Hikmet Çetinkaya

Atatürk ve hoşgörü...

05 Aralık 2017 Salı

Eski Yunan filozofu Karneades Roma’ya gittiğinde iki konuşma yapmıştı.
Bu konuşmaların birincisinde adaletin övgüsünü yapıyor, her şeyin adalete dayandığını söylüyordu. İkinci konuşmasının konusu ise adaletsizlikti.
Konuşmasında Karneades, ilk söylediklerinin tam tersini söylüyor, adaleti yerin dibine geçiriyor, adaletsizliği güçlü bir dille savunuyordu.
Bu davranış biçimi, eski Yunan’daki “kuşkucu düşünce”nin en güzel örneklerinden biridir. Karneades’in vurgulamak istediği şudur:
“Hiçbir şey salt değildir. Dünyada salt gerçek yoktur. Adaletin bile salt olduğu söylenemez.”
Bu bilimsel görüşe, daha sonraki süreçte değer verilmedi. Salt gerçeğin “salt doğru”nun varlığına inanıldı.
Bunun sonucunda özgürlük, yerini bağnazlığa; hoşgörü de hoş görmezliğe terk etti.
Kendi doğrusunun salt gerçek olduğuna inanan insanoğlu, başka düşünceleri acımasızca suçlamaktan çekinmedi.
Jean D’arc ve Bruno’yu ateşlere atan, dünyanın güneş çevresinde döndüğünü söyledi diye Galileo’yu engizisyonun pençesine gönderen bağnaz düşünce böyle oluştu, güç kazandı.
İnsanlığın ve uygarlığın ilerlemesiyle çağdaş dünya, salt gerçeğin egemenliğinden ancak 2 bin yıl sonra kurtulabildi.
17. yüzyılda Descartes’la birlikte ortaya çıkan bilimsel kuşkucu yöntem, salt gerçeği yansıyan bir dünya görüşüdür. Bilim bu doğrultuda yürüyerek bu aşamasına erişmiştir.
Kuşku, bir aydınlığa koşmak biçiminde nitelenmiş, salt gerçeğin yerini bilimsel gerçek almıştır.
Bilim durağan değildir...
Elde edilen son doğruların da kesin olmadığını söyleyen bilim, zaman içinde, durmadan gelişmektedir.
18. yüzyılın doğrusu 19. yüzyılda, 19. yüzyılın doğrusu da 20. yüzyılda yanlış çıkmıştır.
Bu gerçeği bilen insan uygar kişidir...
Hoşgörülü bir insandır...
Ve doğanın ilk yasasıdır hoşgörü...
İnsan aklına uygunluk, doğaya uygunluktur.

***

Voltaire, “Hoşgörü insanın en güzel yanıdır” deyip şöyle diyor:
Hepimiz eksikliklerle, yanılmalarla yoğrulmuşuz, birbirimizin budalalıklarını karşılıklı olarak hoşgörelim. Doğanın ilk yasası budur...
Sözü fazla uzatmadan Mustafa Kemal Atatürk’e getireyim...
Bunun için salt bilimsel gerçek üzerinde durdum buraya kadar...
Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir, diyen Atatürk “Özgürlük benim karakterimdir” demek suretiyle, bilimin hemen yanı başında özgürlüğe de yer vermiş, buna hoşgörüyü de eklemiştir. Bu da Atatürk’ün devlet adamlığıdır. Devrimcilik ilkesi bilime olan saygınlığının bir ürünüdür. Onun sürekli devrimciliği hiç kuşkusuz bu düşünceden kaynaklanmıştır.
Düşünüş, davranış ve eylemiyle Atatürk, her şeyden önce insanı ve insanlığı seven bir kişi, “insanlık idealinin âşık ve mümtaz bir siması”dır.
Uygarlık demek bağışlama ve hoşgörü demektir. Bağışlama nedir bilmeyen, “uygarlık zorbalıktır ki, çöker” diyen Atatürk dünyanın en büyük barışçılarından ve sosyal adaletçilerinden biridir.
Mustafa Kemal, “Yurtta barış, dünyada barış” özdeyişini ilk kez çarpıcı biçimde ortaya atmıştır.
Bütün dünya Atatürk’ü bu sözü ve dünya barışından yana kesin tutumuyla tanımıştır.
Birleşmiş Milletler’e bir eğitim, bilim kuruluşu olan UNESCO’nun Paris’te toplanan 20. Genel Kurulu’nda alınan bir karara göre, “Sömürgecilik ve emperyalizme karşı açılan savaşların lideri”dir Atatürk.
Eylemini her zaman barış, uluslararası anlayış ve insan haklarına saygı yönünde gerçekleştirmek istemiştir...
Yıl 1925’tir...
Cumhuriyetin ve devrimin başarıya ulaşması için İstiklâl Mahkemeleri görevdedir. Lütfi Bey, İstanbul Barosu başkanıdır. Bu başkan Cumhuriyetin kuruluş döneminde hilafetten yanadır. Düşüncelerini gazetelerde yazmış, Cumhuriyet yönetimine karşı çıkmıştır.

***

Böyle bir dönemle karşı karşıyadır Atatürk. Cumhuriyeti kurmak, devrimleri yaşatıp hayata geçirmek öyle kolay olmamıştır...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları