Paranoya korku, kitlenme

29 Şubat 2016 Pazartesi

Siyasal İslamın yazarlarının ezberleri realitenin duvarına çarpınca bozuldu. Paranoya böyle durumlarda ortaya çıkar. Şimdi Türkiye’nin, çok yönlü bir kuşatmayla karşı karşıya olduğuna, geleneksel müttefikleriyle, geleneksel düşmanlarının (herkesin) bu komploda buluştuğuna inanıyorlar.
Bu sırada bu “geleneksel müttefiklerin” dünyasında başka bir hava, Londra’da, Afganistanlı bir taksi şoförünün bana sorduğu, “AKP ne yapmak istiyor? İslamcı olmayan tek modern Müslüman devleti mi yıkmaya çalışıyor?sorusu var. Dış politika çevrelerinin yayınlarındaki tartışmalarda soruluyor: “Stratejik coğrafyadaki bu müttefik ülke çökerek küresel boyutlarda bir felakete yol açar mı?”

‘Bu ülke çöküyor mu?’
Batı basınında genel kanı, özellikle Erdem ve Can arkadaşlarımızın yaşadıklarının, yazdıklarının merceğinden baktıklarında, Türkiye’nin şu andaki durumunun sürdürülemez olduğu yönünde.
Geçen haftaki “Yönetilemeyen ülke” başlıklı yazımdan bu yana, Batı medyasında, dış politika çevrelerindeki tartışmalarda rastladığım yorumlardan kısaca aktarmaya çalışırsam, Türkiye’nin daha fazla Sünni İslamcı; devletinin, güçler ayrılığını yok ettikten sonra daha merkeziyetçi, otoriter, baskıcı olduğuna ilişkin tespitlerden başlayabiliriz. İkinci sırada, Türkiye’nin Suriye politikasının sonuçları var. Sonra, cihatçı çetelerin ülke içinde kendilerine yaşam alanları yaratmaları, bu gelişmenin kendini intihar saldırılarıyla göstermeye başlaması, Türkiye’den geçerek Avrupa kapılarına dayanan sığınmacılar dalgasıyla bağlantısı, bu dinamiğin Rusya tarafından kullanılması geliyor.
Siyasal İslamın Kürt siyasi hareketini, kendi projesi için kullanmaya devam edemeyeceğini anladığı anda, düşman olarak karşısına alması, haziran seçimlerinden sonra başlayan kanlı süreç de bir diğer kaygı konusu. Kürt sorununun Suriye boyutunun yarattığı korkuyla, AKP yönetiminin Suriye bataklığına daha derin biçimde batmaya başlaması korkutuyor.
Rus savaş uçağının düşürülmesinin sonuçları da hâlâ gündemde: Rusya, bu olaydan sonra Suriye’de yeni mevziler elde etti; Türkiye ekonomisine, döviz getiren, istihdam kaynağı, turizm, tekstil ve tarım sektörleri üzerinden büyük zarar vermeye, bu zararı, gaz bağlantısı üzerinden genişletmeye başladı.
İçeride, bu eğilimlere yönelik eleştiriler, direnişler, karşılığında daha fazla baskı, baskıya karşı daha faza eleştiri, direniş, kısacası sürdürülemez bir döngü oluştu. Dış politikada, geleneksel müttefikleriyle, ait olduğu “jeopolitik mimariyle” ilgili sorunların yönetilemez hale gelmesi, güven kaybı, artan savaş riski, ekonominin kırılganlaşmaya devam etmesi... “Bu ülke çöküyor mu?” sorusunu gündeme getiriyor...

İstikrarsız denge
Diğer taraftan siyasette adeta bir denge var: AKP, kendisini iktidarda tutacak oyu almaya devam edecek gibi görünüyor. Buna karşılık, muhalefet, oyunu artıracak, AKP blokunu zayıflatacak gibi görünmüyor.
Ancak yukarıda özetlenen kaygılar, “yönetememe” durumu, “baskı-direnç-baskı” döngüsü göz önüne alındığında, bu dengenin sürdürülebilir olmadığı anlaşılıyor.
Bu denge aslında, siyasette, “bu ülke çöküyor mu” kaygılarına yol açan sorunların aşılmasını önleyen bir kilitlenmeye işaret ediyor. AKP aldığı oyun sınırına geldi, tek başına hükümet olmakta zorlanıyor. Kasım seçimlerindeki “anormallikler” Washington Post gibi gazetelerde ayrıntılı araştırmalara konu oluyor. Siyasal İslamın projesinden vazgeçmesi söz konusu değil. AKP’deki kozmetik değişiklikler ya da Gül üzerinden bir Thermidor (“Sessiz/ Pasif Devrim”in liderliğini hedef alan bir likidasyon) da bir şey değiştirmeyecek. CHP, HDP ile güçlerini birleştirerek bir muhalefet ekseni kurmaya ne eğilimli, ne de uygun. HDP’nin gelecek seçimlerde AKP’yi bir kez daha durdurma olasılığı zayıf. Bu nedenle savaşın sönümlenmesi de söz konu değil...
Siyasal İslamın 13 yıllık AKP yönetimi, ülkeyi getirdi çıkmaz sokağa soktu...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları