Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Yine sevimsiz gerçekler
Haftaya “Türkiye bir şansı daha kaçırıyor” diye başladım, ama bu hafta olanlar, işin şans kaçırmanın çok ilerisinde olduğunu gösterdi, benim kaygım iyimser kaldı. “Sadece bu hafta mı” diyeceksiniz, değil tabii, tünelin ucu görülmüş değildi ama her geçen gün önümüz daha da kararıyor. Darbe girişimi ardından, tüm demokrasi güzellemelerine karşın, Cumhurbaşkanı ve partisinin siyasi anlayışının, demokrasi istikametinde olmak üzere tümüyle değişmesini beklemiyorduk ama böylesi bir felaket iktidar çevresini aklıselime yönlendirebilirdi. Öyle olmadı, iktidar önündeki iki yoldan biri olan “demokratik uzlaşma” yerine iyiden iyiye “otoriter uzlaşma” arayışı çizgisine yerleşti.
“Adli Yılın Açılış Töreni”nin Beştepe’de yapılması, işte tam da böylesi bir anlayışın işaretiydi ve ana muhalefet partisi bu konuya işaret edip, törene katılmama tavrı göstermekte sonuna kadar haklıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partisinin uzlaşmadan anladığının, “peşime takıl” olduğu iyice su yüzüne çıkmış oldu. Doğrusu, ben CHP’nin Yenikapı mitingine katılmasını eleştirenlerden değilim, ne olursa olsun siyasi uzlaşma ortamına şans vermek, oyunbozanlık yapmamak lazımdı. Ama iyi niyetli olmak başka, (faydalı veya faydasız) salak olmak başka ve belli ki iktidar ana muhalefetten “salak” olmasını bekliyor. Asıl önemlisi tabii ki OHAL ve KHK (kanun hükmünde kararnameler) ile yönetme devrinin açılmış olması. KHK denilen usul, her zaman demokrasi zaafına işaret eder, parlamenter demokrasiden, demokratik tartışmadan, uzlaşmadan hazzetmeyenlerin en sevdiği siyasi araçtır. Koyunun olmadığı ülkemizde “demokrasi kahramanı” sayılan Turgut Özal da bu yönteme pek meraklı idi, ama zamanında işler bu kadar karmaşık değildi. Şimdilerde KHK ile binlerce insanın hayatı kayıyor, malına mülküne el konuluyor, kurumlar yıkılıyor, kurumlar kuruluyor. Neredeyse KHK ile yeni bir rejim tesis edilecek.
Açık konuşalım, bizim yaşadığımız ortam giderek daha fazla devrim/karşıdevrim, ve/veya, darbe/karşı darbe sonrası ortamları çağrıştırıyor. “Olağanüstü bir dönem”den geçtiğimiz doğru da nereye geçtiğimiz belli değil. İktidarda olanlar, bu ülkede nasıl bir rejim kurmayı düşünüyorlar bilemem ama onların da bilmediği, bir türlü anlamak istemediği bir şeyi tekrar etmek isterim; giderek daha otoriterleşerek bu ülkeyi yönetemeyecekler, zira otoriter siyaset şimdiye kadar kimsenin derdine derman olmadı.
Gelelim, bu vahim tablo içinde en önemli ihtiyaç olan “demokrasi mücadelesi” konusuna. Neden bu ülkede, en “sevimsiz gerçek”leri hep ben söylemek zorunda kalıyorum bilemiyorum ama bir kez daha aynı duruma düşmeyi göze almak zorundayım. Bence o sevimsiz gerçeklerden biri de şu: Kürt siyaseti çatışma stratejisine devam ettiği, üstelik bunu giderek daha yüksek doza taşıdığı sürece, “Kürt siyasi hareketinin peşine takılan” bir “demokrasi cephesi”nin hiçbir karşılığı olmayacak. Madem başladık, bir sevimsiz gerçek daha; HDP, Kürt siyasi hareketinin bir uzantısı olmanın ötesine gidemedi. Sakın, Kürt siyasi hareketini yok sayan bir partiden söz ettiğimi sanmayın, bu zorlamaya karşıyım, dahası bu hususu ihmal ettikleri sürece toplumsal temsiliyetlerini kaybedeceklerini biliyoruz. Ama, demokratik bir partinin sınırlarını çok zorladıklarını da biliyoruz, barışçı çözüm adına yaratıcı bir siyaset üretemediklerini de... Canlı bomba eylemcisinin cenazesine gitmeyi “taziye kültürü”nün gereği diye açıklayan bir parti ile nereye kadar? PKK saldırıları karşısında “yerleşim yerlerine yakın olmamalı”, “sivilleri hedef almamalı” diye açıklama yapan bir parti ile nereye kadar, neyi savunacağız. Kendilerine direniş örgütü diyen silahlı yapılar bu dili kullanabilir, zira kendilerini savaş hukuku ile sınırlı görürler, ama parlamenter demokraside siyasal partilerin dili savaş hukuku ile belirlenmez.
Bu sevimsiz gerçeklerden kaçarak, bırakın demokrasi mücadelesini, Kürtlerin hak ve özgürlüklerini dahi savunmaya devam edemeyiz veya ederiz etmesine de bizi dinleyen bulamayız; ne demokrasiye, ne özgürlüklerin önünün açılmasına en ufak bir katkımız olamaz; üç beş aydın demokrat birbirimizi oyalamış oluruz, o kadar. Nitekim, bugüne kadar olan da budur ve kimseye hiçbir faydası olmadığı gibi, bugünlere gelmemizi de engelleyememiştir. Aynı şey, sadece bizim için değil, Kürt dostlarımız için de geçerli, bıraksınlar artık aydınları peşlerine takmayı kazanım saymayı, asıl kazanım, toplumu peşimize takmak, toplumsal barış inşa etmek, demokrasi mücadelesini merkeze koymak.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü