Gergedanlaşmanın sonuçları

08 Ocak 2019 Salı

50’li yıllarda Beyoğlu’ndaki Franguli dükkânı soyulduğu zaman ya da Sarıyerli Sevim kaçırıldığında bir yıl sadece bu iki olay konuşulurdu. Bugün öğrenciler hocalarına, hastalar doktorlarına, erkekler karılarına, otobüs yolcuları şoföre ve diğer yolculara, sürücüler yolda birbirlerine vahşi bir biçimde hemen her gün saldırıyorlar, bir yılda 400’ün üzerinde kadın vahşice katlediliyor.
Geldiğimiz toplumsal şizofreninin nedenlerini görüp çözümler üretmezsek bu güzelim ülkeyi cehenneme çevirmiş oluruz. Herkesin aynaya bakıp kendisiyle yüzleşmesi gerekiyor, başta siyasiler olmak üzere:
-Yaratılan hukuk dışı ortamın etkileri nelerdir? Bireyler ve “grupların” kendi çıkarlarını, “kamusal otoriteden aramak yerine” şahsen ve güç kullanarak gerçekleştirme hastalığına yakalanmaları mı?
-Siyaset yapan insanların, hukuk dışı şiddet yöntemlerini kullanarak amaçlarına ulaşmak istemeleri mi?
-Günlük yaşam tarzında ve eğitimde dinciliğe dayalı bir düzeni hedef alan uygulamalarla, topluma verilen yanlış ve çağdışı mesajlar mı?
-Kadın-erkek “eşitsizliğini” öne çıkaran beyanlar ve uygulamalar mı?
-Anadolu’nun geleneksel hoşgörülü kültür, yaşam tarzı ve inanç anlayışını reddederek “demokrasi dışı, Arap ülkelerine özenen ideolojik dayatmalar” mı?
-Laikliğe ve Türkiye’yi birleştiren Atatürk devrimlerine karşı çıkarak çağdışı ve anti-demokratik düzensizliğe özenen yaklaşımlar mı?
-FETÖ’cüleri aratmayacak bir biçimde, ülkemizin kutuplaştırılmasından medet uman siyasal yaklaşımlar mı?
 
Kopya ve ‘liyakatsizlik’...
İngiltere’de üniversite sınavında bir öğrenci sınıfta kopya çekmeye yeltenirse, önce arkadaşlarından tepki görür, haksız rekabete yol açtığı için... Az gelişmiş toplumlarda ise bu bir marifet sayılır ve hukuk öğrencisinin hocasını vahşi bir biçimde öldürmesinin gerekçesi haline dönüşür.
Toplumda “liyakatsiz atamalar” yaygınlaşmışsa bu hastalık öğrenciye de bir virüs gibi bulaşır. 1933’te Hitler Almanya’sından Atatürk Türkiye’sine kaçarak sığınan Prof. Fritz Neumark, 1983’te Almanya’da buluştuğumuzda şöyle demişti: “Yakın arkadaşlarımın Hitler’e yakınlaşmaya başladığını gördüm: onlara benzememek için Türkiye’ye sığındım.”(*)
Prof. Neumark, arkadaşları gibi “gergedanlaşmaktan korktuğu için” Türkiye’ye kaçmıştı. Ancak ne yazık ki bugün de en iyi eğitim görmüş öğrencilerimiz, hatta bilim insanlarımız Türkiye’den ayrılıyorlar. Son yıllarda onlara, ünlü iş insanlarımız da katılmaya başladılar, Türkiye’yi terk ediyorlar.
Siyasetteki kutuplaşmalar ve şiddet ortamı ne yazık ki sokaktaki insanımıza ve kurumlarımıza da yansıyor. Bilimdışı konuşmaya başlayan kimi “bilim insanlarımızdan” kadın-erkek ilişkilerine, öğrenci-hoca, hasta-doktor kavga ve şiddetine kadar yaygınlaşan bir süreç yaşıyoruz.
 
Ve Taksim’in başına gelenler...
Eskiden Taksim Meydanı’nda bizim kendi insanımız, bütünlüğümüzün simgesi olarak coşku ile şarkılar eşliğinde yeni yıla girerdi. Taksim bütünleşmenin, neşenin, coşkunun, mutluluğun, özgürlüğün bir simgesi olurdu.
Tarihe damgasını vurmuş Cumhuriyet Anıtı ve ünlü İş Bankası saatine, AKM’sinden yeşil ağaçlarına kadar Cumhuriyetin bir sembolü idi. Son yılbaşında kırmızı-beyaz şanlı bayrağımız yerine kimi Arapların yeşil bayraklarının işgali içimi sızlattı.
Evet, nereden nereye geldik, bu çöküşü tersine çevirmek zorundayız.
(*) Gergedanlaşmak, Der Yayınları, 2018

***

12 Ocak Cumartesi saat 15’te Kadıköy’deki Haldun Taner Kültür Evi’ndeki sohbette buluşmak üzere...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları