Direniş neden etkili olamıyor?

18 Mart 2024 Pazartesi

Avrupa’da “süreç olarak faşizmin” ilerleyişini tartıştığım yazımdan sonra, sosyal medyada sordum: “Sol neden ‘süreç olarak faşizme’ karşı engelleyici bir direnç sergileyemiyor?” Sosyal medyada ve “e-mail” ile gelen cevaplar, solun bölünmüşlüğüne, kimlik siyasetinin parçalayan, işçi sınıfının enerjisini canlandırmayı zorlaştıran etkisini vurguluyorlardı. Bu cevaplar yanlış değildi ama bence önemli bir etken gözden kaçıyordu: “Bugün” (son 25 yıl) solun karşısında, dün (1990’lara kadar) olandan farklı bir kitle (mavi/beyaz yakalı işçi ya da işsiz, potansiyel işçi/ öğrenci gençlik) var. Bu nedenle dün belli bir başarı (kitle desteği) getirmiş söylem, çalışma tarzı, örgütlenme biçimleri “bugün” etkili olamıyor. Solun “Arap isyanları”, “Gezi olayı” sırasında yaşadığı deneyimler bu gerçeği bilinçlere çıkarmalıydı...

Dün dünle gitti... 

Yukarıda değindiğim “fark” bir seri tarihsel değişimin ürünüdür: Son 30 yılda kapitalizmin ekonomi yönetim modeli değişti, neoliberalizm egemen oldu. Bir tür sosyalizm olarak kabul edilen model çöktü. “Lider teknoloji” değişmeye başladı.

Neoliberalizm yalnızca hayatın her alanını metalaştırmayı amaçlayan bir ekonomik model değildi; aynı zamanda egemen ideolojide radikal bir dönüşümü de getiriyordu. Neoliberalizm, kendine uygun insan öznelliğini sınıf, toplumsal çıkar, planlama, dayanışma, ilerleme, eşitlik kavramlarını bastıran, birey, haz, mutluluk, rekabet gibi kavramlarla kurulmuş bir ideolojiyle üretiyordu. Bu öznelliği, metaları işlevlerinden öte haz nesnelerine dönüştüren “hazlara dayalı tüketim tarzı” içinde yeniden üretiyordu. Solun karşısında artık, hazlarını, burada ve hemen tatmin etmeye odaklanmış özne vardı. Var olan “sosyalizmin”, üstelik de kendi halklarının elinde, çökerek “vahşi kapitalizme” dönüşmesi, bu çöküşü öngöremeyen, söylemini ona göre düzenleyemeyen solun savlarının çoğunun inandırıcılığını, gençler, işçiler arasında yok etti. Nihayet teknolojik gelişmeler: İnternet, daha sonra akıllı telefon bu ikisi üzerinde gelişen “sosyal medya” platformları bireyler arasındaki ilişkileri, zaman kullanma tarzlarını değiştirdi. “Gösteri toplumu” daha da derinleşti, medya felaket haberleri üzerinden sansasyon ile izleyici, okuyucu kapma yarışı, bu yarışın anne ve anne-babalarda yarattığı korku ortamı çocukların yetişme koşullarını da etkiledi. Çocuğun, sosyal medya, bilgisayar oyunu eline terk edilerek eve kapanma süreci hızlandı, sokakta oyunlarla sosyalleşme adeta tarihe karıştı.

Bir psikolog dostum (Prof. V) 2000’li yılların başında bana “Karşımıza yeni bir genç kuşak geliyor ne dertlerini tam olarak anlayabiliyoruz ne de nasıl ilgileneceğimizi bilebiliyoruz” demişti; hem tıbbi açıdan hem de olası siyasi sonuçları açısından çok kaygılıydı. Sol hareket, bu yeni kuşağın özelliklerini ne zamanında kavrayabildi ne de bu gelişmeye hazırlanabildi.

...bugün anksiyete...

Bu “yeni” kuşağın ruh halini en iyi “anksiyete” kavramı tanımlıyor: “Anksiyete”, korkudan farklı olarak birey arzu nesnesine ulaşmanın imkânsızlığına inandıkça, egemen ideoloji verimliliğini verili anlamlar sistemi de istikrarını kaybettikçe, günlük yaşamda irili ufaklı travmalar yaşandıkça (medyada hazlara dayalı tüketimin reklamları-gerçek yaşamda güvencesizlik, yoksulluk), bireyin kendisi hakkındaki algısıyla dışındaki dünyadaki konumu arasındaki fark açıldıkça, tatmin ve mutluluk getireceğini düşündüğü nesneler düş kırıklığı (tatminsizlik) yarattıkça gelişen giderek derinleşen bir durumdur 

Bu anksiyete, kurulu düzeni yönetenlere güvensizlik, komplo teorilerinin açıklamalarına yatkınlık, kimliğindeki istikrarsızlığı ırk, milliyet, cinsiyetçilik gibi, görüntüsüyle ya da deklarasyonuyla “kolayca” betimlenebilen aidiyetlere dayanarak (sığınarak ya da hedef alarak) aşma eğilimi, bu kuşağı “radikal” değişim, kolay-hızlı çözüm vaatlerine duyarlı hale getirir.

Solun bu yeni durumu uygun çalışma tarzı, söylem ve örgütlenme biçimlerini geliştirmedeki başarısızlığı, bu “yeni kuşağın” “süreç olarak faşizmin” çekim alanına girmesini kolaylaştırdı.

Sol bu kuşağın içinden gelen, kültürel havasını soluyan (habitusunun parçası) yeni liderler çıkaramadıkça bu kuşağa uyum sağlayamıyor, “süreç olarak faşizmi” geri çeviremiyor! 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları