Demokrasilerde Kültür Mirası ‘Saray’ Olamaz...

04 Aralık 2014 Perşembe

Kuşkusuz demokrasinin işleyişi ne kadar çarpıtılır, hukuk devleti düzeni yara alırsa alsın, kamu bütçesinden, bizim vergilerimizle yapılmış konutun mülkiyeti kamuya aittir... Yani Cumhurbaşkanı’nın dün yaptığı açıklamadaki sözleri yüreğimize su serpmiyor...
“Burası Tayyip Erdoğan’ın sarayı değil. Burası Türk milletinin sarayıdır. Bu saray sadece Türk milletinin kendi imkânlarıyla inşa edilmiş bir saraydır” açıklaması, çocuklarına miras kalmayacağı kuşkusu gündemde olsaydı bir anlam taşıyabilirdi. Kamuoyunda kimseler adı “Ak Saray olarak ilan edilmiş”, Atatürk’ün orman çiftliği yok edilerek ortaya çıkarılan dev beton yapılaşmanın tartışmalarında mülkiyeti sorgulamaya kalkışmadı ki... Devlet bütçesinden dudak uçuklatacak boyutta harcamalarla ortaya çıkarılan beton yapının, gereksiz büyüklükte, gereksiz lüks harcamalarla bir o kadar da lüks, görgüsüz süslemelerle.. Cumhuriyetin değerlerine ihanetin, bu ülkenin geleceğine kültürel geri bakışın da simgesi olarak ortaya çıkarılmasına isyan edildi...
Eleştirilerin odağında ise öncelikle Cumhuriyetin, Kurtuluş Savaşı destanının yazılması üzerine, devrimlerle kuruluşun gerçekleştirilmesinde, simge değerler içinde yerini almış, Atatürk’ün alın teriyle katkıda bulunduğu, çağdaş tarımı köylere taşıma amaçlı örnek çiftliğin, Anadolu bozkırında yeşili, tarımı yaratmanın simgesi, sit alanı, Türkiye Cumhuriyeti adına özenle korunması zorunlu değerin açıklanması yapılamayacak yıkıcı duygularla yok edilmesi var... Türkiye Cumhuriyeti için değil sadece, demokratik hukuk devleti düzeninin asgari kuralları ile geçerli sayılabilmesinin olmazsa olmazı, hukuk devleti düzeni, birden çok yargı kararının yoka sayılması ise doğrudan suç eylemi... Ki İktidarları icraatları ile 12 yıldır bu türden suçları hep işliyorlar...
Yasama - yürütme - yargı bağımsızlığını ayaklar altına alan yöntemlerle, Meclis çoğunluğunu, talimatla neye kaldırıldığı bile bilinmeyen parmakların çoğunluk sayısı, onay makamı olarak işletilen Cumhurbaşkanlığı onaylamalarıyla, hak-hukuk çiğneyen sayısız parti dayatması yasaların çıkarması ile de yetinmiyorlar. Demokrasi çarklarının işleyişi, ilkeleri, İktidarlarının icraat yetkileriyle çelişen, kamu kurumlarının ele geçirilişinde sınır tanımazlıklarda tırmanış öylesine sınırsız ki... 12 yıllık icraatların bütününde gücün tek el, tek merkezde toplanmasında sınır tanımazlık o boyutlara vardırıldı ki... Yandaşların kayrıldığı ihaleler yasalarını günün ayarlamasına, ihaleye göre bile değiştirilebilmesinde kaç yasa çıkmış, yazboz tahtası oluşmuş, cevabını vermeleri zor...

***

Bir ülkenin geleceğinde en yaşamsal, gelecek kuşakları bağlayan eğitim yasaları “dindar ve kindar, şimdilerdeki açıklamalarda yer alan dayatmalarla; tek tip, tek inanç, tek kültür -sanat, yaşam biçiminin, akıl ve bilim, özgür kimlikten, araştırmacılıktan, sorgulamadan kopuk, biat gençliğinin yaratılabilmesi..” yolunda, eğitim sistemi tümden yazboz tahtası. Kendi çıkardıkları yaşamın her alanına yönelik en yaşamsal yasalar bile durmadan değiştiriliyor. Cemaatle yandaşlık paylaşımında çok işe yarayan özel yargı, yollar ayrılınca tasfiyesi zorunlu paralel örgütlenme olunca yargıya iktidar eliyle müdahale yöntemleri baştan sona değişiyor. Eğitimde baş tacı edilen, çok işe yarayan imam hatip, ılımlı İslam kimlikli gençlik projesi tehdit olunca, eğitim kurumlarının tümden, dershanelerden başlayarak öğretim, eğitim kadroları ile toptan tasfiyesi seferberliği söz konusu oluyor...
Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Ödülleri dağıtım töreninde Erdoğan’ın konuşmasındaki Saray üzerinden açıklamalarına dönersek... “Biz büyük bir devlet olmanın gayreti içindeyiz... İstanbul’da bir Dolmabahçe, bir Topkapı Sarayımız var.. hâlâ övünürüz... Bizden sonra gelen nesillere acaba bizden öncekiler bize ne bıraktı diye sorduklarında ortaya koyduğumuz bir eser var mı? Buna bakın övünün” dedi.
Dünyanın emperyal güç odağı ABD’de, başkanlar kuruluş süreçlerinden, değerlerinden miras kalmış tarihi binada oturmayı sürdürmekle kalmıyor, orada yaptıkları özel harcamaların tümünün hesabını maaşlarından kesintiyle ödüyorlar... “Buna bakın övünün” dedikleri bina sadece ABD değil, Batı’nın demokratik tüm ülkelerinin medyasında abartılı gösterişi, lüks harcama, büyüklük, süslemeleriyle “şatafat, gösteriş, görgüsüzlük örneği” diye alay konusu ediliyor. Nasıl Türkiye Cumhuriyeti’nin nereden yönetildiğinin, “bu duruşuyla doğru cevabı” olabilir?
Sömürge ülkelerinde emperyal güç ve kültürün etkinliğinin sürdürülebilmesi adına hâlâ rejimi monarşi olarak korunan İngiltere’de “Majesteleri” yaptıkları harcamaların kuruş kuruş hesabını veriyorlar... Başbakanlık konutu, geleneksel İngiliz demokrasi kültürünün, halkın vergileri ile yapılan harcamalardaki titizliğinin aynası... Aksi, demokrasi kültürü, hesap sorulabilirlikle çatışma, siyasi bedel ödeme olur. Demokrasi ile yönetilen her ülkeden, bize göre küçücük her lüks harcamanın bedelini ödeyen siyasilerin haberleri geiyor... Bizimki ne? Günümüzde diktatörlüklerin bile böylesi hesapsız güç kullanma, harcama lüksleri yok, yanlarına kâr kalamaz...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bugün 23 Nisan... 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları