‘Kötülük Çiçekleri’ ve kederli simyacı: Charles Baudelaire! Ferda Fidan’ın yazısı...
Korku öykülerini andıran bir evrendir Kötülük Çiçekleri’nde (Çeviren: Sait Maden / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) okuduğumuz ve bunun Baudelaire’i (9 Nisan 1821 / 31 Ağustos 1867) çocukluğundan beri boğan bunalım ve can sıkıntısının eseri olduğunu yazarın mektuplarından biliyoruz.
Ölüm fikri ve şiirin sonundaki durgunluk, mutsuzluğun doruk noktasını simgeler ve yıllar sonra genç dahi Rimbaud’nun kendisinden “O ilk kahin, şairlerin kralı ve gerçek bir tanrıydı” diye söz edeceği Baudelaire Kötülük Çiçekleri’nde, şiirden şiire “yaşlı bir berduş gibi çamurlarda” süründükten sonra, son çare olarak gördüğü ölüme doğru yol alır.
Gizemli yaşamın hermetik şairi; Stéphane Mallarmé!
Fransız edebiyatında önemli bir yere sahip ve hâlen yapıtları en çok yorumlanan şairler arasında yer Stéphane Mallarmé (18 Mart 1842-9 Eylül 1898) ilk gençliğinde, hayranlık ve tutkuyla okuduğu Edgar Allan Poe'nun ve şiirde ustası kabul ettiği Baudelaire'in yapıtlarının etkisiyle şiir yazmaya başlar.
Şiirlerinde gerçekliğin çirkinliğine vurgu yapar, çeşitli yollardan kaçış temasını ele alır Mallarmé. Şiiri ruhani bir macera olarak algılar. Onun için şiir metafizik bir amaca yönelen ve gerçekliği yeniden kuran bir sanat olarak yaşanmalıdır.
Sembolizm akımının kurucularından da olan Mallarmé, şairin anlaşılmaz olma pahasına yeni bir dil yaratması gerektiğini savur.
Samuel Beckett! Ferda Fidan’ın yazısı...
İrlandalı usta yazar Samuel Beckett (13 Nisan 1906 / 22 Aralık 1989), 1948’de Fransızca yazdığı, Kendisini dünya çapında bir üne kavuşturan iki perdelik oyunu Godot’yu Beklerken için “Godot’yu yazmaya rahatlamak, o sırada yazdığım korkunç düzyazıdan kendimi kurtarmak için başladım.” der.
Beckett burada uyguladığı yoksullaştırma yöntemini Oyun Sonu (1957) ve Mutlu Günler (1960) gibi sonraki oyunlarında daha da ileri taşımış, diyalogları iyice minimalist kılarak ulaşılması olanaksız gözüken mutlak bir sessizliğe doğru yol almıştır.
Zira yaşamın anlamının kaybolması, sözcüklerin yok olmasıyla eşleşir ve Hamlet’in ölmeden önce “Ve gerisi sessizlik” demesi gibi, Beckett de son metni olan Sarsılmalar’ı (1988) “Ah, her şeyi bitirmek” cümlesiyle noktalamıştır. Belki bu son sözleri yazarın tüm yaşamı boyunca aradığı ve arzuladığı sessizliğe, uzun çabalar sonucunda, bir anlamda kavuşmayı başardığı şeklinde algılayabiliriz.
Gündelik yaşamın devingen yazarı: André Gide!
André Gide’nin (22 Kasım 1869-19 Şubat 1951) 1887’de yazmaya başladığı ve bazen uzun kesintilere karşın ölümüne dek yazmaya devam ettiği Günlük’ü (Çeviren: Orçun Türkay / Yapı Kredi Yayınları), güncel ahlaka, cinselliğin tabularına, her çeşit önyargılara, basmakalıp fikirlere, ideolojilere, dine her açıdan mesafe koyan, hem ciddi hem komik öğeler barındıran özgün bir metin, niteliği açısından da devasa bir edebiyat anıtıdır. Ayrıca kimi eleştirmenlere göre yazarın gerçek başyapıtı olarak kabul edilebilir.
‘Maldoror’un Şarkıları’
Dünya edebiyatının en gizemli yapıtlarından olan Maldoror’un Şarkıları’nın (Çev. Özdemir İnce / İmge Kitabevi) yazarı Lautréamont, ya da gerçek adıyla Isidore Ducasse, hiç bir yayımcıyı ilgilendirmediği için, kitabını kendi olanaklarıyla 1869’da bastırtmıştı. Ancak yayımcı, baskı ücretinin tamamının ödenmemiş olması nedeniyle eseri satışa çıkarmadı. Ducasse’ın ölümünden yıllar sonra, 1874’te, satılmayan nüshalar başka bir editör tarafından tesadüfen bulundu ve yapıt yeniden basılarak satışa sunuldu. Sonunda, edebiyat dünyası Maldoror’u tanıma şansına erişmiş bulunuyordu.
Gerçeklikle sanat arasında bir tiyatro insanı, Molière!
Katolik yobazlar tarafından “insan kılığına girmiş bir iblis, bir hovarda, ibretlik işkencelere layık bir kâfir” olarak nitelenen Molière (15 Ocak 1622 / 17 Şubat 1673), XIV. Louis’nin tiyatro ve müziğe olan tutkusu sayesinde ölüme mahkûm edilmekten kurtulmuş ama sonraki hemen bütün oyunlarında dolaylı yoldan da olsa güçlü düşmanlarını hicvetmekten vazgeçmemiştir.
Molière’in hastalık ve ölüm temaları üzerine yazmış olduğu görkemli komedisi Hastalık Hastası’nı oynarken ölmüş olması kısa sürede efsaneleşmiş, günümüzde tiyatro ve sanat çevrelerinde sıklıkla anılan, bazen de arzulanan bir ölüm şekli olarak belleklere kazınmış, mesleğini bütün zorluklara karşın sonuna dek sürdürmeye kararlı her aktörün gözünde bir yiğitlik sembolü olmuştur.
Sessizliğin peşinde bir yazar: Samuel Beckett! Ferda Fidan’ın yazısı...
İrlandalı usta yazar Samuel Beckett (13 Nisan 1906 / 22 Aralık 1989), 1948’de Fransızca yazdığı, Kendisini dünya çapında bir üne kavuşturan iki perdelik oyunu Godot’yu Beklerken için “Godot’yu yazmaya rahatlamak, o sırada yazdığım korkunç düzyazıdan kendimi kurtarmak için başladım.” der.
Beckett burada uyguladığı yoksullaştırma yöntemini Oyun Sonu (1957) ve Mutlu Günler (1960) gibi sonraki oyunlarında daha da ileri taşımış, diyalogları iyice minimalist kılarak ulaşılması olanaksız gözüken mutlak bir sessizliğe doğru yol almıştır.
Zira yaşamın anlamının kaybolması, sözcüklerin yok olmasıyla eşleşir ve Hamlet’in ölmeden önce “Ve gerisi sessizlik” demesi gibi, Beckett de son metni olan Sarsılmalar’ı (1988) “Ah, her şeyi bitirmek” cümlesiyle noktalamıştır. Belki bu son sözleri yazarın tüm yaşamı boyunca aradığı ve arzuladığı sessizliğe, uzun çabalar sonucunda, bir anlamda kavuşmayı başardığı şeklinde algılayabiliriz.
‘Maldoror’un Şarkıları’
Dünya edebiyatının en gizemli yapıtlarından olan Maldoror’un Şarkıları’nın (Çev. Özdemir İnce / İmge Kitabevi) yazarı Lautréamont, ya da gerçek adıyla Isidore Ducasse, hiç bir yayımcıyı ilgilendirmediği için, kitabını kendi olanaklarıyla 1869’da bastırtmıştı. Ancak yayımcı, baskı ücretinin tamamının ödenmemiş olması nedeniyle eseri satışa çıkarmadı. Ducasse’ın ölümünden yıllar sonra, 1874’te, satılmayan nüshalar başka bir editör tarafından tesadüfen bulundu ve yapıt yeniden basılarak satışa sunuldu. Sonunda, edebiyat dünyası Maldoror’u tanıma şansına erişmiş bulunuyordu.
Arthur Rimbaud (20 Ekim 1854 / 10 Kasım 1891)
Cehennemde Bir Mevsim (Hazırlayan ve Çeviren: Özdemir İnce / Can Yayınları) dâhi şair Arthur Rimbaud’nun (20 Ekim 1854 / 10 Kasım 1891) hayattayken ve kendi olanaklarıyla yayımlattığı tek yapıtıdır. Kahin’in Mektupları’nda (Çeviren: Ayberk Erkay / Sel Yayınları) ilkelerini açıkladığı şiirsel deneyimi nasıl hayata geçirmeye çalıştığını ve bu çalkantılı dönemde yaşadıklarını 9 düzyazı şiirden oluşan bu kitapta inceler. 1873’te şair dostu Verlaine ile yaşadığı firtınalı ilişki sonrasında kaleme aldığı ve “Lanetli defterim” diye betimlediği bu başyapıtta Verlaine’in deyimiyle, “olağanüstü bir psikolojik otobiyografi” ortaya çıkarmıştır.
Başkaldıran aydın: Albert Camus! Ferda Fidan’ın yazısı...
Albert Camus’nün 7 Kasım 1913-4 Ocak 1960) tüm yaşamı ve eserleri Sisifos Söyleni ve Başkaldıran İnsan adlı denemelerinde betimlediği “saçma” ve “başkaldırı” izlekleri üzerine kuruludur. Camus’ye göre her şeye rağmen yaşamak ve başkaldırmak gereklidir; insan yeryüzündeki kötülüğü yok edemez ama azaltmak için mücadele etmelidir. Bu nedenle insanlığın tüm sorunlarıyla ilgilenmiş, dönemin çoğu yazarından farklı olarak doğruları tam zamanında öngörerek tüm aydınlara örnek bir çizgi izlemiştir.
Cezayirli Albert Camus, bir entelektüel olarak değil sanatçı olarak tanınmak istemiş tiyatroya olan özel tutkusuyla da sıra dışı bir aydın olarak kendini kabul ettirmiştir. 1957’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görüldükten üç yıl sonra, 46 yaşında bir trafik kazasında can veren Camus, erken ölümüyle bile “saçma felsefesine” bir örnek teşkil etmiş gibidir. Güçlüklerle kuşatılmış dünyamızı daha iyi anlamamıza, her şeye rağmen yaşama sarılmamıza yardımcı olan yazarların başında gelir.
Daha ilk sayfada ortaya çıktı...
Son yirmi yılda Avrupa’nın başlıca ülkelerinde özellikle Fransa’da, Türk edebiyatından yapılan çevirilerin arttığını görüyoruz. Bu çevirilerin özellikle Kültür Bakanlığı çerçevesinde, yabancı yayımcılara teşvik veren TEDA projesince maddi yardımlarla desteklendiğini biliyoruz. Fakat azımsanmayacak sayıda eserin maalesef kaba yanlışlarla dolu olarak, çok dikkatsizce, umursamaz bir anlayışla çevrildiğini gözlemliyoruz. Bu soruna ışık tutmak amacıyla ve örnek olarak Murat Uyurkulak’ın, Türkiye’de 2002’de yayımlandıktan ve ilgiyle karşılandıktan sonra Jean Descat tarafından Fransızcaya çevirilerek, 2010’da Galaade Yayınevi tarafından Fransa’da yayımlanan Tol adlı romanını gözden geçirebiliriz.
Özdemir İnce’nin ‘Opera Kahkahası ve Gençler için Elli Turfanda Miir’ kitabı Fransa’da
Usta şair Özdemir İnce’nin kısa süre önce Fransa’da yayımlanan ve bir diptik şeklinde kurulmuş olan kitabı Opera Kahkahası ve Gençler için Elli Turfanda Miir (Un fou rire d’opera suivi de Cinquante moemes primeur pour la jeunesse), altmış yıl önce başlanmış ve tam bir kelime festivali şeklinde taçlanan bir eserin (yazarın kendi sözlerine göre) nihai kilometre taşlarını oluşturuyor.
“Şiirsel” sayılabilecek her türlü süslemeyi çıkarıp atmaya kararlı olan İnce, en ayrışık öğeleri bir araya getirmeyi başarıyor: Arka arkaya gelen aforizmalar, birbirini çağrıştıran, bazen gizemli de olsa, çarpıcı meseller, kullandığı teklifsiz konuşma dili, hatta argo deyimler bile, felsefi düşüncelere de yer vermesine engel oluşturmuyor ve tüm koşullardan yakasını kurtarmış özgür dizeler, düzyazı şiirler, gazete yazıları, fıkralar, grekoromen mitolojiden, türk halk kültüründen ve genel anlamda evrensel edebiyattan devşirilmiş karakterler bu eserde bir araya geliyor.