28 Şubat davası - Osman YAŞAR
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

28 Şubat davası - Osman YAŞAR

10.09.2021 06:00
Güncellenme:
Takip Et:

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 14 general ve amiral hakkında, “hükümeti cebren ortadan kaldırmak ya da görevini cebren engellemek (darbe)” suçundan, 765 sayılı TCK’nin 147. maddesi uyarınca hükmolunan müebbet hapis cezalarının onanmasına karar vermiştir. 

Ceza dairesi gerekçesinde öz olarak “28 Şubat’ta, birtakım sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra basın-yayın kuruluşlarının, üniversitelerin, sendikaların, sermaye çevrelerinin, sivil bürokrasinin, yargı mensuplarının desteği sağlanarak 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısında alınan kararların hükümete dayatıldığı, koalisyon ortağı parti milletvekillerinin baskı, tehdit, şantaj ve ikbal vaadiyle istifa ettirildiklerinin öne sürüldüğü, nihayetinde seçilmiş bir hükümetin işlevsiz hale getirilerek istifaya zorlandığı, 4 Şubat 1997 tarihinde Ankara’nın Sincan ilçesinde Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanlığı’na bağlı motorlu konvoyun ilçe sokaklarından Akıncı Üssü’ne yürüyüşünün gerçekleştirildiği, 28 Şubat tarihli MGK toplantısında, Refah Partisi’ni irticai faaliyetleri yürüten unsurlar kapsamında iç tehdit olarak değerlendirildiği, alınan kararlar kurulun sivil üyelerine dayatıldığı, askeri müdahale olabileceği tehdidiyle dönemin Cumhurbaşkanı dahil olmak üzere sivil unsurlarının inisiyatif almalarının engellendiği, Başbakan Necmettin Erbakan’ın ülkenin zarar göreceği kanaatiyle kurul kararlarını imzalamak zorunda kaldığı, bir kısım sanıkların ‘postmodern darbe’ olduğunu söylediği süreçte, Başbakan’ın 18 Haziran 1997’de istifasını sunmasıyla 54. Hükümet döneminin sona erdiği, elverişliliğinde tartışma bulunmayan 4.2.1997 günü, tankların Sincan’da yürütüldüğü” belirtilmiştir. Gerekçeli karar 46 sayfalık ayrıntılı biçimde yazılmıştır.

Gerekçede yer alan olayların bütününün kanıtlandığını bir an için kabul ettiğimiz takdirde, iki sorun karşımıza çıkmaktadır. Bunlar “suçta ve cezada kanunilik” ilkesine uyulup uyulmadığı, hareketlerin “elverişli” olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

CEZA YASALARI GERİYE YÜRÜMEZ

4721 sayılı Medeni Kanun’un 1. maddesinde “Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir hüküm koyacak idiyse ona göre karar verir” denilmektedir.

Ceza hukukunda durum bunun tersinedir. 5237 sayılı TCK’nin 2. maddesinde “Kanunun açıkça suç saymadığı, bir fiil için kimseye ceza verilemez... Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz” şeklinde ifade edilmiştir. Ceza yasası açıkça suç sayılmayan bir eylemin, genişletici yorum ve kıyaslama yapılarak suç sayılmasını yasaklamıştır. 

Anayasanın 13. ve 38., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7. maddesinde “kanunilik” ilkesi ve hukuksal öngörülebilirlik güvence altına alınmıştır. (1) “Hukuk devleti, bireyleri, yalnızca ceza hukuku aracılığıyla korumaz. Ceza hukukuna karşı da korumalıdır. Böylece suç ve cezanın kanunla korunması ilkesi, devletin ceza vermesi yetkisinin de sınırını oluşturmaktadır.” (2)

“Kanunilik ilkesi, çağdaş ceza hukukunun en temel ilkelerinden birisidir. Bu ilkenin kabul edilmesindeki asıl neden, kişilerin yasaklanan ve işlendiği zaman cezalandırılacağı eylemleri önceden bilmelerini sağlamaktır. Kişiler ancak bu şekilde davranışlarını düzenleme imkânını bulabilirler ve ancak bu durumda o kişiyi işlemiş olduğu eylemden dolayı kusurlu ve sorumlu saymak mümkün olabilir.”(3) “Kanunsuz suç ve ceza olmaz kuralı, ceza hukukunda, devlet ve yargıç karşısında, bireylerin kamu haklarının teminatıdır.”(4)

İlke, yönetme gücünü elinde bulunduran otoritenin, keyfi davranışlarının önlenmesi amacını taşımaktadır. Yargıçların, yasadaki suç tanımında gösterilen unsurları taşımayan bir eylemi suç saymamasını ya da eylem bir suçun tanımına uyduğu halde, tanımın dışına çıkarak başka bir suça uyduğunu kabul etmemesini gerektirmektedir. Böylece bireyler de suç teşkil eden veya hangi suçu oluşturuyorsa o suçu oluşturan eylemleri önceden bilirler ve buna göre kendilerini ayarlamış olurlar.

765 sayılı TCK’nin 147. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti icra vekilleri heyetini cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men edenlerle bunları teşvik eyleyenlere idam cezası hükmolunur” denilmektedir. İdam kalkmıştır. Suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nin 312. maddesinde ise “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir” biçiminde düzenlenmiştir. Kısmen engelleme ve cebirle birlikte şiddete de yer verilmiştir. 

Suç tarihinde 765 sayılı TCK’nin 147. maddesi yürürlüktedir. Suç seçimlik iki hareketten biriyle işlenmektedir. Hükümetin ortadan kaldırılması veya görevinin engellenmesi failin suçla elde etmek istediği amacıdır. Her iki durumda da “cebir” şartı koşulmuştur. Madde, 312. maddeye göre net ve belirgindir. Cebir güç, kuvvet ve zor kullanma anlamındadır. Suç, Bakanlar Kurulu’nun varlığına fiziki güç kullanılarak son verilmesi ya da zorla görevini yapamayacak hale getirilmesiyle oluşmaktadır. Şiddet ve tehdit maddenin kapsamında bulunmamaktadır.

Tehdit suçu önceki ve sonraki ceza yasalarında ayrıca düzenlenmiştir. Cebirle birlikte bir suçun öğesi olduğu takdirde de açıkça belirtilmiştir. Örneğin 765 sayılı TCK’nin 258. maddesinde öngörülen “memura aktif mukavemet” suçunda “Bir memura veya ona yardım edenlere memuriyetine ait vazifeleri ifa sırasında cebir ve şiddet veya tehdit ile mukavemet eden kimse... hapis cezasıyla cezalandırılır” denilmiştir. Cebir, tehdidi içermemektedir.

28 Şubat’ın alışılagelmiş bir darbe olmadığı, postmodern olduğu, darbe korkusu ya da tehdidiyle gerçekleştirilen bir darbe olduğu ifade edilmektedir. Ancak bu durumlar “cebir” niteliğinde olmayan hareketlerdir. Maddenin kapsamında da yoktur. TBMM’nin dışındaki kurumların da eklemeye yetkileri bulunmamaktadır. Tabii ki ceza yasaları geriye yürümez. 

DAYANAKSIZ ÇIKARIM

Sanıkların olayların darbe suçunu oluşturduğunu bilmedikleri, öngörmedikleri kanısındayım. “Bilmiş ve öngörmüş olsalardı, görevi sivil hükümetin devir alması yerine, o zamanlar zorlanmaksızın alışılagelmiş darbeyi yaparak yönetimi ele almayı, anayasaya da yargılanmayacaklarına dair hükümler koydurmayı tercih etmezler miydi?” diye bakılabilir.

TCK’nin 2. maddesine karşın genişletici yorum yapıldığını, 147. maddenin çizdiği sınırın dışına çıkıldığını düşünüyorum. Hukuk devleti, hukuk kurallarına uygun hareket eden, yurttaşlarına hukuksal güvenlik sağlayan devlettir. Ceza hukukuyla karşılaşan bireylerin, önceden haberdar olmadıkları, açıkça tanımlanmamış bir eylemden dolayı sorumlu tutulmamaları gerekmektedir.

İkinci soruna gelince ceza dairesi, tankların Sincan ilçe merkezinde yürütülmesini hükümete yönelik “elverişliliğinde tartışma bulunmayan” cebir niteliğinde hareket olduğunu kabul etmiştir. TCK’nin 35. maddesinde “Kişi işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamazsa teşebbüsten cezalandırılır” denilmektedir.

Suçu tamamlamaya ve sonucu oluşturmaya uygun olmayan hareketlerin, suça kalkışma olarak kabul edilmesi olanaklı değildir. Hükümetin düşürülmesi ya da görevinin engellenmesi için güç, kuvvet ve zor kullanmaya ihtiyaç vardır. Bakanlar Kurulu üyelerinin bir yerde tutulması, bir yere götürülmesi ya da fiziki güç kullanılarak çekilmek zorunda bırakılması gerekir. Bu durumları sağlayacak adımların atılmasına başlanmasıyla, kalkışma söz konusu olabilir. Bundan sonra tehlike ve neticenin gerçekleşme olasılığı ortaya çıkar.

Tankların yürütülmesinin eğitim amacıyla olduğu savunulmaktadır. Bir an için gösteri maksatlı yürütüldüğü kabul edilse bile, bunun suçu tamamlamaya ve sonucu elde etmeye elverişli olmadığı açıktır. Tankların Başbakanlığa doğru yönlendirilmesi ve önlenmesi gibi bir durum olmamıştır.

SİYASİLER ŞİKÂYETÇİ OLMAMIŞLARDI

Dava 16 yıl sonra açılmış ve 24 yıl sonra onama kararı verilmesiyle sonuçlandırılmıştır. Suç tarihinde başbakan olan Prof. Dr. Necmettin Erbakan, başbakan yardımcısı ve dışişleri bakanı olan Prof. Dr. Tansu Çiller’in suçu ihbarı ve şikâyetleri olmamıştır. Eski Başbakan Çiller mağdur-tanık sıfatıyla mahkemede verdiği ifadede, “Ben şikâyetçi olmadım, gelmek de istemedim. TSK bizim gözbebeğimizdir. Menderes’in hüzünlü fotoğrafı siyasetçilerin hafızasındadır. Keşke bugün burada bir ceza hukuku platformunda değil, özgürce, mağdur edenle edilenler bir araya gelebilseydi, hata edildiği kabul edilseydi, hep birlikte evrensel değerlerde kucaklaşacaktık” demiş, davaya katılmak istememiş ve ileriye bakılmasını söylemiştir.

Sivil toplum kuruluşlarının, sendikaların, üniversitelerin, basının sürece katıldığı kabul edildiği halde, haklarında dava açılmamıştır. Dava silahlı kuvvetler ve birkaç sivile yönelik olmuştur.

Anayasal kurum olan Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan kararlar, kurula katılan Cumhurbaşkanı, Başbakan, Başbakan Yardımcısı, bakanlar, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları ve genel sekreter tarafından imzalanmıştır. Hükümet 28 Şubat 1997 tarihinden sonra 18.6.1997 tarihine kadar 3 ay 18 gün süreyle görevine devam etmiştir. Erbakan’ın istifasından sonra, kimi milletvekilleri DYP’den ayrılıp başka partilere geçmişlerdir. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel hükümeti kurma görevini Mesut Yılmaz’a vermiş, Yılmaz hükümeti kurmuş ve TBMM’den güvenoyu almıştır.

Sonuç olarak başka görüş ve düşüncelere saygılı olmakla birlikte, 28 Şubat darbe suçunun maddi ve manevi öğelerinin oluşmadığı kanısındayım.

OSMAN YAŞAR

ONURSAL YARGITAY 4. CEZA

DAİRESİ BAŞKANI


(1) Prof. Dr. Ersan Şen, “28 Şubat Davasında Kanunilik Sorunu”, https://www.hukukihaber.net/28-subat-davasinda-kanunilik-sorunu-makale,9229.html

(2) Bahri Öztürk, Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, 10. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2008, s.37.

(3) Sulhi Dönmezer, Sahir Erman, Nazarî ve Tatbikî Ceza Hukuku, C.II, 14. Bası, Beta Yayınevi, İstanbul, 1999, s.17.

(4) Faruk Erem vd., Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1997, s.99.

Yazarın Son Yazıları

Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025
Onlar daha çocuktu… - Şükrü KARAMAN

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde merdiven altı parfümeri imalathanesinde meydana gelen patlamada üçü çocuk altı emekçi...

Devamını Oku
12.11.2025