Hikmet Çetinkaya

Kim bu adam?..

11 Ocak 2018 Perşembe

Aşk ve düş parantezleri arasına bedenini koyan Marie, kırmızı bir güneşi yakalamaya çalışıyordu... Bir süre denize baktı...
Mavi akşamın ortasında kiralanmış sessizliğin içindeydi Marie... Gözleri titriyor, elleri büyüyordu... Birden Jacques Prevert’in söylediği şarkıyla irkildi...
N’apıyorsun orda küçük kız
Yeni koparılmış bu çiçeklerle
N’apıyorsun orda genç kız
Bu çiçeklerle bu kurumuş çiçeklerle
N’apıyorsun orda güzel kadın
Bu solan çiçeklerle
N’apıyorsun orda yaşlı kadın
Bu ölen çiçeklerle
Sevgilimi bekliyorum
Marie eski sevgiliyi düşünüyordu o şarkıyı dinlerken...
Bedeni buz kesti, üşüdü bir anda...
“Eski sevgili, eski sevgili...”
Kendi kendine mırıldandı...
“Çok tuhaf geliyor bana bu. Bunu ona yakıştıramıyorum, kendime yakıştıramıyorum... Bir şeyin, birinin eski olması için, bir yenisi olması gerekmez mi? Yenisi kim peki? Şu karşımda oturan, dört beş aydır tanıdığım, tanımaya çalıştığım adam mı?”
Gözlerini yumdu...
Aklına bir soru geldi:
“Niye ben bu adamla beraberim?”
Adamın adı Paul’dü...
Bir şirkette muhasebeciydi...
Paul, Marie’yi izliyordu, içinden geçenleri tahmin ediyordu...
O da kendi kendine mırıldandı:
“Ben çok kolay elde etmiştim Marie’yi. Demek ki, herkes kolay elde edebilir...”
Marie, düş kuruyor, eski sevgiliyle yağmurlu bir akşamda sevişiyordu o sırada...
Birden, Paul’ün kendisini izlediğini fark etti...
Dedi ki:
“Salata çok güzelmiş!”
Paul, gülümseyerek yanıt verdi:
“Hiç yemedin ki!”
Marie, “Eyvah” dedi, “İçimden geçenleri anladı.”

***

Marie, yürekli bir kadındı...
Açık konuşmayı severdi...
Paul ise Marie’yle konuşmaktan kaçınırdı...
Marie, ilk tanıştığı gün Paul’ün kendisinden gözlerini kaçırdığını görünce sormuştu?
“Niçin başını öne eğiyorsun konuşurken?
Paul yanıt vermemiş, şarap kadehini kaldırıp “Haydi içelim” demişti...
Marie yine dalıp gitti...
Jacques Prevert’i dinlemeye devam ediyordu?
“Karanlıkta tek tek yakılmış üç kibrit
İlki görmek için tüm yüzünü senin
Gözlerini görmek için ikincisi
Sonuncusu dudaklarını
Ve kollarımla sararken seni
Koyu bir karanlık bütün bunları bana hatırlatmak için.”
Paul, Marie’yi izliyordu yine...
Gözlerini kaçırarak sordu Marie’ye:
“Hayrola daldın!”
Marie, “Yok... Öylesine” diye yanıt verdi. Biliyordu ki üstelemeyecekti Paul.
İçinde doldurulmayacak kocaman bir boşluk vardı...
Gülümsemeye çalışıyordu ama yapamıyordu...
Marie, “Kim bu adam” dedi birden...
Denize baktı uzun uzun...
“Ben bu adama hiç düşlerimi anlatmadım. Neden? Bu adam bana, burnumdan öpüp, ‘Sevgilim’ demedi. Neden? Bir gece uyurken ansızın uyanıp, ‘Bana sarıl’ diyemedi. Neden?”
Eski sevgiliyi düşünüyordu...
Gökyüzünde ıslak çalan ses, tüm zamanlarda akan kederli ırmaklar, kara balçıktaki güney rüzgârı hep eski sevgiliyi anımsatıyordu Marie’ye...
Çünkü onun yokluğu içinde buruk bir acıydı...
O sırada garson gelmişti masaya...
Paul garsona, “Şarap şişesi öyle tutulmaz” diye bağırdı.
Tüm masalar alaycı gözle izledi Paul’ü...
Paul, sonra Marie’ye döndü...
“Kapat şu göğsünü, erkekler bakıyor!”
Marie, bir anda buz kesti... Tir tir titriyordu...
Dışarı çıktılar...
Paul, hiçbir şey olmamış gibi “Üşüyorsan kazağımı vereyim” dedi. Marie, “Hayır” deyip ekledi:
“Senin yanında olduğum zaman hep ruhum üşüyor, sence neden?”
Paul, her zamanki gibi sustu, bir şey sormadı!.. Yolda giderlerken şöyle dedi:
“Bu mevsim buraları hep soğuk olur zaten!..”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları