“Bir çift güvercin havalansa/ Yanık yanık koksa karanfil/ Değil bu anılacak şey değil/ Apansız geliyor aklıma/ Sevdiğim çiçek adları gibi/ Sevdiğim sokak adları gibi/ Bütün sevdiklerim adları gibi/ Adınız geliyor aklıma” (Melih Cevdet Anday). Katliamda ölen tüm yoldaşlar için saygıyla.
Bu arada, Bakan Bey, siz neden gülüyorsunuz? Ankara’da yer gök acı; yer gök ana, kardeş, dost çığlığı; yer gök ölüm, siz neden gülüyorsunuz?
Kendinizi bir bilgisayar oyununda mı hissediyorsunuz? Gökten parçalanmış insan kemikleri, derileri, kafatasları yağmur gibi yağarken siz neden gülüyorsunuz? Yüzlerce genç insanın, hayalleri uzayın büyük boşluğunda dağılırken, siz hangi hayalin peşindesiniz ki böyle gülüyorsunuz? O anda bir ihale haberi mi aldınız ya da size piyango mu vurdu, öyle neşeli, öyle tasasız gülüyorsunuz?
Bakan Bey, yurt sevgisinin, insan sevgisinin başladığı yer, ailedir. Elbette siz de ailenizi korumak istersiniz, yoksa siz “aman benimkiler emin ellerde” diye mi güldünüz?
Yoksa ilkokul öğretmeniniz sizin canınızı çok mu sıktı, çünkü ölenlerin pek çoğu gencecik öğretmenler, bir çeşit rahatlama mı oldu sizde, bunun için mi gülüyorsunuz? Yoksa.. yoksa hayatı boyunca evine ekmek götürmek için çalışan, haklarını çiğnetmemek için mücadele eden insanlara “Siz kim oluyorsunuz, bu ülkeyi biz yönetiyoruz, her şey bizden sorulur” diyerek, iyi bir ders verdiğinizi düşünerek mi güldünüz?
İçinizden, “bunların iki çift ayakkabıları yoktur ama başkente gelecek parayı bulurlar” diye çok iyi bir kelam bulduğunuzu düşündüğünüz için mi bu gülme? Ya da oynadığını sandığınız bilgisayar oyununda ambulansların 2 kilometrelik yerden yarım saat sonra geldiğini gördünüz, bu size bir artı puan mı getirdi? Onun için mi güldünüz? Yaşasın rakiplerimi atlattım.
Bir yazar, bir anne ve bu ülkenin yurttaşı olarak hangi ruh halinde olduğunuz beni ilgilendiriyor. Her şey bir yana insan biraz rol yapar. Üzgünmüş gibi görünür. Ama siz öyle pervasız bir bakansınız ki, aleni gülüyorsunuz. Bunu anlamak benim için öylesine zor ki, lütfen biraz yardım edin. Söyleyin, “barış” için yürüyen bu insanlar sizin için ne ifade ediyor? Dostlar mı, düşmanlar mı, yurttaşlar mı?
Merak ediyorum, Tanrı’ya inanır mısınız? Bir yolculuğumda artık bir müze olan Nazi kamplarına gitmiştim. Şöyle bir yazı vardı duvarda: “Eğer Tanrı varsa, kendisine inanmam için benim önümde diz çökmesi gerekir.” Şimdi bu yazıyı düşünüyorum, gökten insan parçaları yağarken hangi Tanrı utanmaz. Hangi insan yaşadığı için utanmaz! Fakat siz gülüyorsunuz?
Siz bu ülkenin bakanısınız. Benim, bizim gibi emekçilerin vergilerinden kesilen parayla yaşıyorsunuz. Tanrı size gökten para indirmiyor. Bize karşı bir sorumluluğunuz var. Hemen bu katliamın sorumlularını bulmak! Bu iş gökten insan parçaları yağarken gülmekle olmuyor. Size ödediğimiz paranın hakkını verin! Madem kapitalist bir düzende yaşıyoruz. İşinizi doğru yapın! Gülmeyin! Her yaştan, her görüşten pek çok kadın yoldaşımızı yitirdik. Kadınları ikinci sınıf insan gibi gören bir düşüncenin bakanısınız. Ama sonuçta sizi de bir kadın doğurdu. Sizin de bir ananız, bacınız, kızınız vardır. Onları ağlarken hiç gördünüz mü? Sessizce ağlarlar ama gözyaşları tüm kadınların gözyaşlarıyla oluşturdukları bir ırmağın sularına karışır. Sizin de ananızın gözyaşları Ankara’daki akan kadın gözyaşlarına katıldı. Gülmeyiniz! Gözyaşları sel olmuş akarken gülünmez!
Size söyleyecek söz bulamaz hale geldim. Ama 10 Ekim gecesi, televizyonda sizi gülerken gördüm, bunu asla unutmayacağım. Hiçbirimiz unutmayacağız.
Bakan Bey siz neden gülüyorsunuz?
Yazarın Son Yazıları
Sevgili okurlarım sevdiğim tahta heykeller diyarı Değirmendere’ye taşındığımdan beri dostlarım, okurlarım beni hiç yalnız bırakmıyorlar.
Sevgili okurlarım, son yazdıklarıma bir göz gezdirdim.
Sevgili okurlarım, yıllar önce İspanya’nın Endülüs bölgesinde dolanırken nereden aklıma düştüyse yolda gördüğüm Çağlar Boyu İşkence Aletleri Müzesi’ne girivermiştim.
Sevgili okurlarım gerçekten bıktım, neden mi?
Sevgili okurlarım bir an kendimi bir reklam şirketinde çalışırken buldum.
Geçtiğimiz hafta, uzun zamandır siyasal ve ekonomik belirsizlik, biri biterken öteki başlayan savaşlar ve giderek şiddetini artıran emek sömürüsü karşısında umutsuzluğa kapılan dünya halkları, uzun zamandır egemen güçler tarafından özellikle unutturulan bir sözcüğü yeniden anımsadı: “Sosyalizm!”
Sevgili okurlarım tarih bize, ülkelerin çökmesine en çok yardım edenlerin kraldan çok kralcılar olduğunu gösterir.
Sevgili okurlarım ülkemin içinde bulunduğu belirsizlik durumu, giderek çoğalan çocuk çetelerinden söz etmek, öldürülen yoldaşların ardından ağıt yakmak, her gün bir kadın cinayetiyle yüz yüze gelmek beni hiç olmadığım kadar umutsuzluğa sürükledi.
Sevgili okurlarım bu hafta bir vatanseveri, bir doğa koruyucusunu, işi sadece gerçekleri belgelemek olan bir güzel insanı Hakan Tosun’u toprağa verdik.
Bir avukat İstanbul’da kalabalık bir caddede, ofisi önünde maskeli kişiler tarafından Kalaşnikoflarla taranarak öldürülüyor.
Sevgili okurlarım insanın tüylerini ürperten. “Bu kadar da olmaz” dedirten bir fotoğrafa bakıp duruyorum.
Sevgili okurlarım hepiniz benim Adana sevgimi bilirsiniz.
Onun hiçbir şeyden haberi yoktu.
Sevgili okurlarım şimdi gelin İtalya’nın Roma kentinde vahşet resimlerinin sergilendiği bir müzeye girelim.
Sevgili okurlarım bugüne kadar hiçbir kitap beni böylesine acıtmamıştı.
Sevgili okurlarım, sivil itaatsizlik özellikle yasalardan, yönetimden hoşnut olmayanların başvurduğu bir eylemdir.
Sevgili okurlarım bugün yazıma Leonard Cohen’in “Herkes biliyor geminin su aldığını./ Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini./ Ve herkes biliyor zarların hileli olduğunu” şiiriyle başlayayım dedim, herkes biliyor da ben neden böyle doktorun az önce biyopsi yaptığı bir hasta gibi endişeyle bekliyorum.
Sevgili okurlarım iyice kafa sersemi olduk.
Sevgili okurlarım bu yaz kendimi büyük bir açık hava tiyatrosunda oyun izliyor gibi hissediyorum.
Sevgili okurlarım bir hafta önce ülkemizde her yer yanıyordu.
Sevgili okurlarım başlık benim değil, sosyal medyada gördüm, sahibini aradım, bulamadım ama bu başlığa vuruldum.
Sevgili okurlarım bu hafta yazar Pınar Kür’ü sonsuza uğurladık.
Sevgili okurlarım ne yazık ki kavşağa geldik arabayı ya uçurumdan aşağı süreceğiz ya da hepimiz yepyeni sorular sormaya, çözümler bulmaya çalışacağız.
Başlığım kimseyi şaşırtmadı değil mi? Evet, bu canım ülkede yepyeni bir savaş deneniyor.
Sevgili okurlarım şimdilik füzelerle, insansız uçaklarla yapılan savaş bitmiş görünüyor, doğrusu ben bittiğine hiç inanmıyorum. Bir yerlerde gene füzeler uçacak, çocuklar ölecek, ölüyor da. Şimdi gelelim bizdeki asıl savaşa. Evet dostlarım ülkemizin zeytinliklerimizi bitirme savaşı bu.
Sevgili okurlarım meğer bizim bu kadim ülkemizde ne kadar çok savaş uzmanı varmış.
Sevgili okurlarım, epey bir zamandır yaklaşık 20 yıldır bu köşede neredeyse aynı sorunları yazmaktan bıktım.
Sevgili okurlarım gene bir bayram günü, üstelik pazar. Açık konuşmayı severim bilirsiniz öyleyse açık konuşayım ben bu bayramı hiç sevmem.
Sevgili okurlarım bir kentten başka bir kente taşınmak ne kadar zormuş.
Sevgili okurlarım 50 yıldır yaşadığım İstanbul’u bırakıp Kocaeli’nin Değirmendere Mahallesi’ne taşınıyorum.
Sevgili okurlarım 25 yıllık hayat ve iş arkadaşım, kızım Dünya’nın babası cebinde şiirlerle dolaşan tüm hayatı boyunca devrime inanan film yönetmeni Ali Özgentürk’ü sonsuzluğa uğurladık.
Yurdumuz yeniden bizim olmalı!
24. yılını kutlayan Afyonkarahisar Klasik Müzik Festival
Unutma deprem geliyorum der ve gelir!
Analar babalar, çocuklarımıza kıyıyorlar!
Bak şu işe ben şu küçücük Yunanistan’ı kıskanıyorum!
Boykotun sessiz çığlığı
Plastik mermi, cop, tazyikli su ve bitmeyen tutuklamalar
Hep birlikte haykırıyoruz: ‘O gün bugündür!’
Cihatçılar Alevileri ve muhalifleri öldürürken...