Pervasız Pertavsız (20.09.2012)
'İki tür yazar vardır' tasniflerine hayranım: Sonu gelmez bir 'ya ' ya da' ayrıştırma sevdası. Bir tanesi şu: Ne yazacağını önceden bilen, kitaplarına ciddi bir ön hazırlık evresi geçirerek hazırlanan 'izlenceli yazarlar' ile kendini akışa bırakan, ne yazacağına yolda karar veren 'süreç yazarları' Christian Garcin'inmiş bu saptama, La Matricule des Anges dergisinde çıkan Drago Jancar söyleşisinde rastladım tarife (bu arada, tek satırını -henüz- okumadığım o Sloven yazarını sevimli ve ilgi çekici bulduğumu, bir yoklayacağımı söylemeliyim).

Bu tür ikiye ayırmaların çoğunda olduğu gibi, 'ya ' ya da' yerine pekâlâ 've' kullanılabileceğini düşünüyorum. Sözgelimi benim yazı serüvenimde iki eğilim atbaşı ilerliyor, baştan bugüne: 'Rakım Sıfır'a (pek yakında!) giriştiğimde, bırakalım kitabın çatısını oluşturmayı, başladığım 'şey'in ne olduğunu bile bilmiyordum, ilerlerken, hem de usul usul, önümü gördüm; buna karşılık, 'Geronimo'nun Ölümü'ne, ayrıntılı bir çatı çıkararak yöneldim, geniş ölçüde sadık kaldım planıma, yazarken. Demek, biri ya da ötekisi şart değil.
Öte yandan, tezgâhından yaklaşık iki düzine work in progress kitap eksik olmamış benim türümdeki bir yazarın 'program' kavramına kilitlenmesi kimseyi şaşırtmayacaktır. Gelgelelim, nedir ki 'program' dediğimiz: Durmadan çiğnenen şey! Bir yapboz tahtası. Kaybolmamak için önünüze açarsınız haritanızı, yola çıkar çıkmaz bildiği yere götürecektir sizi adımlarınız.
Doğru ve doğru değil bu. İçini içeriğini durmadan değiştirsem, elden geçirsem de, en geniş anlamıyla Program(ım) bana kılavuzluk yapmıştır, yadsıyamam. Günlüklerim bir gün yayımlanacak olursa, ona ne kadar ayak uydurabildiğim, onu ne ölçüde hiçesaydığım anlaşılacaktır dönüp geçmiş yılların defterlerine göz attığımda bunu kendim de görebiliyorum!
İşte 'Soulages söyleşisi', 12 yıl önce gerçekleştirdiğim o diyaloğu her yıl 'program' kapsamında yer alıyor. 'Fiş Defteri'me girmiş 50'yi aşkın, irili ufaklı 'tasarı' söz konusu, tümünü değilse önemlice bir bölüğünü gerçekleştireceğimi geçmişe bakarak umuyorum. Gelişkin bir fiş aslında ayrıntılı bir çatı çalışmasıdır, deftere geçtiğinde 'program'a içleşmiyor mu?
Durmadan yazmak konusuna bir içbükeyde açıldıydım. Sözlerimi onaylayan bir cümlesini anımsıyorum Ali Teoman'ın. Böylesi bir ayrımlaştırmaya Elias Canetti'de de rastladım: Gerçek yazarların, bir kitapları bittiğinde bir sonrakine enikonu hazır olanlar olduğunu belirtiyordu, iki kitap arası ne yapacağını bilemeyenleri farklı bir kategoriye yerleştirmişti.
Program ve Süreç: Her yazı/n türünde eş ve benzeş sayılamaz sorunlar. Kırk yıldır yineliyorum: Dilediğiniz ölçüde şiire gitmeye çalışın, doğrusu onun size gelmesidir. Ben ki, şiir kitaplarım için çatı çalışmasını hep sürdürürüm yolda, oysa yaptığım içlerini doldurmak değildir: Her parça, çıkageldiğinde, çatıyı yerinden oynatabilir, öğrenmişimdir.
Düzyazıda daha bir belirleyici, 'program'ın önemi. Neresinden baksak bir düzen, çekidüzen işi anlatı kurmak, deneme yazmak. İçinizde ateşi diri tutmakla yükümlü birini barındırabilirsiniz ben öyle düşünüyorum en azından. Oturabiliyorsanız, her gün masaya oturabilirsiniz. Bunu yapıyorsanız, bazı günler yazarsınız da. Kimileri her gün yazıyor ayrıca, biliyorum.
Herkes 'ya ' ya da' denklemlerine düşkün, ben değil miyim? İki tür yazar olduğu görüşümü sık ifade ettim: Kitaplar yazanlar, yazdıkları kitaplarla bir Yapıt inşa edenler. Kaş kaldırılması, elinin tersiyle itilmesi zor olmasa gerek bu ayrımlaştırmanın, farkındayım ya, inancımı değiştirmiyor karşı-görüşlerin varlığı.
Mimarlara, ondandır bu kadar çok baktım. Gerçekleştirdikleri, tasarladıkları, bozgunları, bitiremedikleri (Gaudi) oyaladıysa beni, biraz da kalkışımımı onlarınkiyle kıyasladığım için. Bir ara, yıkılmış/yok edilmiş yapılar ansiklopedisi kurmayı düşlemiş, işin encâmı ürkütünce geri çekilmiştim. Yazılmış yokolmuş kitaplardan, bakınız Kitap Evi (yakında !), vazgeçmedim; ama o kütüphanenin kataloğunu ancak düşümde kurabileceğimi çoktan görmüştüm.
Aklımdan geçenleri, kıvılcım defterlerime geçenleri aynı nedenle Yapıt'ın içeriğine katıyorum ben. Edebiyat adamının yazdıklarından ibaret olmadığını bin kere dile getirmiş olmalıyım. 'Bütün Eserler'ime küçük bir cilt kılığında eklenmeli onlar. Programa, sürece yetişememişler, ne gam! İmgelemimde, zihnimde gezinmiş, belleğimin kuytu köşelerinde kendilerine yer açmış ve yuvalar kurmuşlar ya.
Yetişmek / Yetişememek: Program ve süreç, neresinden bakılsa, Zaman'a ve ötesine kilitli. Ötesi belli: Çalışma, enerji, sabır, yoğunlaşma, sıkıdüzen, içterbiye. Zamanı iyi kullanmak bir ölçüde elimdedir, buna karşılık enini boyunu tayin etmek bana kalmayacaktır. Mefistoteles çeşitlemem onun için bu birim üzerine kurulu: Bana vakit ver ey İblis! Kırk yıldır bunca kitap yazdım, doyamadım: Kafamda kırk yıllık yazı yaşamı daha isteyen yüzlerce tasarı bekliyor buna program mı dayanır, süreç mi?!
Polanski'nin üstünde durduğu 'isteğin azalması' koşulu belki gerçekleşecektir bir gün, bünyemde. Bir tür yaratıcı bataryanın zayıflaması, yeniden doldurulamaz hale gelmesi, sonra da tükenmesi. O durumda yapılacak şey yoktur, sonucu kabul etmek dışında. Ruhumu yaralayacak olan, bataryam dopdoluyken can bataryamın sönmesine yol açacak etmenlerin devreye girmesi: Hastalık, fiziksel yetersizlik, benzeri koşullar. Çalışamaz hale gelmiş bir gövdenin üstünde saat gibi tıkır tıkır çalışan bir beynin işlemeyi sürdürmesi, bana hep amansız bir final olarak gözüktü: Onca tohum bir anda, 21 gramın içinde silinip gidecek.
Hayatımızın gelecek programı hakkında en ufak bilgiden yoksun, süreci kat ediyoruz.

En Çok Okunan Haberler
-
İmamoğlu'ndan YÖK raporuna suç duyurusu!
-
Hukuksuzluk bitti, gazetecilik beraat etti
-
‘Savunmasına katılmazsam namerdim’
-
Özel'den TBMM Başkanı Kurtulmuş'a 'süreç' çağrısı
-
O şartı sağlayanların aylıkları artacak!
-
Zorlu Holding'ten Cem Köksal'ın yerine 'eski' atama!
-
Bozdağ, AKP’li Osman Gökçek’i yalanladı!
-
Yılmaz Erdoğan'dan Bahçeli'ye 'teşekkür' telefonu
-
163 bıçak darbesiyle öldürdü, 'gülerek' savunma yaptı
-
Bakan Ersoy’un eşinden ‘destek’ geldi!