Çökmek Değil, Çözmek Gerek

01 Nisan 2014 Salı

Bu tür durumlarda en kolayı halka çakmaktır.
O cahildir, yozlaşmıştır; katiline gönül vermiş, hırsızına “Daha çok soy” demiştir.
Bugün bu kafada bir sürü yazı okuyacaksınız.
Daha kolayı, CHP’ye çatmaktır.
Onun için de kalemler bilenmiştir çoktan...
Zor olansa, yenilginin nedenlerini doğru tahlil edebilmek ve bu koşullarda bile ayakta kalabilmektir
“Yenildin, yine yenil. Daha iyi yenil” diyebilmektir.

***

Seçimi “Haramiler kaybeder” umuduyla bekleyip dün sabah umutsuz uyananlarla, “ tavuk kendini darı ambarında zannedermiş” diye dalga geçiyorlar.
Onlara şunu söylemek lazım:
Bu ülkenin namuslu insanları, soyguncular gibi haramla doymaktansa aç kalmayı yeğledi hep; çocuklarını da öyle yetiştirdi.
Bu ülke hâlâ karanlığa direniyorsa, evladını yitirmiş babaları bile bölen zihniyete inat babalar hâlâ kol kolaysa, potansiyel AVM gözüyle baktığınız parklarda ağaçlar çiçek açıyorsa, bunca sansüre rağmen yolsuzluk, arsızlık duyuluyor, yayılıyor, belgeleniyorsa, onca baskıya rağmen sokaklarda, meydanlarda, parklarda zulme hâlâ korkusuzca direniliyorsa, onlar sayesindedir.
Ve bu direniş, önümüzdeki zorlu süreçte, ivmesini artırarak sürecektir.

***

Ambar meselesine gelince...
Özeleştiri yaparak söyleyeyim:
Bizim kuşak, ütopyalarla büyümüştür.
Godot’ları beklemiş, imkânsızı istemiş, hep mucize beklemiştir.
Halkın sağduyusuna güvenmemiz, belgelenmiş soygunu
hemen cezalandıracağını zannetmemiz, ülkemiz için bir “darı ambarı” hayal etmemiz doğal...
Ama bu, halkı tanımadığımız anlamına gelmez.
Yalanın gücünü biliyoruz; o gücün parayla buluşunca nelere kadir olduğunu da...
Bundan ibaret değil elbet:
Başbakan’ın her gittiği kentte, muhaliflerine bir güzel giydirdikten sonra, illa ki yerel sorunlardan ve oraya yapılan yatırımlardan söz etmesi, buna karşın muhalefetin sadece şikâyetle yetinmesi, daha iyisini yapacakları ümidini vermemesi...
Büyük Şehir Yasası’nın kentlerin çeperlerinden AK Parti’ye oy devşirmesi...
Önce cemaat çatışmasında “Dinimize saldırıyorlar” öcüsünün, son anda da Dışişleri kaydıyla “Milli güvenliğimiz tehlikede” paniğinin tetiklemesi, bu paniğin “Hırsız var” feryadını örtmesi...
Hükümetin bu paniği bayraklı reklamlarla desteklemesi...
“Çöpümüz daha iyi toplansın” diye yapılan bir yerel seçimi referanduma dönüştürüp kutuplaşmayla kitlesini tahkim etmesi...
Birçok başka etmenle birlikte bu sonucu hazırladı.

***

Ağlaşmanın vakti değil.
Bundan da ders alıp “önümüzdeki seçimlere bakacağız.”
Gücümüzü yabana atmayacağız:
Parkımızı yıkmak istediler; yıkamadılar.
Mezhep ayrımcılığını kışkırttılar, kandıramadılar.
Twitter’a saldırdılar, kapatamadılar.
Hırsızlıklarının ortaya saçılmasına engel olamadılar.
Başbakan köpürdükçe, muhaliflerini de köpürttü.
İtiraz damarı sinmedikçe, iktidarı iktidarsızlaştıracak güce kavuştu.
“Sandık sonucu yolsuzlukları örtmeye yetmez” diyorduk ya...
Direnişi susturmaya da yetmeyecektir.

Balkon
Hayatımda izlediğim ilk seçim, 1977 seçimiydi.
Haziran’dı.
Lisedeydim.
Sonuçlar açıklandı:
CHP yüzde 41’i aştı.
Solun bu topraklarda gördüğü en büyük seçim zaferiymiş, sonradan anlaşıldı.
Atatürk Bulvarı’ndan seller gibi Çevre Sokak’a aktık. Genel Merkez’in balkonuna çıkıp zaferini ilan eden Ecevit’e baktık.
“İktidar oluruz demiyorum, iktidar olduk diyorum” dedi CHP lideri...
İnandık.
2 hafta sürdü zafer havası...
Peşinden, daha beter bir faşizm dalgası geldi.
O günden beri, balkondan konuşan liderlere kulak asmam pek...
Neyse ki dün konuşan, daha gerçekçiydi.
Eskisi gibi, “Hepinizin Başbakanıyım” filan diye lafı çevirmedi; “Savaşa girdik. Canınıza okuyacağım” dedi.
Hadi bakalım, kolay gelsin.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları