Türkiye Cumhuriyeti’nin içine düşürüldüğü vahim durum

05 Ocak 2016 Salı

AKP iktidarının dış politikada hata yapma konusunda hayret verici bir ısrarı var. Irak ve Suriye’de kendisini sıkıştırdığı köşeden şimdi Suudi Arabistan’la “stratejik ilişkiler” geliştirerek kurtulacağını sanıyor.
Riyad önderliğindeki “Teröre Karşı İslam İttifakına” katılma konusunda hevesli olduğunu en yetkili ağızlardan duyurdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan reddetse de, bunun dünyaya bir “İslam ittifakından” çok, “İran karşıtı Sünni bir ittifakı” görüntüsü verdiği, yazılan ve söylenenlerden kolayca anlaşılır.
Erdoğan’ın geçen günlerde Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaret sırasında üzerinde mutabık kalınan “Stratejik İşbirliği Konseyi”ise işin cabası. Özetle Türkiye’yi “bölgenin lider ülkesi” yapmak hevesiyle yol çıkan Ankara, ikinci sınıf bir askeri güç olan Suudi Arabistan’ın peşinden gidiyor.
“Müslüman bir ülkeyle stratejik ilişkiler niçin geliştirilmesin” diye sorulabilir. “Geçmiş iktidarlar bunu ihmal ettiyse bu bizi bağlamaz” da denebilir. Ancak AKP 13 yıldır iktidarda. Bu iki ülke arasındaki sözde “stratejik” olan ilişkilerin ise sadece son dönemde ve bölgesel gelişmeler bağlamında geliştiğini görüyoruz.
Yoksa örneğin, Türkiye’nin Suudi Arabistan tarafından nefret edilen Müslüman Kardeşler’e verdiği destek nedeniyle iki ülke arasında var olan soğukluğu, Mısır’daki darbe sonrasında gördük. Bu iki ülkeye “potansiyel stratejik ortak” olarak bakmamızı engelleyen hususlar bundan da ibaret değil.
Burada AKP açısından sırıtan büyük bir çelişki de var. Bir yandan bölgedeki “mazlumların koruyucusuyum” diyor, diğer yandan bölgenin en zalim yönetimlerinden birine yanaşıyor. AKP bu durumu, kendisine yakın gördüğü Müslüman Kardeşler bağlantılı Hamas gibi örgütlere nasıl açıklıyor acaba?
Suudi monarşisinin son numarası, zulmettiği Şii azınlığının haklarının savunucularından Şeyh Nemr El Nemr’i idam etmek oldu. Tahmin edileceği gibi bu tüm Şiiler arasında infial yaratmakla kalmadı, Suudi Arabistan ile İran arasındaki diplomatik ilişkileri de görülebilir bir gelecek için sonlandırdı.
İki ülke arasında şimdi intikam sözleriyle bezeli çatışmacı bir sert diyalog var. Tüm dünya bu meselenin nereye kadar gideceğini merak ediyor. İşi vahim kılan husus ise, Suudi Kralı Selman’ın, yaratacağı sorunların öngörülebilir olmasına rağmen, bu idamı onaylamış olmasıdır.
Böylece, Riyad’ın bölgesel barış ve istikrar arzularına ters düşen bazı hesaplar içinde olduğu ortaya çıkıyor. Yoksa bu akıldan yoksun adımı atmazdı. Kafa kesme yöntemiyle gerçekleştirdiği bu idamın kendisini kimlerle aynı kefeye koyacağını da düşündürdü.
Bunları yapmayarak aslında ne olduğunu dünyaya gösterdi. Bölgeyi en iyi izleyen gazetecilerden biri olan Fehim Taştekin’in tespiti son derece yerinde.
“Vahhabi ideolojisi, tekfirci pratikleri, kadına bakış açısı, adalet ve hukuk anlayışı gibi faktörler dikkate alındığında Suudi Arabistan aslında IŞİD’in devlet olmuş versiyonu sayılır.”
Bu yazının yazıldığı sıralarda Ankara hâlâ, El Nemr’in idamı ve Riyad ile Tahran arasında gerilen ilişkiler hakkında, taraflara “itidal” çağrısında bulunmak dâhil olma üzere, herhangi bir açıklama yapmamıştı. İlerleyen saatlerde bir açıklama geldiyse bunun çok anlamlı olamayacağı kesin.
Belli ki Ankara “stratejik ortağı” Riyad’ı kızdırmadan ne diyebileceği konusunda bocaladı. Bu tutumun ilişkilerimizin zaten gergin olduğu İran’da “Sünni dayanışması” olarak algılanacağını öngörmek zor değil.
Uzun lafın kısası, rasyonel bir dış politikamız yok artık. Sadece ülke dışına taşan AKP güdümlü ve İslami/Sünni eksenli bir ideolojik yönelişi var. İslam âleminde, çağdaşlıktan yana umut vaat eden tek ülke olan Türkiye Cumhuriyeti’nin içine düşürüldüğü vahim durum işte budur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları