergenlik çağımda izlemiştim, hala kulağımda yankılanıyor! “Ha bu diyar”ın, nasıl bütün bu iç tuzaklara rağmen hala ayakta durabildiğini anlayabilen varsa beri gelsin!

CHP Genel başkanı Özgür Özel bu karışıklıklara düşmeyelim diye devletin zirvesine acil bir uyarı, naçizane bir ikaz yapmış: “Şeriat kuralları hukukun üstünde yer alsın dersen iyi düşün. Şeriat kurallarına göre hırsızlığın, yalanın cezasını biliyorsun. Bu kurallar uygulanırsa ne parmağın ne dilin kalır senin” Bizim Adana’da bu cümleler okunurken hemşehrilerimin önemli bir kısmı eline ağzına götürüp “abooooo!” diye bir nara atmışlardır…

BENCE REİS ŞAKA YAPMIŞTIR! ÇÜNKÜ:

Ben de kendilerine diyorum ki Erdoğan olsa olsa şaka yapmıştır! Aşk olsun, daha şurada bir ay bile olmadı, resmi web sitesinden de okuyabilirsiniz şu söylediklerini: “Bir süredir gündemde tutulmaya çalışılan tartışmalar, bu hazımsızlığın hâlen geçmediğinin ispatıdır. Hâlbuki Türkiye’nin rejimiyle ilgili tereddütler 29 Ekim 1923’te ‘yaşasın Cumhuriyet’ nidaları eşliğinde bitmiş bir tartışmadır. Anayasamızın ilk maddesindeki ‘Türkiye Devleti bir Cumhuriyet’tir’ ifadesi, bu ifadenin sembolüdür. Bu konunun siyasi polemik meselesi hâline getirilmesi doğru olmadığı gibi, Anayasal bakımdan zaten mümkün de değildir. Tekraren söylüyorum; ülkemizde kimsenin Cumhuriyet’le ilgili bir tereddüdü yoktur. Ülkemizde kimsenin Cumhuriyet’imizin banisiyle bir derdi yoktur. Ülkemizde kimsenin devletin bütünlüğüyle, milletin birliğiyle, ülkenin esenliğiyle sıkıntısı yoktur. Her kim bu kavramlar üzerinden kendine alan açmaya çalışıyorsa, bir büyük yanlışın içindedir. Her kim bu tartışmaları farklı niyetlerin koçbaşı gibi kullanmaya kalkıyorsa bir büyük yanlışın içindedir. Her kim bu tartışmaları siyasi rant kapısı hâline getirmeye uğraşıyorsa bir büyük yanlışın tam merkezindedir. Elbette varmış gibi gösterilen bu tür tartışmalar üzerinden eskiden beri ülkemizde siyaset ve toplum mühendisliği yapıldığını da unutmuyoruz.”

Şimdi bu cümlelerden iki sonuç çıkarabilirsiniz: Ya kafa karışıklığınız yok olur ve Reis diğer yorumlarında şaka yapmıştır, böyle bir şey zaten mümkün değil dersiniz; ama her iki demeci de ciddiye alacak olursanız o zaman benim artık size yapabilecek bir yardımım, sunabilecek fazladan bir yorumum olamaz! O zaman siz kaidelerini bilmediğiniz ve hangi kurallarla çözmenizin caiz olduğunu anlayamadığınız bir puzzle’ın bahtsız sorumlusu olarak daha masa veya ekran başında çok uzun saatler, günler, aylar geçirirsiniz… Buna rağmen çözerseniz lütfen bana da haber vermeyi unutmayın…

ATATÜRK’Ü MÜDAFAANIN BEDELİ ya da BİZ BU FİLMİ DAHA ÖNCE GÖRDÜK

Şayet bu kafa karışıklıkları bulaşıcıysa, belki yaşanan başka bazı olayları da izah edebiliriz. Geçtiğimiz 10 Kasım’da Tuzla Piyade Okulu’nda gerçekleşen Atatürk’ü Anma Töreni sırasında teğmenlerden birinin “iğnem yok bahanesiyle” yakasına Mustafa Kemal Atatürk fotoğrafı takmamasıyla başladığı belirtilen kavgadan sonra disipline sevk edilen yedi teğmen hakkında ihraç kararı çıktı. Olayın arka planını 10Haber’den Ersin Eroğlu’nun haberiyle öğreniyoruz. Okulda cemaatlerle iltisaklı oldukları öğrenilen; Hubb-i fillah (Allahü teâlâ için sevmek) adlı WhatsApp grubu üzerinden iletişimde kalıp haftasonları da bir eve gittikleri, bir ağabeyden kitap aldıkları ve bir “davadan” bahsettikleri bilinen bir grup teğmenin geçtiğimiz yıl Kara Harp Okulu’ndaki görevli komutanlara bildirdiği fakat haklarında işlem yapılmadığı ortaya çıkıyor. Görüyoruz ki daha dün ki felaketlerden ders alınmamışçasına cemaatçi sızıntılar görmezden gelinmeye devam ediliyor; ama anayasayı ve dolayısıyla Cumhuriyet’i korumakla yükümlü Atatürk’ün askerleri, bu filmi defalarca görüp haklı olarak tepki verdikleri için şu anda ihraç edilmekle cezalandırılıyorlar. Anayasa-laiklik-şeriat üçgenindeki çelişkili iç gerilimler arasında, gelin de tüm bu yaşananları akla, mantığa, adalete sığdırın…

Türkiye’de artık ne halk, ne askerler, ne siyasiler, ne hukuk insanları nerede durduklarını, hangi yasalarla idare edildiklerini anlayabiliyorlar… Biz de bu durumu artık maalesef yadırgamıyoruz.

Yazarın Son Yazıları

CHP kurultayı: Kazananlar ve kaybedenler

1970’lerde, İstanbul’da Tenis Eskrim Dağcılık Kulübü’nde eski şampiyonlarımızdan Fehmi Kızıl vardı.

Devamını Oku
04.12.2025
CHP kurultayı demokrasiyi aydınlatacak!

CHP kurultayı, bu hafta sonu her zamanki gibi büyük bir medya ilgisi altında yaşanacak.

Devamını Oku
27.11.2025
Mustafa Kemal’i hazmedemeyen solcular!

İddianame açıklaması yüzünden geçen hafta yazamadığım konuya hemen giriyorum.

Devamını Oku
20.11.2025
İddianame ve kritik yönlendirme

Pek de sürpriz olmadı.

Devamını Oku
13.11.2025
Sahte dünyalar kuşatması

Paranın sahtesi vardır, kalpazanlar basar.

Devamını Oku
06.11.2025
Cumhuriyet, iki kahraman ve yarınlar

Dün Cumhuriyet Bayramımızı kutladık.

Devamını Oku
30.10.2025
CHP davasına dikkat!

Siyaset, insanların daha iyi yaşaması için yapılır, dünyanın neresinde olursa olsun.

Devamını Oku
23.10.2025
Yok olan Nobeller ve edepler

Trump bozulmuş, “Nasıl olur da Nobel Barış Ödülü bana verilmez?!” “Ben yedi savaş durdurdum, gidip hiçbir şeyi yapamamış birine verecekler o ödülü” deyip duruyordu.

Devamını Oku
16.10.2025
Özel-Bahçeli düellosu, cevapsız sorular

Sinan Ateş cinayetinin dumanı tütmeye devam ederken bu cinayetin bir numaralı sanığı 90’lı yılları anımsatan bir şekilde güpegündüz öldürüldü.

Devamını Oku
09.10.2025
‘Bombalı Nobel’ ve barış!

Bugünlerde, Trump ve Netanyahu’nun anlaşarak Ortadoğu’ya ve Filistin’e dayattıkları yeni düzenin ve “sözde” barışın hangi hızda yaşama geçip geçemeyeceğini öğreneceğiz, tabii yeni sürprizlerle karşılaşmazsak...

Devamını Oku
02.10.2025
Fenerbahçe, Türkiye ve demokrasi dersi!

Fenerbahçe Spor Kulübü’nde nöbet değişimi oldu.

Devamını Oku
25.09.2025
Misyonlarını tamamlayamayan kayyumlar!

Daha iki yıl önce kazanması için elimizden geleni yaptığımız, uğruna 24 saat koşturduğumuz Kılıçdaroğlu’nun, o gece kendisine umut bağlayan milyonların neredeyse tamamını karşısına alacak pasif duruşu ve agresif sessizliğiyle, Vito’larına binip kaybolmasına şahit olmak bize nasipmiş...

Devamını Oku
18.09.2025
Demokrasimizin açık yarası ve vazgeçilmez ikazlar

Türkiye, darbe günlerinde gördüğü sahneleri yaşadı.

Devamını Oku
11.09.2025
Kayyuma karşı halk, partisiyle direniyor!

Bunu da gördük.

Devamını Oku
04.09.2025
Anne Frank bana Gazze hakkında mektup yollamış…

Dün aldığım bu mektubu sizlerle paylaşmak istedim.

Devamını Oku
28.08.2025
Cerahatin içinde yüzüyoruz...

Haftada bir köşe yazısı kaleme alarak gündemi yakalamak için, şapkadan üç değil, beş tavşan çıkarmanız lazım!

Devamını Oku
21.08.2025
Diyanet İşleri Başkanı’na açık mektup

Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Erbaş...

Devamını Oku
14.08.2025
Komisyon başladı: Ufukta neler olabilir?

Cumhuriyet Halk Partisi, tabanından ve partinin ileri gelenlerinden yapılan bütün uyarılara rağmen komisyona katıldı.

Devamını Oku
07.08.2025
CHP komisyona katılmamalıdır, tersine...

CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve MYK’sının bu ikazları dikkatle değerlendirmeye alacaklarına inanıyorum.

Devamını Oku
31.07.2025
Bir "Altan Bey" geçti bu topraklardan

Yıl 1955, genç gazeteci Altan Öymen ve iki polis Ankara kışının ortasında…

Devamını Oku
24.07.2025
15 Temmuz’dan terörsüz Türkiye’ye...

Gündem aşırı yoğun. Ekrem İmamoğlu’na açılan en akıl almaz davalardan biri dün karara bağlandı.

Devamını Oku
17.07.2025
Satranç oynarken şahınızı veremezsiniz!

Gündem belli: AKP’nin “muhalefetsiz demokrasi modeli” için yaptığı çalışmalar...

Devamını Oku
10.07.2025
Sivas'tan bugüne... Karanlıklar ve tehditler devam ederken

Dün, 2 Temmuz’du… 32 yıl önce yobazların 35 aydınımızı yakarak katletmesinin yıldönümü...

Devamını Oku
03.07.2025
‘Mutlak butlan’a karşı CHP kararlılığı!

Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu sayesinde CHP’nin birinci parti konumuna yükseldiğini gören AKP, ne yapıp edip bu iki lideri durdurmak için her şeyi yaptı ve yapmaya da devam ediyor.

Devamını Oku
26.06.2025
Cahil ve faşist liderlerin savaşı

Aslında bu köşe yazısını kaleme almanın hiçbir anlamının olmayacağı 36 saatlik süreç yaşıyoruz...

Devamını Oku
19.06.2025
Özgür Özel’in samimi gözyaşları

Her ölüm dayanılmaz bir acıdır. Şayet o ölüm, kalp krizi, trafik kazası, elektrik çarpması, cinayet veya intiharla gelmiş ise insan nefes alamaz hale gelir.

Devamını Oku
12.06.2025
Hiçbir şey, göründüğü gibi değildir

Yaşam akıp giderken, siyasi olaylara karşı yorumlar -tahminlerim bazen çok emin görünseler de- altüst olabiliyor.

Devamını Oku
05.06.2025
Çağdaş Türkiye mutlulukları ve üzüntüleri

Hayat, iyi ve kötü olaylar arasında oluşan düğümler şeklinde akan öznel bir film gibi. Seviniyoruz, üzülüyoruz, kahroluyoruz, âşık oluyoruz, şaşırıyoruz, kâh siyasetçilere kâh en yakınlarımıza kâh tuttuğumuz takıma kızıyoruz.

Devamını Oku
29.05.2025
Hayatınızda kaç tıkanıklık var?

Bazen içiniz tıkanır ya, nefes alamaz gibi olursunuz. Uyumak istersiniz ama uyuyamazsınız. İçiniz isyanlardadır, konuşacak kimseniz yoktur. Bütün bunları yaşarken bir de kapana kısılmış fare gibi trafikte kalmışsınızdır mesela!

Devamını Oku
22.05.2025
Yoksa bu bir savaş bildirisi mi?

Hayatı terör yüzünden kararmış aileler için acaba 12 Mayıs 2025 itibarıyla acılar son bulacak mı, yoksa bu tarih iç ve dış siyasetimizi daha da büyük kargaşaya taşıyacak kritik bir eşik mi olacak?

Devamını Oku
15.05.2025
Sokaktaki kediden lidere kadar her yer şiddet!

Sokaktaki kediden lidere kadar her yer şiddet!

Devamını Oku
08.05.2025
Dünyanın sahte demokrasi parodileri (Trump ve ötesi)

Dünyanın sahte demokrasi parodileri (Trump ve ötesi)

Devamını Oku
01.05.2025
Subianto-Nutuk-Abdullah amcamız!

Subianto-Nutuk-Abdullah amcamız!

Devamını Oku
24.04.2025
Erdoğan’ın, yenilmez bir İmamoğlu’na katkıları

Erdoğan’ın, yenilmez bir İmamoğlu’na katkıları

Devamını Oku
17.04.2025
‘Parti devleti’ ve öncü muhalefet

‘Parti devleti’ ve öncü muhalefet

Devamını Oku
10.04.2025
Gezi ve Saraçhane farkı!

Gezi ve Saraçhane farkı!

Devamını Oku
03.04.2025
Çok 'özel' bir lider, Özgür Özel

Çok "özel" bir lider, Özgür Özel

Devamını Oku
27.03.2025
İmamoğlu ve demokrasi halka emanet

İmamoğlu ve demokrasi halka emanet

Devamını Oku
20.03.2025
Çifte standartlar ülkesinde demokrasi mücadelesi

Çifte standartlar ülkesinde demokrasi mücadelesi

Devamını Oku
13.03.2025
Tarih nedir, ne değildir?

Tarih nedir, ne değildir?

Devamını Oku
06.03.2025