Tersi daha beter olurdu

06 Temmuz 2018 Cuma

Cumhuriyet’in çarşamba günkü manşeti şöyleydi:
-CHP yine içeriye döndü.
Kılıçdaroğlu ile İnce gerginliğinde, ağır toplar Altan Öymen ve Murat Karayalçın’ın araya girmesiyle durulan gerginlik, kısa sürede yeniden tırmanmıştı.
Şimdi ülkede, çoğunluğun CHP’ye bakarken “bitmez tükenmez iç çatışmalarına döndüler, bunlar birbirlerini yemekten bir türlü vazgeçemiyorlar, vazgeçemeyecekler de” dediğinden hiç şüpheniz olmasın.
Oysa son olayda CHP’de bir iç hesaplaşma olması kaçınılmazdı. Nitekim 29 Haziran günü bu köşede “ne olursa olsun, CHP’de bir genel başkanlık yarışı kaçınılmaz görünüyor, bunun aksi eşyanın tabiatına aykırıdır” deniyordu.
Daha da ileri giderek, bu kez CHP’de kaçınılmaz iç hesaplaşmanın olmamasının olmasından daha kötü bir gelişme olarak algılanabileceği de söylenebilir.
Gerçekten de son seçim sonuçları karşısında tepkisiz kalması, CHP’nin artık tepki vermeyen pörsümüş, hatta cansız bir organizmaya dönüşmüş olduğu anlamını taşırdı ki o takdirde durum bugünkünden beter olurdu.

***

Bu defa tepkinin kaçınılmaz olmasının neden kaynaklandığına gelince:
Her şeyden önce bu kez beklenti çok büyüktü, Muharrem İnce’nin kampanyası sırasında gördüğü büyük ilgi, kimi ne yazık ki aralarından birinin de ben olduğum aşırı iyimserlerde (yoksa saf mı demeliyiz) yeni bir dip dalgasının gelmekte olduğu sanısını bile oluşturmuştu.
Oysa “dip dalgası” falan olmadığı seçim gecesi belli olmuştu. Muharrem İnce’nin aldığı yankıda birçok etkenin yanı sıra, mücadelenin kendisi ile CHP arasında olduğu konusunda bir görüntü yaratmak isteyen iktidarın başarılı taktiği de rol oynamıştı.
Hangi nedenden olursa olsun, beklentinin yükseltilmesi, sonuçta gelen düş kırıklığını da daha büyüttü. Bu durumda, yaşama belirtisi gösteren bir organizmanın tepkisiz kalması beklenemezdi.
Ayrıca, bütün bunlar Deniz Baykal’ın yerine geldiğinde büyük umutlar doğuran ama sonra üst üste yenilgiler alan Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısında bir seçeneğin doğduğu, ya da doğduğunun sanıldığı bir dönemde oluyordu.
Seçenek, partisinin daha iki yıl önceki Kurultay’da adaylığını koyduğunda örgüt tarafından kabul görmeyen Muharrem İnce idi.
İki yıl önce, partinin en yüksek organı olan kurultayda seçenek olarak görülmeyen İnce, aradan geçen zamanda partisinden neredeyse on puan fazla oy toplamış, Tayyip Bey’i sarsmış bir görüntü de yaratmıştı.
İşin garibi değişim rüzgârları Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun, iktidar karşısında üst üste puanlar aldığı kendisi açısından en başarılı kampanya döneminin hemen ertesinde esmeye başlıyordu.

***

Ama değişimin çanları çaldı mı, artık soru sorulmazdı.
İşte genel başkanlık yarışını kaçınılmaz kılan bu olguydu.
Ve yarışma başladı. Başlar başlamaz da görülen ilk husus yarışın iki aday açısından da pek şık geçmediğiydi.
Kampanyanın noktalandığı seçim gecesi uzun süren sessizliğiyle kamuoyunda ilk soru işaretini oluşturan Muharrem İnce, hırsını görünüşü kurtaracak kadar bile dizginleyemeyen bir görüntü yaratırken, şimdiye kadar hiçbir olayda rastlanmadığı ölçüde sinirli olan Kemal Kılıçdaroğlu da koltuğu söz konusu olduğunda kendini kaybettiği izlenimini yarattı. Hiç değilse şimdiye kadar her şeye rağmen böyle düşünmemekte direnen kimi çevrelerde...
Öyle görünüyor ki, CHP için kaçınılmaz görünen bu yarışın iki tarafı da bundan sonra da aynı tavırlarını sürüdürürlerse, rakiplerini hırpalarlarken, kendi imajlarını daha da çok yıpratacaklardır.
Unutmayalım ki ne olduğuna değil, nasıl algılanıldığına bakılan siyasette imaj önemli etkenlerin başında gelir.
Bu arada, Türk siyasetinin sanki her şeyi tamammış gibi, onda bir de şıklık aramaya kalkmanın onulmaz bir saflık olduğunu da itiraf etmeliyim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları