Leyla Tavşanoğlu

Atatürk’süz çağdaşlık hayal

02 Kasım 2014 Pazar

ABD’deki Yahudi kuruluşu AJC’nin Uluslararası Koordinatörü Isaacson’dan önemli mesajlar:

Göründüğü kadarıyla Türkiye’de Atatürk ilke ve devrimlerinden geriye gidilmesi eğilimi var. Bu çok ciddi bir endişe kaynağı. Türkiye Atatürk ilke ve devrimlerinden vazgeçerse başka bir çağa düşer. 

Türkiye’nin başka bir çağa düşmesi gelecek kuşaklar, dış bağlantılar açısından çok ciddi kaygılar yaratıyor. İç siyaset kazanımları için sanal dış düşmanlar yaratmak da imajınıza yarar sağlamıyor. 

 

Amerikan Yahudi Komitesi (AJC) Uluslararası Koordinatörü Jason Isaacson Türkiye’de AKP hükümetiyle birlikte Atatürk devrimlerinden geriye gidilmesi eğilimlerinin endişe uyandırdığını söylüyor, “Bölgede sorunları birebir yaşayan Türkiye, Atatürk ilke ve devrimlerinden de vazgeçerse başka bir çağa düşer” diyor. ABD’yle Türkiye arasındaki ilişkilerin giderek gerginleştiğine dikkat çeken Isaacson, Gülen’in Türkiye’ye iadesi için hiçbir neden olmadığını savunarak Beyaz Saray’ın bunun açık sinyallerini verdiğine de dikkat çekiyor.
- Sizce ABD yönetiminin AKP hükümetine bakışını değiştiren, daha doğrusu gözünü açan ne oldu?
J.I.- Pek çok olay üst üste geldi. Örneğin basın ve medyaya yapılan baskılar, AKP hükümetinin muhalefeti susturmak için kendi havuz medyasını oluşturması, İran başta olmak üzere uyguladığı güvenilmez politikalar, Gezi göstericilerine yapılan polis saldırıları, son olarak da Suriye savaşı ve IŞİD’i himaye eden tutum.
Gelecek ay İran’la nükleer silah müzakerelerinde sona gelinecek. Orada büyük olasılıkla ABD’nin İran’a çok ciddi yaptırımlar uygulanması da gündeme gelecek. İran’la nükleer silahların üretimini durdurması konusunda uzlaşmaya varılmazsa o zaman Türkiye de ABD’nin oluşturduğu koalisyona katılması için baskı altında kalacaktır. Önümüzdeki birkaç ay Türkiye için sınav dönemi olacak.
Türkiye’nin IŞİD’e karşı mücadeleye katılması gereklidir. Türkiye’de kritik bir konu olan IŞİD’e para, silah, hatta savaşçı akışının kesilmesi zorunludur. Bu da başka bir sınav olacaktır. Türk sınırı bugün bir transit geçiş yolu durumunda. Bu da uluslararası camiada büyük kaygı yaratıyor.
Ülkenizde bir de demokrasi sorunu var. Hükümet hukuk devletinden, işleyen bir demokrasiden mi yana yoksa göstermelik bir demokrasi mi istiyor? Bu ülkenin potansiyelini ve stratejik önemini bilen Türkiye’nin dostları bölgedeki terör örgütlerinin desteklenmesinden ciddi kaygılar duyuyor. Şu anda bölgede barış ve istikrarı sağlamak amacıyla Türkiye ve komşu ülkelerin çıkarına en iyi hizmet edecek güvenlik önlemlerini almak gittikçe önem kazanıyor.
- Washington ve Ankara arasındaki ikili ilişkilerin geleceğini nasıl görüyorsunuz bu zorlu meselelerin ışığında?
J.I.- ABD’nin her zaman Türkiye’de çok önemli çıkarları olmaya devam edecektir. Türkiye’nin NATO’ya olan taahhüdünün bozulmayacağını umuyorum. Bu stratejik konular nedeniyle ikili ilişkiler her zaman güçlü olmuştur.
Bunun altını doldurmak için de karşılıklı ortak değerler, ortak vizyonlar olmalıdır. Ama gördüğüm kadarıyla Türkiye’de Atatürk ilke ve devrimlerinden geriye gidilmesi eğilimi var. Bu da çok ciddi bir endişe kaynağı. Bölgede bütün bu sorunları birebir yaşayan Türkiye Atatürk ilke ve devrimlerinden de vazgeçerse başka bir çağa düşer. Bunu açıkça görmeliyiz.
Türkiye’nin başka bir çağa düşmesi tehlikesi beni gelecek kuşaklar, birebir insani ilişkiler ve dış dünyayla olan bağlantıları konusunda ciddi olarak kaygılandırıyor. Ayrıca iç politika kazanımları için sanal dış düşmanlar yaratmak, komplo teorileri üretmek Türkiye’nin imajı için hiç de iyi değil.
Hiç kuşkusuz iki ülke arasında devletten devlete, ordudan orduya ilişkiler güçlü olarak sürecektir. Ama insani ilişkilerde eskisi gibi aynı yakınlık devam eder mi? O şüphelidir.

Erdoğan istedi diye Gülen iade edilmez 
ABD yönetimi çok önem verdiği dinler arası diyalog için kendine yeni ortaklar
arıyor. Gülen cemaati de dinler arası diyalog çerçevesinde güvenilir bir ortaktır.


- Sizler AKP ve Erdoğan’ı şimdi eleştiriyorsunuz ama partinin iktidara geldiği ilk yıllarda çok desteklemiştiniz. Hatta ADL adlı Yahudi kuruluşu Erdoğan’a başbakanlığının ilk döneminde en yüksek Yahudi nişanını vermişti. Ama birkaç ay önce Yahudi aleyhtarlığı söylemleri nedeniyle Yahudi kuruluşlarının tepkisine hedef olduğunda da “'41lsınlar verdikleri nişanı başlarına çalsınlar” mealinde sözler söylemesini nasıl karşıladınız?
J.I.- Tek bir Yahudi kuruluşunun verdiği madalyanın önemini abartmamak gerekir diye düşünüyorum. O zaman Türkiye’de önemli gelişmeler olmuş, siyasal İslam kökleri olan yeni bir siyasi parti iktidara gelmişti. Erdoğan seçilir seçilmez bizlere her zaman azınlık cemaatlerine hoşgörü, sempati duyduklarını ve duyacaklarını söylemişti.
Bizim için önemli olan Türkiye’nin yüzyıllardır bir parçası olan bu küçük Yahudi cemaatinin ülkede saygı görmesi ve güvenilir olmasıydı. Bütün dünyada pek çok kişi bunun böyle olacağını umuyordu. Gerçekten de cemaatin mülk hakları korundu. Cemaat insanları saygı gördü. Ama her nedense Türkiye’yi dünyada zor durumda bırakmak amacıyla komplolar üretmekle, bu kötü güçlerin Türkiye’nin fenalığını isteyen Yahudiler olarak suçlanırsanız o zaman da azınlık cemaatleri ciddi biçimde kaygılanır. Bu sözler hükümetin en yetkili ağzı tarafından telaffuz edilmiştir. Bu zehirli sözler kabul edilebilir değildir. Bunu yaptığınız zaman gelecek kuşakları bu azınlık cemaati aleyhinde kışkırtırsınız. Böyle tehlikeli bir oyun oynanmamalıdır.
- Ama Erdoğan’ın hedefi sadece Yanudi cemaati değil ki. Bir konuşmasında, “Affedersiniz, bana Ermeni de dediler” demedi mi?
J.I.- Önemli etnik farklılıkları barındıran bir ülke liderinin bu tür sözler söylemesi doğrusu garip. Hiç kuşkusuz eğitimli, ilerici Türkiye nüfusunun düşünceleri çok farklı. Türkiye ve Türkler çağdaş dünyanın bir parçasıdır ve bunu hak ediyor.
Bu bölgede kardeş bir demokrasiye (İsrail) karşı sürekli pompalanan düşmanlık duyguları, komplo bezirgânlığı çok tehlikelidir ve Türkiye’nin çıkarlarına hiçbir şekilde hizmet etmez. Türkiye ve İsrail artık bir uzlaşmaya varmalıdır. Ama bunun için de top Türkiye’nin sahasındadır. Bir zamanlar Türkiye bölge ülkelerine son derece iyi işleyen bir demokrasi olarak model gösterilirdi.
Ama ne yazık ki bu model, otokrat eğilimler, iç politika kaygıları nedeniyle başarısızlığa uğradı. Gerçek demokrasiden uzaklaşıldı. O kadar insanı hapse atarak, beğenmediğiniz işyerlerinin mal varlıklarına el koymaya çalışarak, ülkede olan bütün olumsuzlukları dış güçlere yükleyerek demokrasi olunmaz.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan New York’ta Amerikan Yahudi Kongresi heyetiyle görüşecekti. Ancak görüşme son anda iptal edildi. Sizce görüşmenin iptal edilmesinin nedeni neydi?
J.I.- Küçük bir grup olan Amerikan Yahudi Kongresi bizim ABD’deki Yahudi cemaatinin pek çok kuruluşundan birisidir. Kendilerinin böyle bir görüşme talebinde bulunması ya da bulunmaması bizleri bağlamaz. Örneğin benim kuruluşum olan Amerikan Yahudi Komitesi 1906’da kurulmuş, ABD ve başka ülkelerde dokuz büroya sahip, yıllık bütçesi 40 milyon dolar ve 260 personeli olan uluslararası ilişkilerde çalışan, çok etkili bir örgüt. Biz Erdoğan ve heyetiyle böyle bir görüşme talep etmedik.

Toplumu kutuplaştırıcı, kötücül söylemler zarar veriyor
- Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle 17 ve 25 Aralık skandallarından sonra ters düştüğü eski koalisyon ortağı Gülen cemaatinin lideri Fethullah Gülen’in ABD tarafından Türkiye’ye iadesini ısrarla istiyor. Bu arada basından öğrendiğime göre Kurban Bayramı’nda Beyaz Saray’da başta Müslüman din adamları olmak üzere dinler arası diyalog çerçevesinde çeşitli dinlere mensup liderlere verilen öğle yemeğinin sponsoru Gülen Cemaati’nin bir organı olan Rumi Grup’muş. Beyaz Saray böyle bir sponsorluğu kabul ederek acaba Erdoğan’a bir mesaj mı vermek istedi?
J.I.- Beyaz Saray’ın bitişiğindeki Eisenhower Binası’nda verilen o yemek bana göre o kuruluşun gündemiyle bir işbirliği olduğunun sinyalini verdi. Bu hoşgörü ve dinler arası diyalog projesinin desteklendiği imajını vermektedir.

ABD yönetimi için dinler arası diyalog ve dinler arası işbirliği çok önemlidir. Bu yemek aynı zamanda Ankara’nın, uzun yıllardır Pennsylvania’da oturan Fethullah Gülen’in iadesi talebine de bir cevaptır diye düşünüyorum. Ayrıca şunu da eklemem gerekir ki ABD hükümeti dinler arası diyalog için kendine yeni ortaklar arıyor. Sözünü ettiğimiz bu grup da dinler arası diyalog çerçevesinde güvenilir bir ortaktır.
Osmanlı döneminden beri Türkiye dinler arası birlikte yaşama modeli olarak gösterilmiştir. Dolayısıyla hoşgörü ve barış içinde birlikte yaşama modeli olmaya devam etmelidir. O nedenle özellikle son aylarda söylenen kötücül, toplumu kutuplaştırıcı, kimi grupları aşağılayan, belli grupları uluslararası komplonun parçaları olarak niteleyen sözler insanların içini acıtmıştır. Bu tür söylemler Türkiye’nin tarihinin gerçeklerini ve çekirdek değerlerini yerle bir ediyor.

Ermeni tasarısı Yahudilerin ilgi alanında değil 
- 2015 sözde Ermeni soykırımının 100. yıldönümü. Çeşitli Ermeni kuruluşları Türkiye aleyhinde çok ağır kampanyalar hazırlarken ABD Kongresi’nde de Ermeni soykırımı tasarısı bu kez çok daha güçlü biçimde gündeme gelecek. Geçmiş yıllarda bu tasarının Kongre’den geçmemesi için Türkiye’nin yanında lobi faaliyetleri yürüten Yahudi kuruluşları son birkaç yıldır bu işe karışmak istemiyor. Anladığım kadarıyla da 2015’teki oylamayla hiç ilgilenmeyecekler. Bu doğru mu?
J.I.- Ben sadece kendi kuruluşum olan AJC için konuşabilirim. Ayrıca ABD’deki Yahudi kuruluşlarının hiçbiri aynı şekilde hareket etmez.
Biz AJC olarak yıllardır bu konuda hiçbir çalışma yapmadık. Tabii ki bir dönem Ermeni soykırım tasarısının geçmemesi konusunda daha aktiftik. Ama bu artık bitti. Biz bir başka lobiye karşı artık lobi yapmıyoruz. Bunun yerine ABD Kongresi üyeleriyle konuşuyoruz. Bu yıl, o dönemin, o trajedinin 99. yıldönümüyle ilgili bir basın bildirisi yayımladık ve geçmişteki tutumumuzun aksine bu kez yazılı olarak soykırımdan söz ettik. Bunu yapmamızın amacı yeni bir kampanya başlatacağımızın, konuyu gündemimizin önemli bir yerine oturtacağımızın işaretini vermek değil, başka ülkelerin yaptığı gibi geçmişi geride bırakıp ileriye bakılmasını sağlamak, tarihin rehinesi haline gelmemek, insanların acıları ve çektiklerini anladığımızı duyurmaktı. Sakın, bir olay oldu, birileri düğmeye bastı da böyle oldu sanılmasın. Tabii ki her zaman insanların duygu ve düşünceleri, olaylara bakış açıları değişir. Özellikle de ABD’deki benim toplumumda böyle oldu.
- Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nde üretilen petrolün merkezi Irak hükümeti bir yana itilerek Türkiye üzerinden İsrail’e satılmasına ne diyorsunuz?
J.I.- İki ülke arasında birtakım siyasi anlaşmazlıklar ve sürtüşmeler olmasına karşın sonuçta Türkiye’yle İsrail iki komşu ülke. Hâlâ ticari, sivil toplum, akademik hatta askeri ilişkiler sürüyor. Bir de Türkiye, Doğu Akdeniz’de bir enerji dağıtım merkezi olma potansiyeline sahip. Ayrıca unutmayalım ki İsrail’in yarım yüzyıldan fazladır Irak’la diplomatik ilişkileri yok.

PORTRE 
JASON ISAACSON 
New York doğumlu. Vassar College’dan 1975’te siyaset bilimi ve İngilizce dili konularında lisansüstü derecesini aldı. Bir dönem Demokrat Senatör Christopher Dodd’un özel kalem müdürlüğünü yürüttü. Dodd’un Ortadoğu, Doğu Avrupa ve Latin Amerika’yla ilgili danışmanlığını yaptı. 1991’de ABD’nin en etkili Yahudi düşünce kuruluşlarından American Jewish Committee’ye (AJC) katıldı. 1991-92 arası Madrid, Moskova ve Washington’da düzenlenen Ortadoğu barış görüşmelerinde yer aldı. 1993’te Viyana’daki İnsan Hakları Konferansı’nda AJC’yi temsil etti. Ortadoğu’yla ilgili pek çok uluslararası konferansa AJC temsilcisi olarak katıldı. Şimdiki görevi AJC’nin ABD Yönetimi’yle İlişkileri ve Uluslararası İlişkiler Koordinatörlüğü. Fransa Kültür ve İletişim Bakanlığı ile Fas Kralı Altıncı Muhammed’den aldığı iki önemli nişanın sahibi.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları