Fransa yabancı düşmanı, aşırı milliyetçi, faşizan sağın bir veya birkaç bölgeyi yönettiği bir ülke olma utancından son anda kurtuldu. Milli Cephe’nin (MC) listeleri on üç bölgenin hiçbirinde ikinci turu önde bitiremedi. Dolayısıyla iki hatta üç bölgeyi yönetmesi beklenen Marine Le Pen’in partisinin eli böğründe kaldı. Kaldı ama herkesin aklında “şimdilik mi” sorusu var.
Aşırı sağ partinin ikinci turda göreli başarısız olmasını iki etmen sağladı: On puan artıp yüzde 60’a varan katılım ve Sosyalist Partisi’nin iki büyük bölgede seçimlerden sağ aday lehine çekilmesi. Sağ ve aşırı sağın yarıştığı bu iki bölgede, Marine Le Pen oyların yüzde 42’sini, kuzini Marion Le Pen de yüzde 45’ini aldı. Bu bölge parlamentolarında muhalefet sadece MC’den oluşacak!
Sol seçmenlerin, MC’ye karşı cumhuriyetçi ittifak refleksi sağ partilere oy veren seçmenlerden çok daha güçlü olduğu bir daha görüldü. Sarkozy’nin Cumhuriyetçiler Partisi sol lehine hiçbir bölgede seçimlerden çekilmedi. İkinci tur sonuçları, sağ parti seçmenlerinin yarıya yakınının MC ve sol arasında tercih yapmak gerekse, MC’yi tercih edeceğini gösteriyor. Bu oran solda çok düşük.
Marine Le Pen, pazar gecesi yaptığı konuşmada, partisinin Fransa’da siyasal alanda gündemi belirleyen güç olduğunu gösterdi ve hemen 2017’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyasını başlattı. Fransa’da sağ ve solun iktidar ortağı olduklarının tamamen ortaya çıktığını, rejimin can çekişmekte olduğunu, seçmenleri “çocuk yerine koyarak, tehdit ve manipüle ederek”, bu sistemin halkın sırtından kazanmaya devam ettiğini iddia etti. “Halkın özgürleşmesi için bu bedelin ödenmesi gerektiğini”, artık MC’nin seçmenlere benzeyen seçilmişleriyle gerçek ana muhalefet partisi olduğunu söyledi. En önemlisi, cumhurbaşkanlığı seçimleri perspektifinde artık sol ve sağ ayrımının bittiğini, siyasal ayrımın “küreselcilerle yurtseverler arasında” olduğunu ilan etmesiydi. Le Pen, küreselcileri, kabaca, “AB yandaşı, çokkültürlülük savunucusu, milli değerleri küçümseyen elitler ve onların işlerini gören, sistemi yürüten, halkı sömüren siyasetçiler” olarak tarif ediyor. Belli ki cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyası boyunca bu temayı işleyecek.
Kuzini Marion Le Pen’in de, “Cumhuriyet değerleri adına demokrasiyi baltaladılar” deyip konuşmasını işgal altındaki bir ülkede direniş çağrısı yaparcasına bitirmesi anlamlıydı.
Pazar akşamı Fransa siyasal alanında bir büyük fay hattı iyice ortaya çıktı. MC sözcüleri sistem partilerinin aralarında anlaşıp, demokrasinin katledilişinden dem vurup, konuşmalarını “Yaşasın millet, yaşasın Fransa” diye bitirirken sosyalist Başbakan Walls ise, herkesi koruması altına alan Cumhuriyet ve ortaklığın temeli olarak laikliğe vurgu yapıyor, “Yaşasın Cumhuriyet, yaşasın Fransa” diye konuşmasını bitiriyordu. MC demokrasinin, elbette “milli ve yerli” olanını savunuyor. Ama ikisi örtüşür biçimde küreselci/yurtsever, demokrasi/cumhuriyet ayrımları etrafında oluşturulan siyasal alanı kutuplaştırma taktiğini etkisiz kılmak için, iktisadi krize neoliberal yöntemlerle yanıt vermekte bugüne kadar ısrar eden sosyalistlerin ya da sağ ittifakın radikal bir politika değişikliği yapabilecekleri konusunda ne yazık ki pek umut ışığı yok.
Fransa bugün bölge seçimlerinde ikinci turda oyların yüzde 30’unu almış, bölge parlamentolarında üye sayısını 118’den 358’e çıkarmış MC gibi bir partinin artık her yerde var olduğu bir ülke. Marine Le Pen, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, bu seçmen tabanıyla ikinci tura kalma şansını daha da arttırmış durumda. Babası 2002 cumhurbaşkanlığı seçimi ilk turunda 6.4 milyon oy alıp ikinci tura kalmış ve sosyalist adayı yarış dışı bırakmıştı. Kızı şimdi 6.8 milyon oy aldı. Bu durum solun cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci tura kalmama ihtimalini artırıyor. Çünkü MC gibi, sağ da artık neredeyse tek blok oluşturmuş durumda. Sol ise, birinci tura üç, dört ayrı listede girip, sonra ikinci turda toparlanma alışkanlığını koruyor. O zaman da ikinci tura sağ ve aşırı sağ adayların kaldığı 2002 tecrübesinin 2017’de tekrarlanması hemen hemen kesinleşiyor.
Evet, Fransa pazar günü uçurumun kenarından döndü. Ama bir ayağı boşlukta durmaya devam ediyor.
Fransa uçurumun kenarında durdu
Yazarın Son Yazıları
Hınç politikaları ve nihilizm
Bir otokrat prototipi
Kayırma ekonomisinin bedeli
Üzerine suç atmanın dayanılmaz hafifliği
Trump ve yeni otoriterizm
Büyük kriz gözüktü
İş Allah’a kalınca....
Anti-konformist gericilik ve yavaşlayan küreselleşme
Yeni-patrimonyalizm üzerine
Liberalizmden doğan otoriter kapitalizm
Erdoğanizm Türkiyesi
Post-komünist otoriter kapitalizm
Otoriter kapitalizmin geleceği
Kindar nesil böyle yetiştirilir
Durum budur…
Yarın ve ötesi
Paçalardan akan ne?
Kibrin otokrat hali
Siyasette yalan ve yanlış
Tayyip Erdoğan pişman mıdır?
Gazeteci istihbaratçıyla işbirliği yapınca...
Dindaş/ırktaş demokrasisi
Cumhurbaşkanı koruması PÖH’e teslim
Üfürükçü hoca analizleriyle ekonomiyi yönetmek
HDP’nin alacağı oyun önemi
AB Sayıştayı’ndan YİP uyarısı
Enkaza işaret etmek yeterli değil
Diktatörler seçimle gider mi?
HDP kilit parti olabilir
Seçim öncesi 1 Mayıs
Uzatmalı iktidar Ermenistan’da beş gün sürdü
Ahlak düşkünlüğü siyaseti ve huzur ihtiyacı
Başkanlığı bir türlü bırakamayanlar
Trump’ın kuyruğundaki Macron
Fransa’da yeniden laiklik tartışması
Satranççıya karşı tavlacı
Seçimli tek adam olmanın bazı zorlukları
Sessiz devrimden kültürel karşıdevrime
Macron SDG’ye hangi vaatte bulundu?
Irkçılığı besleyen yalan haberler