‘Farklı ülke’ olmanın sıkıntıları

06 Şubat 2018 Salı

Türkiye son yüzyıl içinde “dünyadaki en farklı ve ayrıcalıklı ülke konumunda oldu”. Buna yol açan faktörler şunlardır:
-Bitmiş Osmanlı’nın borçları ve külleri içinde Sevr dayatılmış iken “Batı emperyalizmine başkaldırarak kurtuluşu, bağımsızlığı ve Atatürk devrimlerini gerçekleştirdi”.
-Hem de bu coğrafyada bir Müslüman ülke olarak “aydınlanma” yolunu seçti: Avrupa’nın çağdaş uygarlık ölçütlerini bilim, sanat ve çağdaş yaşam tarzı olarak uygulamaya sokabildi.
Hem de emperyalizm tarafından ilkel dinci topluluklar olarak güdülen, sömürülen ve arka bahçe olarak kullanılan koskoca bir Ortadoğu coğrafyasında.
Atatürk Türkiye’sinin bu farkı (ve ayrıcalığı) ne dünyadaki sömürgeci güçler tarafından ne de ilkel Ortadoğu yönetimler tarafından hoş karşılandı. Bu ülkelerin insanları Atatürk devrimlerinin getirdiği uygar yaşam tarzını imrenerek izliyorlardı. Ama halkı kulları gibi yöneten krallar, şeyhler, emirler, aşiret ve din ağaları Atatürk devrimlerinden nefret ettiler ve etmekteler.
Laiklik, eğitimde, sanatta, bilimde çağdaş ve uygar bir yaşam tarzı, “statükocu gericilerin iktidar çıkarları ile çatışıyordu”. Ülkelerini “aile boyu” bir biçimde yöneten Körfez’deki kralın Atatürk Türkiye’sinden nefret etmesi çok doğaldı. Aynı zihniyetin “bizim içimizdeki uzantıları” da benzer tutumu paylaştılar.
Atatürk Türkiye’sinin son yüzyıl içindeki “bu farkı ve ayrıcalığı” emperyalist güçlerin 90 sonrası girişimleri ile Türkiye’yi bu noktaya getirdi.
 
Neler mi?
1) Avrupa ile ortak çıkarlarımız var: ama işletemiyoruz. Siyasal İslam ağırlıklı yaklaştığımız için ekonomide, siyasette ve demokraside kavga ediyoruz.
2) Dini işin içine sokmazsak komşu ülkelerle büyük ortak çıkarlarımız söz konusu: Ankara-Şam ilişkilerinde olduğu gibi bunu da yapamıyoruz.
3) Hem Rusya, hem ABD ile ilişkileri normalleştirerek bir denge kurmak yerine ne yaptık? Soğuk savaşta ABD’nin dizine oturduk: Siyasal İslam hesaplarımız sonucu ABD’nin tuzağına düşünce, şimdi de tersini yapmaya çalışıyoruz.
Atatürk İngiltere’ye (ve Batı’ya) savaşta, Sovyetler Birliği ile denge kurarak başarılı oldu. Ama kurtuluştan sonra, sanat, bilim ve yaşam tarzında çağdaş değerleri benimseyerek Avrupa ile denge oluşturdu.
 
Ve Muharrem İnce’nin çığlığı
Muharrem İnce CHP kurultayında yaptığı tarihi konuşma ile “Türkiye’nin bugüne geldiği kapkara noktada” yalnız AKP’nin değil, CHP’nin de suçunun bulunduğunu ortaya koydu.
-Türkiye benzeri ülkelerde parti içi demokrasinin bileşik kaplar gibi partiden partiye nasıl bulaştığını örnekleri ile anlattı.
-CHP’nin “parti içi sorunlar” ile kendisini nasıl “yüzde 25”e kilitlediğini gösterdi ve bir de parti içi demokrasi dersi verdi.
-Parti içi “karar ve örgütlenme sorunlarının” sonuçta CHP’nin kendi kendini sınırlamasına yol açtığını ve bunun da, “hiç kaybetmeyen bir iktidar partisi ile nasıl bir uyum ve örtüşme sağladığını!” veciz bir biçimde gösterdi.
Gerçeklerin ve aklın sesi ile sandıktan çıkan ve sonucu belirleyen sayıların azgelişmiş ülkelerde nasıl çatıştıklarının dersini verdi.
Kendi kaybetti ama fikirleri kazandı… Bu aynı zamanda CHP’nin açmazı olmuyor mu, onu yüzde 25’e kilitleyen kapanın…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları