Türkiye düşmanlığı kartı

24 Mayıs 2016 Salı

Türkler geliyor! Yüzyıllardır Avrupa’nın kapılarında ve dahi başkentlerinde fısıldanan bir korku. Osmanlı hasta adamken de dinmedi, Türkiye Cumhuriyeti kimine göre en sancılı günlerini geçiriyorken de dinmiyor. Bundan 11 yıl önce Fransız ve Hollandalıların Avrupa Birliği (AB) Anayasası’na “Hayır” demelerinin ardındaki nedenlerden biri bu korkuydu. Şimdi Britanya’da “AB’den çıkalım mı, AB’de kalalım mı” sorusunun yanıtlanacağı referanduma bir ay kala öne çıkan konu da bu.

Britanya son birkaç gündür Türkiye’yi tartışıyor: Türkiye AB’ye girer mi? Girerse milyonlarca Türk Britanya’ya gelir mi? Gelirlerse ne olur? Konuyu şimdi gündeme taşıyanlar Britanya’nın AB’den ayrılmasını savunanlar. Kampanyalarında belli ki Türkiye korkusunu işlemeye karar vermişler. Aslında asıl korku Suriyeli göçmenlerin akını. Ama savaştan kaçan Suriyelilerin çektikleri çilelere belli bir sempati de söz konusu. Bu nedenle belki de okları onlara değil de olası başka göçmenlere, Türkiye’den gelebileceklere yöneltmişler. Bazı afişler hazırlanmış, kırmızı zemin üzerine beyaz yazılarla “Türkiye AB’ye giriyor” yazılmış, altına da AB’den çıkma yönünde oy kullanılması, kontrolün yeniden ele alınması çağrısı yapılmış.

“Türkiye’de doğum oranları çok yüksek olduğu için önümüzdeki sekiz yılda Britanya nüfusu sadece Türkiye’den gelenlerle bir milyon artacak” denilmiş. Bunun sosyal hizmetlere yük olacağından söz edilmiş. Ama bu kadarı da yetmemiş. Korku politikalarıyla süslü cümlelerin vazgeçilmez tamlaması da altı çizile çizile kullanılmış: Türklerin gelişi Britanya’nın “ulusal güvenliğine bir tehdit” olacakmış.

Türkiye bir araç

“Yok artık,” diye başlayan çıkışları zihinlerimizde son zamanlarda giderek daha fazla yer tutan Almanya’nın meşum propaganda bakanı Joseph Göbbels’in o ünlü sözü takip ediyor: “Yeterince büyük bir yalan söyler ve bunu sürekli tekrarlarsanız, insanlar buna zamanla inanacaklardır.” Gerek Türkiye gerekse dünyada, 21’inci yüzyıl siyasetçilerinin ağızlarında tekrarlanan fütursuz yalanlara giderek daha fazla tanık oluyoruz. Hem de öyle bir kendine güvenle söyleniyor ki bu yalanlar, gerçek çıksa karşısına kendini pısırık bulur, utanır. İşin sırrı da bu zaten herhalde: İnanarak yalan söyle, tekrarla, inanacaklar.

Örneğin, Britanya’nın savunma bakan yardımcısı, katıldığı televizyon programında Türklerin AB’ye gireceklerini söylüyor. Samimi olsa Türkiye’de beklentileri hoplatacak, AB yanlılarında umutlar yeşertecek bir söz. Ama hesap başka. Konu Türkiye’nin geleceği değil. Konu Türkiye’nin araç olarak kullanıldığı bir yalan çarkı. Bakan yardımcısı devam ediyor: Türkiye AB’ye girecek ve Britanya bunu engelleyemeyecek. Programın sunucusu “Ama,” diyor, “her üye ülke gibi Britanya hükümetinin de veto hakkı var.” Bakan yardımcısı hanımefendi yine kendinden çok emin “Hayır” diyor. Akabinde Britanya Başbakanı David Cameron bir başka televizyon programında sahneye çıkıyor. “Bu kesinlikle doğru değil,” diyor. “Britanya ve üye ülkelerin Türkiye’nin üyeliğini veto hakkı var.” Tabii Cameron aslında kendisi de korku taktiklerine aşina bir isim. Ama şimdi oyun farklı. Çünkü Britanya’nın AB’de kalması için kampanya yürütüyor. “Türkler geliyor” demek işine gelmiyor. Oyunu bozmak istiyor. “Türkler bu gidişle 3000 yılından önce AB’ye giremezler” diyor.

Irkçılık boyutu

Türkiye’nin AB’ye girebilmesi için öncelikle ödevlerini yapması, üyelik kriterlerinin yer aldığı 35 fasıldaki tüm koşulları yerine getirmesi gerekli. Bu fasıllardan sadece biri tamamlanmış halde. Birçok başlık ise daha açılabilmiş bile değil. Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinin 1963’te başladığı, 1987’de tam üyeliğe başvurduğu, aday olarak kabul edilmesinin 1999’u bulduğu, üyelik müzakerelerine ise ancak 2005’te geçildiği düşünülürse, hele ki vize serbestisi anlaşmasının dahi terörle mücadele kanununda talep edilen değişiklikler nedeniyle suya düşmesi söz konusuyken Türkiye’nin önümüzdeki beş yıl içinde AB’ye üye olacağını beklemek zaten gerçekçi değil. Bir de tabii işin ırkçılık boyutu var. Halihazırda Britanya’da, çoğunluğu Kıbrıslı, yaklaşık 500 bin Türk kökenli insan yaşıyor. “İşimizde, gücümüzdeyiz, neden hedef gösteriliyoruz” diye soruyorlar. Muhafazakâr Parti’nin AB yanlısı ya da karşıtı her iki cephesi de referandum öncesinde Türkiye kartını oynuyor görünüyor. Britanya’da muhalefetin, sol ve liberal kesimlerin bu kartın koz diye sunulmasına karşı çıkmasına rağmen, olan yine bir Türkiye’ye, bir de Britanya’da yaşayan Türkiye kökenlilere oluyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Seçim açık oturumu 9 Mayıs 2018
May kısa yolu seçti 14 Nisan 2018

Günün Köşe Yazıları