Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
En uzun gecenin zifiri karanlığında
Bugün yılın en uzun gecesi yaşanacak. Büyük Patlama sonrası, evren şu anki düzenine eriştiğinden beri böyle bir döngü süregelmiş. En uzun gece olan 21 Aralık, tarihin belli kesitlerinde “zifiri” ya da “kapkara” olarak tanımlanmış mı bilmiyoruz ama en azından biz ülke olarak bu yıl öyle hissediyoruz.
Bilirsiniz, kör karanlığa girildiğinde duyu organları ile o ortama uyum sağlanmaya çalışılır. Bu organların başında gözler gelir. Göz bebekleri, göz kaslarının gevşeme ve kasılmaları ile daha fazla ışık alabilmek için faltaşı gibi açılır.
Albert Einstein’ın, “Karanlık diye bir şey yoktur. Karanlık ışığın yokluğudur” özdeyişine uygun olarak bir ışık parçası, küçük bir sızıntı aranır. Aydınlığa kavuşacak bir çıkış yolu ilk akla gelendir.
Buradaki anahtar kelime “uyum” dur. Eğer ilk şok atlatıldıktan sonra karanlığa uyum sağlanır ve o ortamı eski aydınlığına kavuşturacak yollar aranmazsa durum fenadır.
Aslında en kötüsü ortamın yavaş yavaş karartılmış olmasıdır. Reostalı bir aydınlanma aracıyla yapılabildiği gibi, ışığın feri gittikçe soldurulmaktaysa kişi o karanlığı zaten kabullenmiştir. Artık aydınlığa çıkmayı en azından bir süreliğine düşünemeyecektir bile.
Ülkemizde durum budur. Tencereye atılan kurbağa örneğinin başka bir metaforik anlatımı, ışığın yavaşça ve düzenli olarak kısılmasıyla olanıdır. Ülkemiz insanının yarıya yakını karanlığa bir şekilde razı edilmiştir.
Öyle ki, ışığa kavuştuğunda gözlerini kırpıştırıp, elini alnına götürüp siper ederek aydınlığı inkar edecek düzeye getirilmiştir. Hatta belki ışık saçan her cihazı, ampül hariç(!)kırmayı bile deneyecek kıvama erişmiştir.
Eğer durum böyle ise sorular şöyle mi gelmelidir? Aynı odada yani karanlıkta beraberce oturulup, en uzun gecenin sonlanması beklenecek midir? Aydınlığı unutmuş insanlara mum ışığı ile bir geçiş süreci mi yaşatılmalıdır? Yoksa lamba pat diye açılmalı mıdır?
Eğer orada zaten ışık düzeneğini idare edecek bir anahtar varsa, tabii ki ona basılacaktır. Bundan doğal ne olabilir ki! Yok, anahtarı da kırmışlarsa o zaman karanlığa razı olmayanların arasından “öncü”ler işi devralmalıdır.
Artık yöntemleri nasıl olacaksa… Yeni bir anahtar yapmadan ya da aydınlığa giden kapıyı açmadan önce, karanlığa razı edilmişlerin gözünü bir süreliğine bağlıyacaklar mı, yoksa onları yavaşça mı dışarı çıkaracaklar bilinmez ama öncüler olmaksızın bu iş olmayacak…
Çünkü düzenin siyasal oluşumları karanlıkta hep beraber oturmaya razı gibi görünüyor. O zaman, böylesi bir demokrasi mücadelesinin, eşitlikçi toplum isteğinin öznesi kim olacaktır? Mücadele sınıf ölçeğinde mi verilecektir? Yani halka içinde bulunduğu karanlığın nedeni bu temelde mi anlatılacaktır?
Anahtara basacak, kapıyı açacak olan öncüler ister kent soylu liderlikler, ister örgütlü birlikteliklerin temsilcileri olsun, onların zifiri karanlığı delmede açtığı demokratik yollar her koşulda desteklenmelidir.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama