Mino'nun Siyah Gülü
1960'lı yıllarda bir Ege kasabasında başlayan yasak bir aşkla 12 Eylül'ün hemen öncesinde gelişip darbenin ardından pek çok kişiyle paylaşılan bir kaderle son bulan kırık bir aşk: İki katmanlı bu romanın iç içe geçen iki farklı hikâyesi. Mücadeleleriyle, inançlarıyla, haklılıkları ve yenilgileriyle bütün bir kuşak ve darbelerden, idamlardan geçen, yarım kalan hikâyelerle 2000'lere uzanan yakın tarihimiz. Siyasi bir ortamın içinde filiz veren aşklar, yeşeren duygular, yarım kalan umutlar. Hüsnü Arkan, 60'lı yıllardan başlayarak, özellikle 12 Eylül döneminin acıtan sayfalarına bir ailenin kadınlarının gözünden bakıyor.

Sessiz, sevgisiz duran yaşam halleri, gecelerin usul heyecanı, uğradıkça ve dokundukça yanan sevgilinin eli, tattıkça ve çoğaldıkça akan suyun seli, romanın ezgisini ne çok anlatıyor. Kulağa daha çok da düşe hoş gelen bu ses dizisi, belki bir hatırlayıştır! Hayatın bütün tınılarını duyup, bütün seslerini söyleyip, sonunda da belli bir yerde yenilenen; bir kitabın sayfalarında dileyenin okuduğu bir romana dönüşen...
Mino'nun Siyah Gülü, gidilmesi çok uzun süren, çok ötelerde bulunan, ırak olan; eli, gücü veya hükmü yetişmez görünen birçok şeyin aslında nasıl kavranabileceğini öykülüyor. Hayatın-yaşamın saklısında duran dili ortaya çıkardıkça, her yönünüz kapanmadan, kaybolmadan bırakmakta kendini bu sürüklenişe.
En çok geçmiş konuşuluyor
Müziğin esintisi, renklerin savuruşu, yazının işareti kutsiyet taşıyarak iniyor düşlerden gerçeklere. Bilinen ve bilinçlenilen eşitliği öğretiyor yeniden. Kimi zaman içinizdeki ölümün depreşmesine neden olsa da geniş zamanları kucaklayarak yaşamın, canlı-sağ olma halinin yön bulmasını sağlayarak dünün ve bugünün tam ortasında bulunmayı ve oradan yürüdükçe geleceğin düşlerini kurmayı sağlıyor. Amaç, uzun bir hayatın-yolculuğun-okumanın sonuna olmasa da ucuna varmaktır! Bir diğer söylemle varılan-başlanılan yaşamın izdüşümlerinde bir bakış, bir rastlayış oluşturarak yazarın aidiyet bilgilerine ulaştırmaktadır sizi, eser.
Ömrün mevsimleri, artık sizi kuşatan okuyuşun yüzüdür. Tutulmak, ayrılmak, özlemek, savrulmak ve uzaklaşmak adına kurulan bu dünyanın gerisi dilsizliktir. Kitaplar suskun, sevgili matemli, geçmiş karanlıktır. Artık büyüyen-çoğalan hüznün aurasıdır; zamanın tükenişinde, duyguların sağanağında sessizlik durmaktadır.
Hüsnü Arkan'ı arayışa iten, ne geçmişi özlemek, ne şimdinin memnuniyetini duymaktır. Yeni bir şey söylemek bile gereksiz bulunabilir! Hayatın yansıları-izleri her sayfada biraz daha belirgin biraz daha silik olabilmektedir.
İnsan sevdiğiyle yüz yüze dururken görülüyor ki daha çok geçmişi konuşuyor; yaşanılan zamanın geçilemeyen sınırları, aşılamayan duvarları hep arasında yükseliyor. Bambaşka zamanlara taşıyor olsa da duygular, toplumun-insanlığın ilkel çıkmazlarına takılıp düşüyor. Devletin-dinin-dilin insan yitimini kutsayan duruşu, amaçsallığında insanları araçsallaştırdıkça adeta insanın insana kötümserliği oluveriyor. Oysa birçok insanın acı yazgısı bir insanın yüreğine sığarak dile gelebiliyor. Bir bakıma, bunun amacını taşıyor olabilir mi yazar; uzaklaştığımız yerlere göndermeler yapması, kimi zaman isimleri açık açık yazması bundan mıdır? Bilinmektedir ki sözler-sözcükler, kâğıda yazılan anlamları tutuşturan bir alev gibidir. Dolayısıyla her bir söz-sözcük kendine çeken anlam(lar)ından öte aynı zamanda nice yaşanmışlığı da yansıtmakta-anlatmaktadır.
Yaşanan, anılan gerçekleriduyumsamaları yazmaya soyunan Hüsnü Arkan'ın, edebi dili-belleği; yazarı tanımanın ötesinde, yaşam deneyimini ve yaşantı zenginliğini anlatım açısından ne kadar verimli olduğunu ortaya koyuyor. Başkalarının açısından, başkalarının acısına, hüznüne, sevincine, heyecanına bakma yetisi ileri bir edebiyat estetiğini de oluşturuyor. Kurmacanın anlamlı yoruculuğunda-yolculuğunda; bir yanda var oluşun sanrısı, öte tarafta da yaşanan gerçekliğin insanlığa yansısı bulunuyor. Bunları bütünleyerek yol aldıkça Arkan, edebiyatın-romanın derinlikli iklimini daha gerçekçi bir sezgiye ulaştırıyor. Okurken, anlarken, düşlerken elinizden tutan, hep yazarın zamanı oluyor; okur olarak, ister-istemez yüzünü-yönünü Arkan'ın zamanına dönüyorsunuz.
Toplumsal geçerlilik ile bireysel gerçeklik gibi iki kavramı yan yana getirme, işleme düşüncesi neredeyse bu edebi çalışmasının nirengi noktasını oluşturuyor Hüsnü Arkan'ın. Her zaman sağlam öngörüye sahip, her an kendine özgü savunusu gelişmiş durumda.
Sevginin ve siyasetin kör kuyusunda asıl düşünce aşkın varlığının unutulmamasıdır. Aşkı-akı, yansıtan-yaşayan yazardır. Duyumsal, duygusal, duyusal kapanışın-yolculuğun en belirleyici temasıdır aşk. Düşlerde kalan, çıkılamayan yıldız, gidilemeyen iklim gibi... Zamanın tutsaklığında kabullendirici, kapatıcı, kazandırıcıdır; ondandır biçimleyici, betimleyici, benimseticidir. Bu tercih sizi yeni zaman yaratıcısı yapmaktadır. Yeni yaşamların, peşine düşüşlerin, sürgünlerin anlatısında yeni bir sevgi ölümdür; ve siz sevdiyseniz yine öldünüz demektir!
Biraz gerçek biraz rüya her anlatıdan diğerine yol aldıkça her okumada, edebiyatın coğrafyasında yeni yurtlar edinilmektedir. Bir öncekinin ardından gelenin ebruli rengi aşkın açımlayıcısıdır, sevda kuyusudur neredeyse. Geçmişi aklında tutması insanın, küçük bir iş midir? Gelin görün ki Hüsnü Arkan'ın kalbi sevda kuyusu, uyanır gece yarısı yoktan sevda yapar... Mino'nun Siyah Gülü işte aşkların-sevdaların çoğaltımıdır.
Münevver bir diğer deyişle Mino; kendine tanımlanan kimliğinin dışına çıkmak, ait olduğunu hissettiği kendi benliğine kavuşmayı istemektedir. Hayata dair kendisini bağımlı kılan her ne varsa onlardan kurtulmayı istemekte, özgürlüğü için öğrenmeleri önceliklemektedir. Diğerlerinden farklı görünen davranışı-duruşu, bu gereksinimi için gösterdiği çabadan kaynaklanmaktadır.
Yurtsuzluğa kanat açmak
Özde, Mino'nun Siyah Gülü, yaşanılan hayatın çıkmazlarını-karanlığını aydınlatan bir yazım serüvenidir. Çözülüş ve öte yana dağılışlar vardır, bir geçmiş tufanında. Ama biraz gerçek biraz rüya! Kırık dökük hayatlar, son elli yılın çıkmazları, değişimi, dönüşümü vardır. Bir bakıma sürüklenilen yerde kendi olma sıkıntısı yaşamaktadır, Mino. Aidiyet sanrısından uzak, Cahit ile Mino'nun her bir davranışı-durumu aslında ortak bir düşüncenin sonucudur. Sondur, bir bilinmezliğe yapılan ezgili uğurlamaları.
Mino'nun Siyah Gülü bir insanın yüreğinde kendini özgürleştirdiğini sanarken yurtsuzluğa kanat açışın da öyküsü. Hayatın değişken yanı sürekli dönüşümü sağlasa da sevmeler-gönül çelişler bir arayış duygusu yaratmaktadır. Haliyle duyarlılık, duygusallık, düşsellik bulunsa da kendini anlama-anlatma yolculuğu-serüveni esas olmaktadır. Üstelik yaşadığınız hayatın bir anlam taşımasını önemsiyor ve istiyorsanız kendinize ait istekleri gerçekleştirmeyi, ertelememelisinizdir.
Hüsnü Arkan, katran gecelerin-geçmişin heyulası olmanın yanı sıra Suphi olarak da hayata-öyküye-romana yansıyabilmektedir. İnsanı ve toplumu kavrama bilincinde, edebi dili kurma çabası romanına ışık düşürüyor; oradan yansıyanlarla hayatı-yaşamı anlamanın yordamını sunuyor, insandan insana olan yolculuğun ardılı olarak insandan gerçeğe yüz çeviriyor.
Yazara göre, 12 Eylül dönemi ile türevleri-rutinleri bir dönemin adı değil, bir sistemin adıdır. Bundan ötürü edebiyatın, son elli yıldaki siyasi gelişmeler karşısındaki duruşunu oldukça önemsemek gerekmektedir. Nitekim bu duruş; alınan hasarların-yaraların ziyansız sayılması, yol üstündeki kötü yüklerin hafiflemesi açısından önemli bir muhalif düşünceyi sergilemektedir. Özgürleşmek isteyen bireyin başarması gereken tek şey, herhangi bir çağın bir imgesi olmaktan bir an önce kurtulabilmesidir. O çağın insanları gibi düşünmemek, mutlak-saltık birey olmayı öğrenmek gerekmektedir.

En Çok Okunan Haberler
-
'Son kabadayı' olarak biliyordu: Koğuşunda ölü bulundu
-
İmamoğlu farkı açıyor!
-
Nereden çıktı bu ‘kurucu önder’ lafı?
-
İsrail Şam'ı vurdu!
-
MSB'den açıklama geldi!
-
Oyuncu Şinasi Yurtsever hayatını kaybetti
-
İmamoğlu’nun şansı
-
Özgür Özel istifasını istemişti: Yusuf Özcan istifa etti
-
AKP'li başkanın eşine ‘kritik’ atama
-
Kanserle mücadele eden Tanyeli'den kötü haber!