Olaylar Ve Görüşler

Deprem Vergisi mi, Deprem Fonu mu?

20 Ağustos 2019 Salı

Toplanan bu vergilerin depremde zarar görenlere kullandırılması mümkün değil mi? Mümkün elbet. Bunun formülü özel iletişim vergisini genel bütçeye gelir kaydedilen bir vergi türü olmaktan çıkarıp bir “fona” dönüştürmektir.

17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinin ardından ortaya çıkan bütçe açığı sorunlarını çözmek adına çeşitli düzenlemeler yapıldı. 26 Kasım 1999 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4481 sayılı “17.8.1999 ve 12.11.1999 Tarihlerinde Marmara Bölgesi ve Civarında Meydana Gelen Depremin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpları Gidermek Amacıyla Bazı Mükellefiyetler İhdası ve Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile yeni vergiler getirildi. Ek gelir, ek kurumlar, ek emlak, ek motorlu taşıtlar ve özel işlem vergisi gibi yeni vergiler konuldu. Bunlar içinde “elektronik haberleşme vergisi” olarak da bilinen özel iletişim vergisi halk arasında “deprem vergisi” adıyla anılmaya başlandı. Geçici bir süreliğine getirilen özel iletişim vergisi 31.07.2004 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 5228 sayılı “Bazı Kanunlarda ve 178 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 6102 sayılı Gider Vergileri Kanunu’nun 39’uncu maddesine eklenerek kalıcı ve sürekli hale gelmiştir.

Halen devam ediyor
Özel iletişim vergisi bir yıllığına getirildi ama bugün itibarıyla 20 yıldır devamlı surette tahsil edilmektedir. Aşağıda tabloda 1999 yılından bu güne özel iletişim vergisi tahsilatı yer almaktadır. En yüksek tahsilat 4.990.373.000 TL ile 2016 yılında gerçekleştirilmiştir. Bu gelirin tamamı hazineye doğrudan gelir yazılmaktadır.
Bu vergi, cep telefonu ve sabit telefon faturaları, dijital ve kablolu TV yayınları ve internet hizmeti faturalarından yüzde 7.5 oranında alınmaktadır. Bu hizmetler karşılığında hesaplanan faturalarla birlikte tahsil edilen bu vergi, hizmeti sağlayan tarafından vergi dairesine yatırılmaktadır. Şu ana kadar basit vergi hukuku dersi gibi gelmiştir eminim siz okuyuculara. Ancak bu yazıyı yazma sebebim basında sıklıkla yer alan “Deprem vergisi toplanıyor ama deprem için ne kadar kullanılıyor? Bu verginin ne kadarı bu amaç için kullanılıyor” gibi sorulara az da olsa ışık tutmaktır. Gelelim mevzuya...
Bilindiği üzere 01.01.2006 tarihinde uygulanmasına başlanan 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu devletin bütçesinin nasıl yapılması gerektiğini, hangi kurallar kapsamında hazırlanacağını, kamu kurum ve kuruluşlarının listesini, harcama esaslarını ve uygulamayı içeren önemli bir kanundur. 5018 sayılı kanun, uzun yıllar kullanılan 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu’nun yerine getirilmişti.

‘Adem’i Tahsis’
5018 sayılın Kanun’un 13/g maddesinde “Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmemesi esastır.” İlkesine yer verilmiştir. Bu, maliye yazınında “adem-i tahsis” ilkesi olarak da adlandırılır. Genel bütçeye doğrudan gelir kaydedilen bu vergiler hazinenin havuzuna aktarılır ve yine bu vergiler toplandığı yer ya da konusuna bakılmaksızın “bütçe Kanunu’nun izin verdiği ölçüde her türlü kamu hizmeti için harcanabilmektedir. Yani İstanbul’da yaşayanların tükettikleri sigaradan alınan KDV, Samsun-Ordu otoyolunun yapımı için harcanabilmektedir. Bu vergi gelirinin, illa İstanbul’da yaşayan sigara tüketicileri için harcanacağı anlamına gelmemektedir. Adem-i tahsis ilkesi özünde, verginin toplandığı yer ya da konusu için doğrudan harcanmaması gerektiğini ortaya koyan bir kuraldır.
İşte tam da bu noktada genel bütçeye gelir kaydedilen ve depremin yaralarını sarmak amacıyla getirilen özel iletişim vergisinin de sadece deprem için kullanılması 5018 sayılı Kanun’un 13/g maddesi uyarınca mümkün görünmemektedir. Bu genel bütçeye gelir kaydedilen diğer vergiler için de geçerlidir. Hatta İslami basında; bir dönem alkolden alınan vergilerin hazineye girdiğini ve diğer “helal ürünlerden” alınan vergilerle karıştığını ve bu vergilerle de dini yerlere (imamın maaşı gibi) harcama yapıldığı yönünde haberlere yer vererek bu ilkenin kaldırılması gerektiği yönünde sıklıkla beyanatlarda bulunulmuştu.
2011 yılında zamanın Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e Van depremi sonrası “1999 depreminden sonra çıkarılan vergiler neticesinde yaklaşık 46 ila 48 milyar liralık gelir elde edildiği ve bu vergilerin nereye harcandığı” sorulmuştu. Şimşek, “toplanan vergilerin sağlık, eğitim, duble yollar gibi 74 milyonun ihtiyacını karşılamak için kullanıldığını, uluslararası vergi uygulamalarında da tek bir harcama için vergi toplanması mantığının doğru bulunmadığını” söylemişti.

‘Fon’ modeli
Peki, çözüm nedir? Toplanan bu vergilerin depremde zarar görenlere kullandırılması mümkün değil mi? Mümkün elbet. Bunun formülü özel iletişim vergisini genel bütçeye gelir kaydedilen bir vergi türü olmaktan çıkarıp bir “fona” dönüştürmektir. Tıpkı işsizlik fonu gibi. Bu fonun teknik özelliklerini nasıl kurulacağı hususlarını iktidar partisi ve muhalefet temsilcilerine bırakayım. Esas unsur, özel iletişim vergisinin “deprem fonuna” dönüşümü sonucunda adem-i tahsis ilkesi geçerli olmayacağından toplanan gelirlerin de toplanma amacına hizmet edeceği yani depremzedelere harcanacağı kaçınılmaz olacaktır. Tıpkı işsizlik fonunda olduğu gibi. İşsizlik fonunda biriken paraların denetimi, sorgulanması, amacı dışında kullanılmaması gibi kurallar deprem fonu için de getirilecek. İşte o zaman “Nerede bu para? Fonda biriken para yol için kullanıldı” gibi haklı sorgulamalar başlayacaktır. Hal vaziyet bu iken özel iletişim vergisi “deprem vergisi” olarak kaldığı sürece bu sorular yasal dayanaktan yoksun şekilde çözümsüz kalacaktır. Saygılarımla..

Doç.Dr. Murat BATI
Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Mali Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanı



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları