Önümüzdeki seçimleri boykot etme çağrıları artıyor. Seçim yarışının son derece eşitsiz, hem yerel hem genel seçimlerde temsilde adalet ilkesinin sorunlu olduğu bir seçim sistemimiz zaten vardı. Seçim kanununda yapılan değişikliklerle, temsilde adaletsizlik daha da arttı. Seçim güvenliğini tehdit eden önlemler buna ilave oldu. Bu durumda, artık serbest seçim yoluyla iktidarı değiştirmek mümkün değil, iktidar cıvalı zarla barbuta oturmuş, zar buna rağmen ters gelse, bende altıpatlar var diyor, diye düşünmek elbette mümkündür. Ne var ki boykot girişiminin, seçimlere katılıp kaybetmekten daha fazla iktidarı yıpratacağı varsayımı ise tartışmalıdır.
Boykot konusunda Cumhuriyet’te son birkaç günden beri aydınlatıcı yazılar yayımlandı. Ruşen Çakır’ın 15 Mart’ta medyascope.tv’de yayımladığı “Seçimleri boykot” değerlendirmesi, son derece değerli uluslararası karşılaştırma bilgileri içeriyor.
Çeşitli ülkelerde yıllardır yapılan boykot girişimleri, seçimleri boykot etmenin ardındaki iktidarın meşruiyetini ve gücünü zayıflatma stratejisinin hemen hiçbir yerde beklenen sonucu vermediğini gösteriyor. Boykotun etkili olabilmesi için önemli koşullardan biri, seçimin geçerli olması için yasada asgari katılım veya geçerli oy oranının belirtilmiş olması. Sonuçta boykot, katılım oranı tartışması demek. Bazı ülkelerde halkoylamaları sonucunun geçerli olması için böyle bir asgari katılım oranı var. Ama yerel ve genel seçimleri geçerli kılacak bir asgari katılım oranı herhangi bir ülkede uygulanıyor mu? Bildiğim bir örnek yok.
Seçim sonucunu geçersiz kılacak bir asgari katılım/geçerli oy oranı olmadığı zaman, düşük katılım oranı iktidarın meşruiyetini etkili biçimde zayıflatmadığı gibi, iktidarın fiili gücünü daha da arttırır. Başkanlık seçiminin daha yüksek oy oranıyla kazanılmasına, muhalefetin hiçbir temsilcisinin meclise girmemesine yol açar. Katılım oranının düşüklüğü kısa zamanda unutulur. Geriye, boykotun yarattığı boşluğu da iktidarın doldurmasıyla, daha da güçlü iktidar gerçeği kalır.
Bugün dünyanın birçok ülkesinde aslında seçmenlerin önemli bir bölümü, hatta bazılarında çoğunluğu seçimleri fiilen boykot ediyor. ABD’de başkanlık seçimine katılım yüzde 50 civarında. 2016’da Rusya’da Putin’in partisi Birleşik Rusya genel seçimlerde oyların yüzde 76’sını aldı ama katılım oranı yüzde 48’di. 2011 seçimlerinde katılım yüzde 60’tı. 110 milyon seçmenin yarısından fazlasının çeşitli nedenlerle sandığa gitmemiş olması, Putin iktidarını zayıflatmadı. Tersine mecliste elini kolaylaştırdı. 2014’de Mısır’da darbeci general Sissi oyların yüzde 96’sını alarak seçildi. Katılım yüzde 50’nin altındaydı. Sissi’ye rakip olmasına izin verilen yegâne adayın aldığı oy, geçersiz oylardan daha düşüktü. Tamamen göstermelik bir seçimdi bu ama uluslararası alanda Sissi’nin meşruiyeti kabul edildi.
İktidardaki güçler seçimlerin boykot edilmesi çağrılarından rahatsız olmazlar. Tersine el altından bunu teşvik etmeleri vakidir. Çünkü vereceği oyun durumu değiştirmeye hiçbir şekilde yaramayacağını düşünenlerin büyük çoğunluğu muhalif seçmenlerdir. Onların sandığa gitmemesi, iktidarın daha yüksek oy oranı elde etmesini sağlar. İktidarın adayının başkanlık seçimini birinci turda kazanmasını, mecliste büyük bir çoğunluk elde etmesini garantiler. Bunun düşük katılım oranlı bir zafer olduğunu teşhir etmeye dayalı muhalefet politikası hemen hiçbir yerde etkili olmamıştır.
Buna karşılık, seçimlere var gücüyle katılıp, seçim güvenliği önlemlerini elden geldiğince almak ve eğer varsa seçim sonuçlarını değiştiren seçim hilelerini teşhir edip, bu konuda toplumu harekete geçirecek siyasal girişimlere önderlik etmenin, boykottan daha etkili sonuçlar aldığını dünyadaki örnekler gösteriyor.
Türkiye’de, haldeki durumda ve şimdiden, seçimleri boykot etme stratejisini benimsemek, iktidarın işini kolaylaştırmak anlamına gelir. Uç bir örnek vererek, soralım: Başkanlık seçiminde katılımın yüzde 50, Erdoğan’ın da birinci turda yüzde 80 oy aldığı bir seçimden kim daha güçlü çıkacaktır?
Düşük katılım oranı iktidarları yıpratmaz
Yazarın Son Yazıları
Hınç politikaları ve nihilizm
Bir otokrat prototipi
Kayırma ekonomisinin bedeli
Üzerine suç atmanın dayanılmaz hafifliği
Trump ve yeni otoriterizm
Büyük kriz gözüktü
İş Allah’a kalınca....
Anti-konformist gericilik ve yavaşlayan küreselleşme
Yeni-patrimonyalizm üzerine
Liberalizmden doğan otoriter kapitalizm
Erdoğanizm Türkiyesi
Post-komünist otoriter kapitalizm
Otoriter kapitalizmin geleceği
Kindar nesil böyle yetiştirilir
Durum budur…
Yarın ve ötesi
Paçalardan akan ne?
Kibrin otokrat hali
Siyasette yalan ve yanlış
Tayyip Erdoğan pişman mıdır?
Gazeteci istihbaratçıyla işbirliği yapınca...
Dindaş/ırktaş demokrasisi
Cumhurbaşkanı koruması PÖH’e teslim
Üfürükçü hoca analizleriyle ekonomiyi yönetmek
HDP’nin alacağı oyun önemi
AB Sayıştayı’ndan YİP uyarısı
Enkaza işaret etmek yeterli değil
Diktatörler seçimle gider mi?
HDP kilit parti olabilir
Seçim öncesi 1 Mayıs
Uzatmalı iktidar Ermenistan’da beş gün sürdü
Ahlak düşkünlüğü siyaseti ve huzur ihtiyacı
Başkanlığı bir türlü bırakamayanlar
Trump’ın kuyruğundaki Macron
Fransa’da yeniden laiklik tartışması
Satranççıya karşı tavlacı
Seçimli tek adam olmanın bazı zorlukları
Sessiz devrimden kültürel karşıdevrime
Macron SDG’ye hangi vaatte bulundu?
Irkçılığı besleyen yalan haberler