Çiğdem Toker

ATO’dan şehir hastaneleri anketi

18 Şubat 2018 Pazar

Ankara’da biri bu yıl diğeri 2019’da iki şehir hastanesi açılacak. Konunun kamu borcunda yol açacağı tahribatı, yıllardır ve sıklıkla işliyoruz.

Fakat çok boyutlu bir mesele bu.

Devasa ölçekteki iki şehir hastanesi devreye alındığında kent ve toplum yaşamı, ulaşımdan sağlık hizmetlerinin kalitesine, erişimine dek bugünkünden çok farklı olacak. Ne var ki ortada ciddi bir farkındalık sorunu var.

Ankara Tabip Odası bu ihtiyaçtan yola çıkarak bir şehir hastaneleri anketi yaptı.

Ankara’nın değişik hastane ve sağlık kuruluşlarında görevli 530 doktora 7 soru yöneltilmiş. Oda, değerlendirmesini önümüzdeki günlerde kamuoyuyla paylaşacak.

Biz, soru ve gelen yanıtları yorumsuz olarak aktaralım: 

* Şehir hastanesinde çalışmak istiyor musunuz?

Evet: Yüzde 7 - Hayır: Yüzde 73 - Kararsız: Yüzde 20.

* Şehir hastanesi hakkında, mevzuat, idari yapı, işleyiş gibi konularda yeterince bilgilendirildiğinizi düşünüyor musunuz?

Evet: Yüzde 4 – Hayır: Yüzde 96. 

* İl sağlık müdürlüğü tarafından, çalıştığınız hastanede ŞH ile ilgili bilgilendirme toplantısı yapılmasını ister misiniz?

Evet: Yüzde 86 - Hayır: Yüzde 14. 

* Şehir hastanesinde göreve başladıktan sonra özlük haklarınızda kayıplar olacağını düşünüyor musunuz?

Evet: Yüzde 55 - Fikrim Yok: Yüzde 37 - Hayır: Yüzde 8. 

* Şehir hastanesinde göreve başladıktan sonra yükünüzün artacağını düşünüyor musunuz?

Evet: Yüzde 64 - Fikrim Yok: Yüzde 27 - Hayır: Yüzde 9. 

* Şehir hastanelerinin konumu düşünüldüğünde, sizin ve hastaların hastaneye ulaşımında zorluklar yaşanacağını düşünüyor musunuz?

Evet: Yüzde 86 - Fikrim yok: Yüzde 5 - Hayır: Yüzde 9. 

* Şehir hastanesinde göreve başladıktan sonra, hastalara şu anda vermiş olduğunuz hizmete kıyasla, daha nitelikli bir sağlık hizmeti verebileceğinizi düşünüyor musunuz?

Evet: Yüzde 9 - Fikrim Yok: Yüzde 25 - Hayır: Yüzde 66.

 

Yargıya acilen saygınlık gerek

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Mehmet Altan/ Şahin Alpay kararı, adeta beraat hükmü niteliğindeydi.

Özetle “suç işlendiğine dair kuvvetli belirti ve somut olgular yok” demişti.

Kıdemli hukukçular, “ıttıla kesbetmek” kavramını bilir. Öğrenme bilgilenme anını ifade eden bu kavram, bazı hukuksal işlemlerin taşıdığı özel önem dolayısıyla kullanılırdı.

Kararları bağlayıcı olması gereken yüksek mahkeme, bireysel başvuru sonucu öyle yaşamsal bir konuda karar vermişti ki, mahkemenin “ıttıla kesbedince”, yani yayımını dahi beklemeden tahliye etmesi gerekirdi. Böyle olmadı. Resmi Gazete’de yayımlanmaması bahane edildi.

Mahkeme -her hâkimin, nihai hedef olarak üyesi olmak isteyeceği- AYM kararını “takmadı.”Cuma günü de AYM’ye adeta “sen misin bu kararı veren” dercesine, Mehmet  Altan Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak’a 16 Şubat’taki karar duruşmasında müebbet hapis cezası verdi.

16 Şubat Cuma günü başka bir dava daha tarihseldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın miting kürsüsünde “ajan, terör destekçi”liğiyle suçladığı, Beyaz TV, TGRT ortak yayınında (14 Nisan 2017) Almanya’ya iadesi konusunda “Hiçbir surette olmayacak, ben bu makamda olduğum sürece asla” dediği Die Welt Muhabiri Deniz Yücel davasında.

Asla. Merkel, Başbakan Binali Yıldırım ile görüşmesinde Deniz Yücel’in serbest bırakılmasını isteyince (pazarlık, takas iddiaları ayrı yazıların konusu) Merkel’in dediği oldu.

Henüz iddianamesi yazılmamış, bir yıldır tutuklu Yücel -iyi ki- serbest bırakıldı. Ve özel uçakla aynı gece Almanya’ya döndü. (Birkaç saat içinde hızla üç sayfalık bir iddianame yazılıp, mahkemenin de ışık hızıyla bu iddianameyi kabulüyle.)

Yargının güvenilirliği üzerinde kara bulutlar dolaşıyordu zaten...

Ceza muhakemesini oyuncağa döndüren son tablo, saygınlığa darbe indirdi.

Makama yönelik soyut, usuli, teorik bir saygıdan değil, saygınlıktan söz ediyorum.

Ancak muhatabının kendi davranış ve eylemleriyle kazanabileceği değerden.

AYM’nin, kendi içtihadından sapan, “OHAL KHK’lerini denetleyemeyiz” kararı dururken pek kolay değildir belki ama imkânsız değil.

Yargıya sahip olması gereken saygınlığın acilen iadesi gerekiyor.

Bunu mesleği yargı olmayanlar yapamaz.

 

Yapılmamış ihalenin sonucunu konuşmak

3. havalimanının çabuk bitmesi, hayat memat meselesi.

26 Şubat’ın, 29 Ekim 2018’e ötelenmesi bir yere kadar. Gerçi şubatta da bir seramoni yapılacakmış ama tam açılış için üçüncü bir erteleme asla istenmiyor. Zira gerçekte hayat memat meselesi olan, 2019 seçimleri.

2019 Cumhurbaşkanlığı seçimi, özü itibarıyla “başkanlık” oylaması niteliği taşıyor. 3. havalimanı böyle bir oylamanın, güçlü propaganda araçlarından biri olacak. Seçmen konsolidasyonunda kullanılan milliyetçilik hamasetinde taşıyıcı fonksiyon üstlenecek.

Bakın iktidardan bir kişi çıkıp inşaat sahasında işçilerin telef olurcasına ölmesine “yazıktır günahtır, şehittir” bile demiyor. Bu insani itirazı yapabilmek bile cesaret konusu haline geldi. İstanbul kentini 3. havalimanına bağlayacak metro hatları da bu fasıldan aynı önemi haiz.

Malum, Gayrettepe - 3. Havalimanı metrosunu 1 milyar Avro bedelle KolinŞenbay ortaklığı yapıyor.

(Şenbay’ın Bayburt Grup bünyesinde olduğunu bir kez daha hatırlatalım.)

Şimdi Halkalı - 3. Havalimanı hattı gündemde.

Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan, geçenlerde bu hattın da kısa sürede ihale edileceğini açıkladı.

Hat 27 kilometre uzunluğunda, 6 istasyondan oluşması planlanıyor.

Yaklaşık proje bedeli konusunda okurlarımızı aydınlatalım: 3 milyar 631 milyon TL. Buraya kadar sorun yok.

Şimdi bakacağız. Bu hat davet yöntemiyle mi yapılacak? Davet yöntemiyle yapıldığında Gayrettepe - 3. havalimanını yapan ikiliye mi verilecek diye?

Müteahhitlik sektörü oyuncuları “konuşuyor” çünkü. Bu hattı da Kolin ile birlikte Aga Enerji’nin alacağı. Aga’nın Şenbay ile kardeş olduğunu, Bayburt grup bünyesinde olduğunu anımsatalım.

Bekleyip görelim.

 

KİK’in Bayburt Grup cevabı

İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner, geçen kasımda bir soru önergesi verdi.

Bayburt Grup bünyesindeki şirketlerin aldığı ihalelerle ilgiliydi.

(Hatırlatma: Olağanüstü durumlar ve afet hallerinde başvurulan 21/b’nin, suiistimal edilerek kullanılma yaygınlığını sıkça gündeme getirdik. Bu kapsamda Bayburt Grup’un davet yöntemiyle aldığı işlerin çokluğunu da.)

Cihaner, 21/b’ye göre verilen ihaleleri, grup bünyesindeki şirketlerin idarece yoğun tercihini, haksız rekabet ortamını, hatta -bizim de gündeme taşıdığımız- Bayburt Grup ile bağlantılı bazı firmaların ihalelere girmek için gerekli koşulları taşımadığı, bazı iş bitirme belgelerinin sahte olduğu iddialarını ve yürüyen soruşturmaları da sormuş.

Kamu İhale Kurumu Başkanlığı’ndan gelen cevaplar Maliye Bakanı Naci Ağbal imzalı. Özetle: Kurum kayıtlarında yasaklama kaydı yokmuş, 21/b idarenin takdirindeymiş, “bildirilmiş bir kamu davası”na rastlanmamış.

Bu vesileyle sahte belge konusunda nedense sonuçlanmamış bir başvuruyu tekrar hatırlatalım.

Cahit Turhan’ın imzasıyla (Karayolları Genel Müdürü olduğu dönemde), Dışişleri Bakanlığı’na beş sayfalık bir liste ekiyle gönderilen “gizli” imzalı yazı.

Bu yazıya cevap verilmedi.

Sorun olmasa “Sorun yoktur, rastlanmamıştır” denilmesi çok mu zordu?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları