"Ortada komplo var"

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ''Silahlı Kuvvetler'in darbe yaptığına dair iddialar sağlam hukuki belgeye dayanmıyorsa ortada komplo vardır, yıpratma kampanyası vardır'' dedi.

Yayınlanma: 26.06.2009 - 15:03
Abone Ol google-news

16. Uluslararası Eşme Turistik Kilim, Kültür ve Sanat Festivali'ne katılmak üzere helikopterle Uşak'ın Eşme ilçesine gelen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, parti otobüsünden yurttaşları selamladı.Deniz Baykal, daha sonra, Eşme Belediye Başkanı Ahmet Yıldırım'ı makamında ziyaret ederek, görevinde başarı diledi.

Belediyede basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Baykal, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un basın toplantısını değerlendirdi. Baykal, Orgeneral Başbuğ'un askeri savcılığın gerçekleştirdiği soruşturma sonucunu hukuki dayanaklarıyla izah ettiğini, bir süre önce ortaya atılan büyük suçlamalara dayanak yapılan, Silahlı Kuvvetlerin darbe hazırlığında olduğu izlenimini veren çalışmanın, iddianın belge niteliğinde olmadığını, geçerlilik taşımadığını, o nedenle bu iddiaların ''temelsiz, mesnetsiz ve dayanıksız'' olduğunu ifade ettiğini söyledi. Askeri savcılığın yaptığı açıklamadan sonra sağduyu sahibi herkesin bu tespitte bulunduğunu ifade eden Baykal, şöyle konuştu: ''Hepimiz olayı öyle görüyorduk. Şimdi şu ortaya çıkmıştır. İçinde olduğumuz aşamada hukuki süreç içinde savcılık herhangi bir davaya konu olabilecek geçerlilikte, itibarda bir belge bulunmadığını, ortaya atılan iddiaların temelsiz, mesnetsiz olduğunu ortaya koymuştur. Bu tablo karşısında tabii Başbakan'ın ve bazı çevrelerin tavrı ilgiyle izlenmeye değer. Sayın Başbakan yine bugün yaptığı açıklamada, sürecin tamamlanmadığını, bu konudaki çalışmaların devam edeceğini, konunun daha sonraki aşamalarını da yakından izleyeceklerini ifade etmektedir. Öyle anlaşılıyor ki bu aşamada gerçekleştirilen hukuki çalışmanın ortaya koyduğu sonuç Başbakan'ı şaşırtmıştır. Başbakan böyle bir sonuç beklemiyordu, farklı bir değerlendirme içindeydi. Başbakan, belgenin yayınlandığının ertesi günü parti kongresinde ciddiye alarak, buna itibar ederek, önemseyerek, bunun geçerli belge olduğunu kabul ederek, Silahlı Kuvvetler'e karşı ağır iddialar, ithamlar ifade ederek değerlendirme yapmıştı. Başbakan'ın bu konudaki anlayışının o belgenin geçerli olduğu, o kağıtta ifade edilenlerin anlam taşıdığı anlayışına dayalı olduğunu biliyoruz ama bu anlayışı yaşanan hukuki süreçte kanıtlanamamıştır, çökmüştür. Bunun geçerli olmadığı ortaya çıkmıştır.''

 

''Belge yoksa komplo vardır''

Deniz Baykal, mevcut aşamadaki hukuki incelemenin, ortaya atılan iddianın geçerli olmadığını ortaya koyduğunu belirterek, şöyle devam etti: ''Başbakan 'Bu süreç bitmedi gerisi var' diyorsa derhal hukuki tespitle, bu iddiaların geçerli bir hukuki belge olduğunu ortaya koymak durumundadır. Yani siyaset yapılacak bir alan değildir. Burada hukuk konuşmalıdır. Ciddi hukuki gerçekler ortaya atılmalıdır. Şu aşamada yapılmış hukuki inceleme, ortaya atılan iddianın dayandığı kağıdın geçerli bir belge olmadığını göstermiştir. Onun geçerli bir belge olduğunu, ortaya atılan görüşlerin belli askeri çevrelerin görüşleri olduğunu Başbakan iddia ediyorsa, bu iddiasını hukuken geçerli bir tespitle kamuoyunun önüne taşımak durumundadır. Taşımadan o kabulle, varsayımla kampanyaya devam etmek bir başbakana yakışmaz. Şu anda yapılan hukuki çalışma ortada belge bulunmadığını, boş iddia bulunduğunu göstermiştir ama bu durumun ortaya çıkardığı bir başka sorumluluk vardır. Belge yoksa komplo vardır. Silahlı Kuvvetlerin darbe yaptığına dair ortada dile getirilen iddialar sağlam hukuki belgeye dayanmıyorsa ortada komplo vardır, yıpratma kampanyası vardır.''

CHP Genel Başkanı Baykal, bu kampanyanın nerelerden kaynaklandığının, nerelerden destek aldığının, kimler tarafından ortaya atıldığının aydınlatılması gereken temel konu olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti: ''Hükümetin görevi, eldeki iddiayı hukuken geçerli hale dönüştürecek bilgi, tespit, bulgu varsa bunu ortaya koyup iddianın hukuken geçerli olduğunu kanıtlamaktır. Bunu kanıtlayamıyorsa ki şu ana kadar kanıtlayamamıştır, bundan sonra kanıtlarsa kanıtlasın ama bu kanıtlanmadığı sürece ortadaki komployu, o komplonun arkasında kimlerin olduğunu, kimlerin yaptığını nerelerden güç alarak yaptıklarını, oralara kimler tarafından taşındıklarını ortaya çıkaracak, bu komployu etkisiz kılacak tedbirleri bir an önce almaktır. Bu hükümetin görevidir. Komployu ortaya çıkarmak sadece istihbarat teşkilatlarının ve yargının sorumluluğuna bırakılamaz. Hükümetin öncelikli sorumluluğu içindedir. Hükümet, komplo teşhisinin gerektirdiği adımları hızla atmalıdır.''

 

"Türkiye paniğe sürüklenmek isteniyor"

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ''Şu anda Türkiye hiç geçerliliği söz konusu olmadığı, gündemde olmadığı halde darbe paniğine sürüklenmek isteniyor. Aklı başında kim, şimdi Türkiye'de bir darbe hazırlığı bulunduğunu kabul edebilir? Öyle bir şey söz konusu değil'' dedi.


16. Uluslararası Eşme Turistik Kilim, Kültür ve Sanat Festivali'ne katılmak üzere Uşak'ın Eşme ilçesine gelen Baykal, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Darbe hazırlığı iddiasına konu olan belgeyi ''kağıt'' olarak niteleyen Baykal, ''Bu kağıdı kim bulmuştur, kimin eline geçmiştir ve onun elinden medyaya kim tarafından servis edilmiştir? Bunun sorumluluğu kimin üstündedir bellidir. Bu konuda sorumlu olanlara karşı seyirci kalmayı düşünmek mümkün değildir. Bir an önce bu hukuk dışı uygulamaları gerçekleştirdiği bilinen merkezlerin, sorumluların derhal hakkında gerekli önlemlerin alınması lazımdır'' diye konuştu. Olayı aydınlatmanın hükümetin sorumluluğu altında olduğunu belirten Baykal şöyle konuştu: ''Bu yanlış uygulamayı yapanlar, Silahlı Kuvvetler'e karşı kampanyayı yürütenler, bulundukları yerlerde bu kampanyayı oralardan yürüttükleri bilindiği halde, oranın sorumluları görev başında kalmaya devam edecekler midir? Bu çok temel konudur. Bunun komplo olmadığı ciddi darbe belgesi olduğu iddia ediliyorsa bu kanıtlanmalıdır. Şu ana kadar yapılan hukuki incelemeler böyle olmadığını ortaya koymuştur. Bu durumda komplonun takip edilmesi lazımdır. Komployu aydınlatmak lazımdır. Komployu aydınlatmak komployu gerçekleştirenlerin üstesinden geleceği bir iş değildir. Bu da önümüzdeki açmazdır. Komployu yapanlardan komployu aydınlatmasını beklemek iyi niyetin ötesinde safdilliktir. Türkiye'de hukuk devletinin, demokrasinin bir anlamda açmazı da budur.''

Türkiye'nin kısa süre içerisinde çok önemli konuları tartıştığını, ülkede gerginlik ve kriz üreten bir tablonun hakim olduğunu, iktidarın, hem ekonomide hem de siyasette çok ciddi kriz konularını gündeme getirdiğini savunan Baykal konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Yani düşünün şu anda Türkiye hiç geçerliliği söz konusu olmadığı, gündemde olmadığı halde darbe paniğine sürüklenmek isteniyor. Aklı başında kim, şimdi Türkiye'de bir darbe hazırlığı bulunduğunu kabul edebilir? Öyle bir şey söz konusu değil. Silahlı Kuvvetlerin kumanda kademesinin anlayışı ortada, tutumlar ortada. Böyle bir konu yok ama Türkiye günlerdir sanki bir darbe depremine maruz bırakılıyor. Silahlı Kuvvetlere karşı bir komplonun gerçekleştirildiği ortaya çıkıyor. Hükümet bu komplo içinde bunu engelleyici tavır sergilemek yerine, bu komplonun bir parçası haline dönüşme izlenimini verecek bir üslupla konuya yaklaşıyor. Başbakan Şanlıurfa'da, bir komplo olduğu anlaşılan bu tertibin içinde sanki sorumluluk üstlenmiş gibi Silahlı Kuvvetlere karşı suçlayıcı üslupta konuşuyor. Böyle bir şey olabilir mi?''
 

''Gerisini getiremeyeceksen özür dile''

Deniz Baykal, ortada bir ''komplo'' olduğunu, bunun aydınlatılması gerektiğini ifade ederek şöyle devam etti: ''Türkiye'de devletin, Anayasamızın temel kurumlarına karşı kampanyaları sorumsuz bir şekilde bir takım çevrelerin tezgahlaması, Hükümetin buna göz yumması hatta bu kampanyaların içinde sanki rol üstlenir hale gelmesi çok acı bir manzara. Bu Türkiye'yi bir kriz tablosuyla kaçınılmaz olarak karşı karşıya bırakıyor. Şu anda onun içindeyiz. Yani şimdi yavaş yavaş Başbakan üslubunu toplamaya başlıyor. Girdin, sen açtın bu kampanyayı. Sen bunun bir parçası oldun ama hala 'burada bitmedi'... Bitmediyse gerisini getir. Eğer gerisini getiremeyeceksen çık özür dile milletten söylediğin sözlerden dolayı. Bu defa komployu aydınlat. Ortada bir komplo var. O komploda sorumluluk üstleneceğine komployu aydınlat. Ya da komplo değil ortada ciddi hukuki bir belge varsa bunu göster.''

Baykal, 15 günlük süreçte eldeki iddianın geçerli olmadığının, yapılan ilk askeri savcılık incelemesinin sonucunda ortaya konulduğunu belirterek şunları söyledi: ''Ama 'bizi o tatmin etmedi gerisi var'... Gerisi nerede var? Hukuk devleti içinde hangi merci ne bilgi getirebilirse getirsin koy ortaya. Bekle koyacağız tavrı da bu ithamı ayakta tutma çabasıdır ve çok tehlikelidir, çok sakıncalıdır. Yani daha önce yapılmış olan yanlışı sürdürme gayreti içinde gözüküyor. O yanlışın artık ortaya çıkmaya başlamasına rağmen elde de hiçbir delil olmadığı halde başlangıçtaki peşin fikirli suçlamasının arkasında devam ediyor, bu yanlıştır. Türkiye, Silahlı Kuvvetleriyle, Hükümetiyle, iktidarıyla, muhalefetiyle, yargı organlarıyla el ele vermek, birlik ve bütünlük içinde çalışmak durumundadır. Bunun gerçekleştirilmesi büyük bir sorumluluktur. Siyasetçinin, devlet adamının görevi bu uyumu ve dayanışmayı sergilemektir. Onu sabote etmek, onu mayınlamak, onu dinamitlemek değil. Ve Türkiye'de şimdi Hükümetten kaynaklanan, Anayasanın, devletin temel kurumlarına yönelik bir suçlama, bir kuşku yaratma çabası, sistematik bir şekilde götürülüyor.''

 

12 Eylül tartışılabilir

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, herkesin 12 Eylül ile ilgili tartışma yapabileceğini belirterek, ''12 Eylül'den sonra iyi oldu iyi olmadı tartışmasını herkes yapabilir. Bunları anlayışla karşılamak mümkündür ama İyi oldu o zaman askeri darbe mümkündür demek bizi çok tehlikeli noktaya çeker'' dedi. Türkiye'deki hukukun, anayasal düzenin net bir şekilde askeri darbelere fırsat vermeyecek, askeri darbeleri himaye etmeyecek ve buna sahip çıkmayacak anlayışta ortaya çıkmasının gerekli olduğuna inandıklarını vurgulayan Baykal, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in açıklamalarına da değindi.
Baykal şöyle konuştu: ''Kişilerle ilgili süreçler işler işlemez bilmem. Hukuki uygulama içinde zaman aşımı vardır yoktur. Bunlar önemli değildir. Kimse kişisel kavga, intikam peşinde değil ama Türkiye'de hukuk düzeni, anayasal düzen bu konularda net olmalıdır. Bu tartışma gündeme gelince belli bazı çevrelerde 12 Eylül askeri müdahalesinin hangi şartlarda gerçekleşmiş olduğunu, o şartlarda bir askeri müdahalenin aslında kaçınılmaz olduğunu, uygun olduğunu, askeri müdahale yapılmamış olsaydı çok daha farklı sorunlarla karşı karşıya kalabileceğimizi söylüyorlar. Böyle düşünen arkadaşlarımızı şu noktada bir değerlendirme yapmaya çağırıyorum. Bu tavır, yani 12 Eylül askeri darbesinin meşru, kaçınılmaz, ülke yararına olduğu tespiti, bundan sonrası için de belki başka bazı askeri müdahalelerin, darbelerin de meşru olabileceği, ülke yararına olabileceği, kaçınılmaz olabileceği gibi bir anlayışın kapısını açar. Bu çok temel bir noktadır. '12 Eylül bir istisna'. Yani gelecekte bir istisnayı imkansız sayma hakkını nereden alıyoruz, 12 Eylül istisnaysa. O nedenle kimse 12 Eylül öncesi şartlar şöyleydi, 12 Eylül'den sonra böyle oldu mukayesesiyle darbeler konusunda, ilkesel bir tavır takınmayı karıştırmasın birbiriyle. O iş ayrıdır bu iş ayrı. Prensip olarak bir ülkenin anayasal düzeninin, hukuk düzeninin askeri müdahaleler karşısında net tavır takınmasına ihtiyaç vardır. Bizim Anayasamızdaki 15. madde herhangi bir hukuk devletinde demokratik bir toplumda kabul edilebilir bir düzenleme değildir. Bir olayla ilgili hukukun işlemesini askıya alma ve bunu anayasal düzenlemeyle yapma, yargıyı etkisiz kılma düzenlemesi çok yadırgatıcıdır, hukuk dışıdır, anayasa dışıdır. Bizim hukuk sistemimizde böyle bir düzenlemenin varlığını sürdürmesi kabul edilebilir değildir. Herkes 12 Eylül'le ilgili tartışmasını yapabilir. '12 Eylül'den sonra iyi oldu, iyi olmadı' tartışmasını yapabilir. Bunları anlayışla karşılamak mümkündür ama 'İyi oldu o zaman askeri darbe mümkündür' demek bizi çok tehlikeli noktaya çeker. Bu konuda herkesin dikkatli olmasına ihtiyaç vardır.''


Evren'in referandum önerisi

7. Cumhurbaşkanı Evren'in, referandum önerisine de değinen Baykal, ''Kişisel, özel duyarlılığını dile getiriyor. Benim üstünde durduğum nokta bu konuyu tartışan insanların yaklaşımı. Biz anayasal değişikliğin gerekli ve yararlı olduğu kanısındayız'' dedi.

Mayınlı arazi

Mayınlı araziler konusunda da değerlendirmede bulunan Baykal, konuya ilişkin yasayı Anayasa Mahkemesi'ne taşıdıklarını, bu konunun ''Milli bir mesele'' haline geldiğini, milli mutabakatın sağlandığını ifade etti. Buradaki meselenin 3. maddeyle ilgili olduğunu dile getiren Baykal konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Yani hiç gerekmediği halde bize, buradaki mayınların bir yabancı şirket tarafından temizlenebileceği ve böyle yapılması halinde de o şirketin 50 yıla yakın bir süre burayı tarımsal amaçlı olarak kullanmasına göz yumulabileceği ifade edilmektedir. Bir yasa maddesi olarak düzenlenmiştir bu. Bunun dünyada bir örneği yoktur. Üstelik bizim mayınlı arazilerimiz sınır bölgesindedir. yani 510 kilometre uzunluğunda bir sınır bölgesi boyunca bu mayınlı arazi vardır.''

Deniz Baykal, burayı yabancı bir şirkete devretmenin anlamı olmadığını ifade ederek şunları söyledi: ''Ayrıca burası bir terör bölgesidir. Ayrıca bu sınır Orta Doğu'nun en büyük gerginliklerinin yaşandığı bir sınırdır. Orta Doğu'da din kavgaları, mezhep kavgaları vardı. Etnik kavgalar vardır. Türkiye bir istikrar ülkesi olmaya çalışıyor. Bu bölgede, şimdi kendi sınırımıza yabancı bir şirketi davet edeceğiz, 'yerleş' diyeceğiz. Onun kim olacağı belli değil. İktidarın, Başbakanın Orta Doğu'da daha önce hangi firmalarla, şirketlerle içli dışlı ilişkiler kurduğunu hepimiz biliyoruz. Kuşadası Limanı'ndan biliyoruz. TÜPRAŞ'ın satışından biliyoruz. Oradaki özel ailelerle ilişkisini. Bu konu konuşulurken çıktı, azınlıklarla ilgili düşmanlık yapıyorsunuz diye bir azınlık problemini gündeme getirdi, bizzat Başbakan getirdi. Bizzat kendisi çıktı, 'Ne olacak buraya İzak gelse, Mehmet de onun yanında çalışacak' dedi. Bunlar sağlıklı yaklaşımlar, doğru yaklaşımlar değil. Ülke yararına yaklaşımlar değil. Bizim kimseye karşı husumetimiz, düşmanlığımız yok. Yabancı sermaye de bir ülkede elbette yatırım yapabilir. Bu da çok doğaldır. Ama bir sınır bölgesine, böyle hassas 510 kilometrelik bir sınıra getireceksiniz, Orta Doğu'daki tartışmalı bir ülkeyi, Ve orayı 50 yıl boyunca ona bırakacaksınız. Bunun mantığı var mı? Bu yanlış bir iştir. Büyük mücadele verdik bu konuda. Konu Anayasa Mahkemesinde. Mahkeme hukuk açısından bakacak, kararı, şöyle olur böyle olur hep beraber göreceğiz. Ben inanıyorum ki bu madde Türkiye'de uygulanamaz. Anayasa Mahkemesi bunu onaylasa dahi uygulanamaz, uygulanmamalıdır.''

 

1993'deki belgeyi gazetecilere gösterdi

Anayasanın geçici 15. maddesiyle ilgili olarak, 3 Mart 1993 yılında partisinin tavrını gösteren belgeyi de gazetecilere gösteren Baykal, ''Bazıları bunu ayaküstü yapılmış, uzatılan mikrofonlara cevaben yapılmış bir sulu şaka gibi, eğilim içinde oldular. Böyle söylediler... 3 Mart 1993 TBMM Başkanlığı'na. CHP'nin anayasa değişikliği konusundaki görüşleriyle, anayasadan çıkarılmasını önerdiği hüküm ve düzenlemeleri ve yapılması uygun görülen değişiklikleri içeren öneri. Şunu söylüyoruz; 12 Eylül Hukuku'nun kalkmasını engelleyen, hukuk devletinin ve kurumlarının işlemesini önleyen geçici 15. madde Anayasadan çıkarılmalıdır. Kim söylüyor bunu, CHP söylüyor. Bu bizim 93 yılında ortaya attığımız parti görüşümüzdür. Kurumsal görüşümüzdür'' diye konuştu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler