AB ile kavga büyüyor

AB ile kavga büyüyor

28.11.2016 06:00
Güncellenme:
Takip Et:

Avrupa Birliği’ni de AB sürecini de en çok eleştirenlerden biriyim, diğer taraftan Türkiye’nin AB tam üyesi olacağına hiçbir zaman inanmadım. AB süreci, iki taraflı bir samimiyetsizlik süreci olarak yaşandı, bitti. Yok, AB sürecini milliyetçi olduğum için eleştirmiyordum, “demokrasi, hak ve özgürlükler mücadelesi”nin dışardan itekleme ile olamayacağını düşündüğüm için eleştiriyordum. Diğer taraftan, AB’nin sadece siyasal bir ilkeler birliği olmadığını, asgari bir kültürel yakınlık gerektirdiğini düşünüyordum, hâlâ da öyle düşünüyorum. Yok, “demokrasi bizim kültürümüze yabancı” diye düşünenlerden değilim, daha gündelik düzeyde kültürel yakınlıktan söz ediyorum. Günün sonunda, Fransa Batı’nın, Türkiye Müslüman ülkelerin en laik örneği, ama birinde Noel, Paskalya, diğerinde Ramazan ve Kurban bayramları resmi tatil. Tüm bunları zamanında hakkıyla tartışma ortamı olmadı, AB’ciler, en ufak itiraz edeni “ulusalcı” ilan ederken, muhafazakârlar/ İslamcı çevre Kemalizmi “tasfiye” etmek adına AB’nin paçasına yapıştıkları için, doğru dürüst tartışamadık.
Mevcut durumda mesele, başka bir uca savruldu; Kemalist statükoyu tamamıyla tasfiye etmeyi başaran iktidarın AB pistonuna ihtiyacı kalmadı. Diğer taraftan AB’nin, Türkiye’yi “İslami demokrasi” modeli olarak desteklediği dönem bitti, bizim İslamcılar hüsrana uğradı, zamanında paçasına yapıştıkları AB’den soğudular. Dahası işleri bittikten sonra “demokrasi”, “insan hakları”, “özgürlükler” gibi değerlerden de buz gibi soğudular. “Başörtüsüne özgürlük”, “dindarın insan hakları”, iktidarlarının teminatı altına girdikten sonra, gerisine bu hak ve özgürlükleri tanımak işlerine gelmedi, hesaplarına uymadı. Diğer taraftan, düne kadar İslamcı iktidardan şikâyet edenleri “ayrıcalıklarını kaybettiği için sızlanan Kemalist azınlık, toplumuna yabancı seçkinler” olarak niteleyip, otoriterleşme tehlikesine kulak asmayan AB ve genelde Batı siyaseti, birdenbire tavır değiştirdi. Sonuçta, iki taraf da birbirinden samimiyetsiz olunca, kimin haklı, kimin haksız olduğunu tartışmanın anlamı kalmadı.
Bu, geldiğimiz noktayı tartışmayacağız demek değil. Türkiye AB ile tam üyelik olmasa da, ciddi siyasi ve ekonomik angajmanlar içinde olan bir ülke, bu süreçten kopması ciddi ve sonu belirsiz bir savruluş olur. Bırakın AB ile bağlayıcı anlaşmaları, Lozan’ı tartışmaya açan bir ülke, kendine bambaşka bir istikamet çizmeye hazırlanıyor demektir. Dahası, bu sadece bir dış siyaset meselesi değil, ucu ister istemez, Türkiye’nin rejimi konusuna dayanıyor. AB tümüyle bir “ilkesel birlik” platformu olmayabilir, ama Türkiye’nin AB ve Batı karşısında takındığı tavır, sıradan bir dış siyaset konusu değil, nihayetinde işin ucu siyasal sistem ve onun dayandığı ilkelere, kavramlara gidiyor. Nitekim, Cumhurbaşkanı ve onun liderlik ettiği mevcut iktidar da olayı bu şekilde görüyor ve tanımlıyor.
Bu çevre için demokrasi, özgürlükler gibi konular, “evrensel” değil, “kültürel” değerler, Batı’nın kendi kültürel değerleri, yani bizim kültürümüz ile uyuşmayabilir. Yani biz yoğurdumuzu kendi bildiğimiz gibi yiyeceğiz, bu da demektir ki birbirimizi yiyeceğiz. Çünkü, demokrasi, hak ve özgürlükler kavramları ve bunlar üzerine inşa edilen siyaset anlayışının önemi, farklılıkları suhuletle bir arada yaşatmak ve bireysel özgürlükleri teminat altına almak kaygısından kaynaklanıyor. Bu hedefleri toptan silip atmanın sonu farklı kesimler arasında kavgaya yol açacak, bireysel hak ve özgürlükler “din, kültür, millet, dava” gibi gerekçeler ile sonuna kadar sınırlanacak, zaten halihazırda yaşadığımız bu süreç, daha uç noktalara gidecek.
İslamcı ve milliyetçi çevreler, demokratik siyaset ve onun üzerine inşa edildiği değerlere hep mesafeli oldular, bu değerlerin evrenselliği iddiasına hep kuşkulu baktılar, ama nedense yine hep bunları doğrudan tartışmaktan kaçındılar. Nitekim, hâlâ başvurdukları en büyük meşruiyet kaynağı “sandık”, “milli irade” gibi, (tek başlarına demokrasiyi tanımlamakta yetersiz de olsa) hep demokratik siyasetin temel kavramları. Neden, bu kavramlar, değerler “yabancı”, “Batı icadı” değil de, diğerleri öyle! İzah edemiyorlar, zira kalkış noktaları Batı dünyasında da örnekleri görülmüş olan, sıradan otoriter siyaset özlemi. Demokrasi AB ile gelmeyecekti, ama AB’den kopuşla tümüyle gidecek, zira iktidarın AB kavgası, aslında Batı’ya özgü olarak tanımladığı değerler, mesele bu değerler ile başlarının hoş olmaması.
Kavganın asıl konusu, AB’nin Kürt meselesine müdahelesi, “terör”ü desteklemesi mi? Biz meselemizi kendi aramızda halledebilmiş olsaydık, ötesini kim nasıl kurcalayabilirdi ki? Unutmayın, vaktiyle ulusalcılar da, Avrupa’yı, münhasıran Almanya’yı, İslamcıları Türkiye’ye karşı kullanmakla itham ederlerdi, Almanya’da hilafet taraftarlarının yaptığı toplantıların videolarını izletirlerdi. Hiç temel sorunun, laik rejimin demokratikleşememesi, dindarı ile barışamaması olduğunu düşünmezlerdi.  

Yazarın Son Yazıları

‘Yeni devlet’

‘Yeni devlet’

Devamını Oku
07.08.2017
Müftü nikâhı ve İslami rejim

Müftü nikâhı ve İslami rejim

Devamını Oku
04.08.2017
‘Hans’ın ne dediği’

‘Hans’ın ne dediği’

Devamını Oku
31.07.2017
‘Evrim teorisi’

‘Evrim teorisi’

Devamını Oku
28.07.2017
Yeni Türkiye’nin tarih yazımı

Yeni Türkiye’nin tarih yazımı

Devamını Oku
24.07.2017
15 Temmuz’un anlamı

15 Temmuz’un anlamı

Devamını Oku
17.07.2017
15 Temmuz

15 Temmuz

Devamını Oku
14.07.2017
Parayla saadet olmaz

Parayla saadet olmaz

Devamını Oku
10.07.2017
‘Adalet Yürüyüşü’ ve 15 Temmuz

‘Adalet Yürüyüşü’ ve 15 Temmuz

Devamını Oku
07.07.2017
Rıdvan Bey, Katar ve diğerleri

Rıdvan Bey, Katar ve diğerleri

Devamını Oku
03.07.2017
Katar krizi

Katar krizi

Devamını Oku
30.06.2017
Yine hüzünlü bir bayram

Yine hüzünlü bir bayram

Devamını Oku
26.06.2017
Adalet istiyoruz! (23.06.2017)

Adalet istiyoruz!

Devamını Oku
23.06.2017
Nerden başlasak nasıl anlatsak

Nerden başlasak nasıl anlatsak

Devamını Oku
19.06.2017
Katar’ın başına gelenler

Katar’ın başına gelenler

Devamını Oku
09.06.2017
ABD, Türkiye ve Kürtler

ABD, Türkiye ve Kürtler

Devamını Oku
05.06.2017
Toplum yorgunluğu

Toplum yorgunluğu

Devamını Oku
02.06.2017
Trump’ın yeni Ortadoğu siyaseti

Trump’ın yeni Ortadoğu siyaseti

Devamını Oku
29.05.2017
İki veda

İki veda

Devamını Oku
26.05.2017
‘Devrime hazır olun’

‘Devrime hazır olun’

Devamını Oku
22.05.2017
Kötü yönetim ve dış siyaseti

Kötü yönetim ve dış siyaseti

Devamını Oku
19.05.2017
‘Türbe, tarih, siyaset’

‘Türbe, tarih, siyaset’

Devamını Oku
15.05.2017
Fransız seçimleri ve demokrasi krizi

Fransız seçimleri ve demokrasi krizi

Devamını Oku
12.05.2017
İslamcılık, çirkin itiraf

İslamcılık, çirkin itiraf

Devamını Oku
08.05.2017
Yeni siyasi arayışlar

Yeni siyasi arayışlar

Devamını Oku
05.05.2017
Hindistan ziyareti ve İslamcılar

Hindistan ziyareti ve İslamcılar

Devamını Oku
01.05.2017
Referandum sonrası Kürt meselesi

Referandum sonrası Kürt meselesi

Devamını Oku
28.04.2017
Nafile analizler

Nafile analizler

Devamını Oku
24.04.2017
Her şeye rağmen

Her şeye rağmen

Devamını Oku
17.04.2017
Son itiraz hakkımız, son kararımız Kesinlikle HAYIR!

Son itiraz hakkımız, son kararımız Kesinlikle HAYIR!

Devamını Oku
14.04.2017
İslamcıların Suriye ile İmtihanı

İslamcıların Suriye ile İmtihanı

Devamını Oku
10.04.2017
Fırat Kalkanı; ‘zafer’ mi ‘hezimet’ mi?

Fırat Kalkanı; ‘zafer’ mi ‘hezimet’ mi?

Devamını Oku
03.04.2017
‘Vicdan ve adalet nöbeti’

‘Vicdan ve adalet nöbeti’

Devamını Oku
31.03.2017
En büyük tehlike (27.03.2017)

En büyük tehlike

Devamını Oku
27.03.2017
Dünya ve Türkiye; vahim vaziyet

Dünya ve Türkiye; vahim vaziyet

Devamını Oku
24.03.2017
En güzel evler, en iyi arabalar en kötü siyaset

En güzel evler, en iyi arabalar en kötü siyaset

Devamını Oku
20.03.2017
18 yaşında seçilme hakkı

18 yaşında seçilme hakkı

Devamını Oku
17.03.2017
‘Hollanda krizi’nin ötesinde

‘Hollanda krizi’nin ötesinde

Devamını Oku
13.03.2017
‘Erdoğan ve liderlik’

‘Erdoğan ve liderlik’

Devamını Oku
10.03.2017
‘Milli Kültür Şûrası’

‘Milli Kültür Şûrası’

Devamını Oku
06.03.2017