Çiğdem Toker

‘Seçimde Eşitlik’ Yalanı

26 Temmuz 2014 Cumartesi

Cumhurbaşkanı seçimine iki hafta kaldı. Kampanyanın süresi açısından, demokratik hiçbir ülkede benzeri olmayan “bir aylık” sürenin yarısı bitti bile.
Adil ve eşit geçmesi güya yasayla güvence altına alınmış cumhurbaşkanı seçimi, derin bir adaletsizlikle başladı. Dört nedenden dolayı adaletsizlik, derinleşerek sürüyor:
Üç adaydan biri olan Başbakan Erdoğan’ın kamu malını ve kaynaklarını (ANA uçağı, OBA helikopteri, TRT, Haliç Kongre Merkezi) kısıtlamalar yokmuşçasına kendi malı ve kaynağı gibi kullanması (bu konuda, YSK’den bugüne dek herhangi bir açıklama ya da girişim gelmedi). Erdoğan’ın bu tercihi “doğal” bir durummuş gibi değerlendiriliyor:
- Medyanın sahiplik yapısı.
- Kampanya finansmanında usulsüzlük saptanması halinde, kanunlarda hiçbir yaptırımın yer almaması.
- Seçimleri yürüten, gözeten ve denetleyen YSK’nin bağımsız olmaması (bütçesi Adalet Bakanlığı bütçesinde gösteriliyor).

***

Kanun özellikle eksik ve manipülatif kurgulanınca, kampanya finansmanı ve şeffaflığının da kötüye kullanımı mümkün kılan “gri alanlar”la dolu olması kaçınılmaz hale geliyor.
1. Her şeyden önce, tek bir kaynak ve onun da “en fazla 9 bin 82 TL” ile sınırlanması, adaylardan biri olan Başbakan lehine muazzam avantaj yaratıyor. Erdoğan, ulaşım, miting gibi temel kampanya faaliyetlerini kamu kaynaklarından karşıladığı için; destekçilerinin yapacağı bağışlar ile diğer iki adaya yapılanlar arasında büyük bir “değer-anlam” farkı ortaya çıkıyor.
2. Adayların, yasa gereği açmak zorunda oldukları banka hesaplarında biriken yardımları kamuoyuna açıklama zorunluluğu yok. Bildirim sadece YSK’ye yapılıyor.
3. Yardımların kaydını tutmakla görevli YSK’nin de sonuçları açıklaması söz konusu değil.
4. Seçim hesaplarını incelemekle görevli YSK’nin usulsüzlük ve/veya yolsuzluğa rastlaması halinde yaptırım uygulama gücü yok. Ne soruşturma açabiliyor; ne de savcılıklara suç duyurusunda bulunabiliyor.

***

İki gün önce Uluslararası Şeffaflık Örgütü Türkiye Temsilciliği’nce düzenlenen “Cumhurbaşkanlığı Seçiminde Şeffaflık ve Kampanya Finansmanı” başlıklı atölye çalışmasına katıldım. Genç gazetecileri en fazla şaşırtan konu, yardım hesaplarındaki usulsüzlük ihtimaline karşı yaptırımın yer almayışı oldu.
“Peki usulsüzlük çıkarsa ne olacak?”, “Halk nasıl haberdar olacak?” ve “Neden bu kadar önemli bir konu kanunda düzenlenmemiş” sorularına yanıt vermek kolay değildi. Onlara, Ocak 2012’de AKP oylarıyla geçen kanunda, bu konulara dair düzenleme konulmayışını “unutkanlıkla” izahın zor olduğunu dile getirdim. Tıpkı her konumdaki kamu görevlisi tek tek sayılırken, başbakanın cumhurbaşkanı adaylığında “ne olacağının” boş bırakılışı gibi.

***

Bizde 30 gün olarak “takdir edilen” seçim kampanya süresinin yarısı geride kalırken, ABD’de 2016 yılında yapılacak başkanlık seçimi için kampanyalar başladı bile. Adaylardan Hillary Clinton finansman yaratacak etkinlikler için kolları sıvamış durumda. 100 milyondan fazla seçmeni bulunan ABD’de, toplanan bağış ve yardımlar, üç ayda bir Federal Seçim Komitesi’nce yayımlanıyor.
Bağışların YSK’ye bildirimi yasal zorunluluksa, kurul için de inceleme sonuçlarını kamuoyuna açıklaması bir borçtur. Yasal zorunluluğun olmayışı YSK için bir gerekçe olamaz. Kurul, inisiyatif alabileceği gibi, yapılacak bir başvuruyla da bu yol açılabilir
Desteklediği adaya özveride bulunarak bağış yapan vatandaşların, nereye nasıl harcandığını öğrenmek en doğal hakkı.
Aksi takdirde “seçimde eşitlik”, bir yalan olmaktan öteye geçmez.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları