Süpermen'in Silivri günleri
Yiğit Güralp
Son Köşe Yazıları

Süpermen'in Silivri günleri

12.08.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

2025 yazında sinemalarda en çok sevilip konuşulan filmlerin başında yeni “Superman” filmi var.

Her “Superman” filmi duyurulduğunda klasik bir tartışma başlar. “1978 yapımı Christopher Reeve’li serinin aşılabilmesinin oldukça zor olduğuna” dair baskın bir görüş hakim olur. Bu nedenle her yeni film kendinden önceki filmlerle de rekabet halinde olur. Bu da yaratıcı ekibi bu kez nasıl bir farkla öne çıkabileceklerine dair kafa yormaya iter. Bu yeni film tam da bu noktada önemli bir fark ortaya koymayı başarmış.

EN SİYASAL “SUPERMAN” FİLMİ

Tüm “Superman” filmleri kendi hayali evrenleri içinde geçerken temelde bu masalın kendi iç çatışmalarıyla ilgilenir. Bazen nükleer silahlanmayı ya da bilgisayarların yeni dünyada söz sahibi olmaya başlamasına da değindiği görülmüştür. Ama bu unsurları hikayede bir başlangıç noktası olarak almaktan ya da bir renk olarak kullanmaktan öteye geçemez. Ancak bu defa film günümüz dünyasının tüm popüler ve politik gündeminin bizzat içine konumlanarak hikayesini anlatıyor. Yani karşımızda en siyasal “Superman” filmi var.

Bilenler bilir; Süpermen kanunlara saygılı bir karakter olduğu için tüm diğer filmlerde onu otorite ile iyi geçinen ulusal bir kahraman olarak görürdük. Öyle ki macera ne olursa olsun filmin bir yerinde çoğunlukla Beyaz Saray’ı selamlar, Amerikan başkanı ya da ordu kurmaylarıyla yan yana gelip iş birliği yapar, yere düşmüş Amerikan bayrağını alır ve ait olduğu göndere geri çekerek yeniden dalgalanmasını sağlardı. Dünya halklarına olan desteğini ise misafir sanatçı kontenjanından bir Birleşik Devletler vatandaşı olarak verir, A.B.D.’nin dünyanın ağabeyi olduğu mesajını pekiştirirdi. Bu kez kırmızı pelerini, bütün bu emperyalist ve Amerikan milliyetçisi çizginin çok üstünde bir yerde görüyoruz. Çünkü bu defa düşman; tüm enstrümanlarıyla zehirlenmiş otoritenin, bir diğer anlamda vahşi emperyalizmin, daha da açık bir ifadeyle emperyalizmin yaratıcısı olan A.B.D. sistemi ve işbirlikçilerinin ta kendisi.

UZAKLARDA ARAMA, ÇÜNKÜ SEN İÇİMDESİN

Süpermen olduğunuzu düşünün. Bileğinizi kim bükebilir? Sırtınızı kim yere getirebilir? Ancak uzaydan gelen bir güç bunu yapabilir değil mi? Bunun dışında dünyalı bir faninin çıkarabileceği her türlü zorluk Süpermen’in biraz zorlansa da kolayca alt edebileceği bir çocuk oyuncağından fazlası olamaz. Peki dünyanın içinden, dünyalıların ürettiği bir güç, dünyanın kendisi için uzaylıların yaratacağından bile büyük bir tehlike arz edecek noktaya geldiyse? Ve bunun adı sermaye ile yapışık ikiz haline gelmiş emperyalizm ise?

İşte filmin siyasi zekasının kilit noktası tam da burası. Sinema sanatçıları bu filmle; siyasetçilerin, ellerinde bulundurdukları teknoloji ve medya gücüyle nasıl bir süper güce dönüştüklerinin altını çiziyor. “Düşmanı uzaklarda aramayın, o bizi içeriden yönetiyor” diyor. Böylelikle içinde bulunduğumuz dünya düzeninin, bir avuç oligarkın kazanç, ego ve keyfiyeti uğruna her birimiz için nasıl bir tehdide dönüştüğünü göstermek için klasik Süpermen hikayesini bir fırsata dönüştürüyor.

EN AMANSIZ DÜŞMAN: AYARI BOZUK KANTAR

Filmde Süpermen’in karşısında alışıldığı üzere yine robotlar ve uzaydan gelen yaratıklar da var ama tüm bunlar sadece çerez niteliği taşıyor. Keza film ekibi “bu saçma fantezileri boş verin, şu an biz dünyada bunlardan daha fantastik bir şey yaşıyoruz” demek istiyor. Asıl ana düşmanı ayarları bütünüyle bozulmuş bir kantar olarak resmediyor. Yani siyaset, teknoloji, hukuk ve medya. Kötüler bu kantarla tüm dünyada iyi ve güzel olan ne varsa tartarken, Süpermen’i alt etmeyi başardıkları silah ise sadece “basit bir iftira”. Ve iftirayı yaymak hiç de zor olmuyor. Tüm haber kanalları ve sosyal medya aracılığıyla bu iftira kısacık bir anda yayılıyor. Çünkü medya tümüyle manipüle edilmiş ve bu haliyle de toplumu manipüle etme gücüne çoktan erişmiş.

İnsanların da bir kısmı tereddüt etse bile büyük bir çoğunluğu her söylenene ışık hızıyla inanıyor. Tüm bu manipülasyonun başındaki kötü adam Lex Luthor; “bu böyle olmaz” diye itiraz eden herkesi ortadan kaldırmak üzere de hazırlığını yapmış. Bunun için fantastik bir ceza evi inşa etmiş. Pek çok muhalifle birlikte Süpermen de eninde sonunda tutuklanarak parmaklıklar ardına hapsediliyor. Tüm bunlar ne kadar tanıdık değil mi?

ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK

Filmde en zekice bulduğum yan insanların güç karşısındaki boyun eğişinin ne kadar mide bulandırıcı olduğunu gösteren bir sahneydi. Süpermen hapisten kurtulmak için koğuş arkadaşını iş birliğine davet ediyor. Eğer birleşirlerse bu karanlık gücün boyunduruğu altında tutsak olmaktan çıkacaklar. Ancak esaret altındaki insanların neredeyse tamamı özgürlük için iş birliği yapmak yerine, esir hayatı yaşamayı daha konforlu buluyor. Çünkü her biri çeşitli nedenlerle çaresiz bırakılarak onları rehin alan güce boyun eğmenin kurtuluştan daha iyi olduğuna inandırılmışlar. İşte gerçek bir faşist emperyalizm tablosu.

1920’lerin Kurtuluş Savaşı döneminde de rastladığımız, bugün de benzerini gördüğümüz bu ters psikoloji, insanın çiğ yanının emperyalizmin en büyük enstrümanı olduğunu bize ustalıkla bir kez daha gösteriyor. Süpermen bu noktada da fantastik güçlerle değil insanın psikolojisi ve kişilik problemleriyle, kararlı bir duruş bir karakter ortaya koyamayışlarıyla mücadele ediyor. Esaret altındakiler adeta “suya sabuna dokunmayalım ki tadımız daha fazla kaçmasın Ali Rıza Bey” modundalar. Ve kurtulmak için çaba gösterenlere katılmadıkları gibi onları gardiyana şikayet ediyorlar. “İsyan etmeyin, siz de bizim gibi boyun eğin, böyle yaşayıp gidelim, hepimiz için en iyisi bu, daha iyi bir seçenek yok” dercesine gücü savunan bu insanlar karanlık tarafa yandaş olmanın psikolojisini en acı haliyle gözler önüne seriyorlar. Filmin tam bu noktasında gözlerim “CİMER” linkini aradı ama acı bir gülümsemeyle izlemeye devam ettim.

GAZETECİLER VE HAYVANLAR

Tamamına yakını aptallaşmış ve çürümüş medyanın içinde maalesef oldukça az sayıda gerçek gazeteci Süpermen üzerine atılı iftiranın perde arkasını sorgulayarak, hakikatin önce ne olduğunu araştırıp bulup sonra da onun gün yüzüne çıkması için mücadele ediyor. Bizdeki Barış Pehlivan, Şule Aydın, Timur Soykan, Murat Ağırel, Barış Terkoğlu beşlisini hatırlatan bu ekip cesaretle şüpheli görünen tüm çelişkilerin üzerine gidiyorlar.

Film bu medya eleştirisi yönüyle “Spider-Man: Far From Home” filmi ile de kardeş filmler olarak değerlendirilebilir. O filmde de manipülasyon ustası Mysterio karakterini canlandıran Jake Gyllenhaal’ın unutulmaz performansıyla oldukça iyi bir medya eleştirisi resmedilse de “Superman” daha geniş tabanlı bir düzen önermesi ortaya koyarak çıtayı daha da yükseltiyor. Bu geniş tabanlı düzende karanlık tarafından ötekileştirilen ve aydınlık bir dünyanın ihtiyacı olan tüm canlıları denkleme eklemekten geri durmuyor. Felaket günlerinde kahramanlarımızın en büyük yardımcılardan biri de Süpermen’in kuzeninin sevimli köpeği Krypto oluyor. Hem zor zamanlarımızda bize dostluklarını hissettiren hem de enkaz altında kaldığımız o acı günlerde pek çok canı kurtaran hayvanlar bu filmin de en kritik anlarında ortaya çıkan bir değer olarak resmediliyor.

BU KEZ HALKIN BAYRAĞI

Hollywood; A.B.D. kültür emperyalizminin en büyük enstrümanlarından biridir. Fakat bu yayılmacı kültür, neoliberalizm ilerledikçe öyle zehirli bir hal aldı ki kendi film üreticileri de artık bu sistemi eleştirmekten geri durmuyorlar. Filmde karanlık tarafın en büyük hedeflerinden biri de üç kağıtçı başka devlet liderleriyle birlikte çalışarak masum halkın topraklarına el koymak. Böyle baktığımızda filmde resmedilen halk ve topraklar Gazze ile Filistin Halkını ya da aynı tehlike altındaki pek çok ülkeyi sembolleştiriyor dersek çok da yanlış olmaz… Yazımın başlarında da altını çizdiğim üzere, her zaman A.B.D. bayrağı dikerek, A.B.D. elçisi olarak hareket eden Süpermen bu kez bir dünya vatandaşı, bir insan olarak içinde bulunduğu sistemin yol açtığı yıkımı durdurmak için gidip, kurtardığı bölgede mazlum halkın yerlerde sürüklenen yerel bayrağını geri dikmesine yardımcı olarak tüm süper kahraman filmlerindeki bir denklemi daha ters yüz ediyor.

BU ADAMLAR NEREYE BAKIYOR?

Zeki Alasya Metin Akpınar ikilisinin başrolünde olduğu “Bu Adamlar Nereye Bakıyor?” filmi sinemamızın unutulmazlarındandır. Filmde Zeki ve Metin’in nereye baktıkları büyük bir reklam kampanyası haline gelir. “Superman” filminin global afişlerinden birinde de Süpermen uzaydan dünyaya bakıyor. Baktığı yer ise Türkiye’nin belirgin bir şekilde merkezde olduğu Ortadoğu coğrafyası.

Bu ilginç detayı düşünürken pazar günü sosyal medyada bir paylaşım gördüm. A.B.D.’nin ülkemiz için görevlendirdiği büyükelçi, bir paylaşım yapmış. Biliyorsunuz kendisi son günlerde Osmanlı yönetim şeklinin ülkemiz için en uygun yönetim şekli olduğunu sıklıkla söylüyor. Kimse de “yahu o halde Osmanlı niye battı?” diye sormadan bu söylemi büyük bir aşkla sahiplenip, dillendiriyor. İşte o Amerikalı Bey, İstanbul Bebek’de boğaz kenarında sakin bir masada oturmuş, elinde yeşil bir tesbih ve Türk Kahvesi ile önündeki telefona bakan bir pazar keyfi fotoğrafı paylaşmış. Altına da yine Osmanlı sevdalısı birtakım sözler döşenmiş. Elindeki telefonun ekranından neye/nereye bakıyordur diye düşündüm. Sanırım oturduğu yerden, parmağını bile kıpırdatmadan, anayasanın değiştirilişini, Lozan’a karşı Sevr’i savunanların çalışmalarını keyifle izliyor. Bunu da işgal altındaki memlekete boğaz kıyısından şöyle bir bakarak “Geldikleri gibi giderler” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün bulunduğu İstanbul’dan izliyor. Peki sizin bu yaz seyircisi kaldığınız film hangi film dostlar? Hiç düşündünüz mü?

Sağlıkla kalın.

İlgili Konular: #Superman

Yazarın Son Yazıları

What If evreninde Mustafa Kemal

Bugün 10 Kasım 2025 pazartesi. Mustafa Kemal, her zamanki gibi erkenden uyandı.

Devamını Oku
10.11.2025
Ay biz neden aşk yaşayamıyoruz

Son yıllarda kendinizi; “ülkede ve dünyada yanlış giden şeylere yeterince ses çıkaramıyorum” diyen bir suçluluk duygusu içinde yakalıyor musunuz?

Devamını Oku
04.11.2025
Grok yerine Atatürk'e sor

Grok yerine Atatürk'e sor

Devamını Oku
29.10.2025
Dalgaların altında kalmadan yaşamak

Yaz boyu çarşaf gibi duran deniz, Ekim rüzgârlarıyla birlikte çalkalanmaya başladı. Bu mevsimde denize baktığımda maalesef kafamın içinde yankılanan şu cümle huzurlu düşüncelerimi darmadağın ediyor: “Ülkemiz yine çalkantılı ve zor bir dönemden geçiyor.”

Devamını Oku
21.10.2025
İçi dolu dostluklar

İçi dolu dostluklar

Devamını Oku
07.10.2025
Prezerve Deniz Savaşları

Prezerve Deniz Savaşları

Devamını Oku
23.09.2025
Ben ölmeden önce

Ben ölmeden önce

Devamını Oku
09.09.2025
Filika

Hayatımız seçimlerden oluşuyor. Bazen öyle zor iki tercih arasında sınanıyoruz ki karar vermek hiç kolay olmuyor.

Devamını Oku
26.08.2025
Süpermen'in Silivri günleri

2025 yazında sinemalarda en çok sevilip konuşulan filmlerin başında yeni “Superman” filmi var.

Devamını Oku
12.08.2025
Romantik komedilerin sonu

İktidar cephesinin, dünyanın en kanlı terör örgütüyle geldikleri son noktaya baktığımızda çoğumuzun aklına gelen ortak yorum “biz bu filmi daha önce görmüştük” oluyor.

Devamını Oku
29.07.2025
Artık ömürler uzadı şekerim

Artık ömürler uzadı şekerim

Devamını Oku
04.06.2024
İnsan açlıktan mı ölür?

İnsan açlıktan mı ölür?

Devamını Oku
21.05.2024
Yaşamanın yeni bir yolu

Yaşamanın yeni bir yolu

Devamını Oku
07.05.2024
Çocuklarımız ne okumalı?

Çocuklarımız ne okumalı?

Devamını Oku
23.04.2024
İyi şeyler birdenbire olur

İyi şeyler birdenbire olur

Devamını Oku
09.04.2024
Sırası mı şimdi?

Sırası mı şimdi?

Devamını Oku
26.03.2024
Anlıyormuş Gibi

Anlıyormuş Gibi

Devamını Oku
12.03.2024
Herkes için yaratıcılık

Herkes için yaratıcılık

Devamını Oku
27.02.2024
Yazma aşkı

Yazma aşkı

Devamını Oku
13.02.2024
Uzaya çıkmadan önce

Uzaya çıkmadan önce

Devamını Oku
30.01.2024