Özgür Mumcu

En Az Üç Bakan

27 Aralık 2014 Cumartesi

Cumhurbaşkanı katıldığı nikâhlarda yeni evli çiftleri çocuk yapmaya teşvik etmeyi seviyor. Bizden biri. Her ailede “hadi çocuk ne zaman” diyen birileri bulunur. Erdoğan da o birisi. Artık hepimiz en az üç çocuk yapmamız gerektiğini biliyoruz.
Erdoğan’ı memleketi Batı’dan uzaklaştırmakla suçlayanlar ne kadar haksız. İtalya’da 1926’da kürtaja verilen cezalar artırılmış ve doğum kontrolüne ilişkin yayınlar yasaklanmıştı. Kürtaj ve doğum kontrolü de devlete karşı işlenen suç sayılmıştı. Bizde ise Erdoğan doğum kontrolünü vatana ihanet sayıyor.
AKP’nin rahleyi tedrisinden geçen siyasetçilerin jinekoloji ve doğum konusunda ısrarlı bir merakı var. Batı’da aşırı sağcı komplo teorisyenleri de dünyayı yöneten BARONLARIN doğum kontrolü ile insan nüfusunu azaltmayı planladığını yazıp çizmekte. AKP, Batı’yı aşırı sağından yakaladı. Muasır medeniyetse muasır medeniyet.
Maden kazalarında 19. yüzyıl örnek alınıyordu. Diğer konularda 1920’lerin faşist İtalya’sına benzer bir tavır geliştirmek pek olumlu. En azından takvimde ileriye doğru bir gidişat var. Belli mi olur böyle böyle 1950’lere bile varmak mümkün. Hakikaten heyecan verici.
AKP’nin aile planlamasına ayrı bir merakı var. 2011 seçimlerinden önce Erdoğan, partisinin temiz siyaset sözü verdiğini ve bazı bakanların milletvekili adayı yapılmadıysa bunun “nedenleri” olduğunu söylemişti.
Kılıçdaroğlu bu mevzuyu o vakitler gündeme getirdiğinde eski bakanlardan Kürşad Tüzmen şu fantastik demeci vermişti:
“Ben insanın karşısına havadan gelebilirim, uçakla veya paraşütle. Karadan gelebilirim, motosikletle veya arabayla. Denizden gelebilirim sualtı kıyafetimle. Kaçacak yer yok. Biz adamı ana rahmine kadar kovalarız sırasında tamam mı? Bu kadar.”
Bereket o polemik kimse kimseyi bir yere kovalamadan sona erdi. Sayın Tüzmen paraşütle atlayıp, sualtı kıyafetiyle sahillere çıkarma yapıp Kılıçdaroğlu’nu aradı mı orası meçhul. Ardından gelen 17-25 Aralık hikâyesiyle de bu olanlar unutuldu gitti.
Şimdi yolsuzluk soruşturmaları hakkında takipsizlik kararı var. Takip etmek mümkün değil. El konulan paralar faiziyle iade edildi bile.
Yolsuzluk iddialarına adı karışan bakanların Yüce Divan’a gidip gitmeyeceği belirsiz. Kulislere bakılırsa Erdoğan ile Davutoğlu arasında bu hususta bir anlaşmazlık var.
Cumhurbaşkanı “dik durup eğilmemek”ten yana. Başbakan o kadar “yolsuzluk yapanın kolunu keserim” diye racon kestim bari kendi arzularıyla Yüce Divan’a gitsinler demekte. Tabii Cumhurbaşkanı’nın “ben racon kesmem, kafa keserim” diye gözdağı vermesi de imkân dahilinde.
Şunu bilmek gerek. Erdoğan’ın bütün söyledikleri kendi içinde tutarlı bir anlam âlemi yaratıyor. Bir konuda söyledikleri bambaşka bir konuda da geçerli. Mesela düğünlerde yeni evlilere ne diyor hatırlayalım:
“Bir olur garip olur, iki olur rakip olur, üç olur denge olur, dört olur bereket olur, gerisi Allah kerim.”
Sayın Davutoğlu’na bu formülü Yüce Divan’a gönderilmesini istediği bakanlar için kullanmasını tavsiye ederim. Neticede onlar da AKP’nin çocuğu sayılır. Erdoğan’a dört bakanın da yargılanması için bu formülü örnek verirse merhametli bir baba olan beyefendi kendisine hak verecektir.
Şimdi bu dört bakandan birini ikisini göstermelik olarak Yüce Divan’a yollamak olmaz. “Bir olur garip olur, aman Allah muhafaza iki olur rakip olur.”
Sonra geride kalanlara kinlenirler de pişman olacakları şeyler söylerler. O sebeple “üç olur denge olur, dört olur bereket olur.”
Gerisi ise elbette Allah kerim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları