Ulusal Kimliğimiz...

Türklük, ulus, milliyet gibi deyimler, toplumumuzda yaklaşık son 100 yıllık dönemde söylenen, gündeme giren, gelişen ve de ancak Cumhuriyetle yerleşen kavramlardır. Daha önceki, çokuluslu/unsurlu Osmanlı Devleti’nin siyasal/yapısal karakteri içinde bu kavramlar pek konuşulmazdı. Devlet, “Devlet-i Osmaniyye (Osmanlı Devleti)” ve toplum da “Tebaa-i Osmaniyye”dir (Osmanlı Uyrukları). Bu toplumsal yapıdaki unsurlarda, 19. yüzyılda beliren milliyet fikri sadece bu aşamada kalmamış, değişip yaygınlaşarak çatışma, başkaldırı, bağımsızlık gibi siyasal/sosyal hedef, talep ve eylemlere yönelmiştir. Bu dönemlerde Osmanlı Devleti’nde, gerek Tanzimatçılar ve gerekse onları izleyen yöneticiler, devletin bütünlüğünü koruma ve sürdürebilmek için bir süre “itilâf-ı anâsır” (farklı unsurlarla uyuşma) politikasına sarılıp çeşitli milliyetler ve/veya etnik grupları “Osmanlılık kimliği” politikası içinde toplamaya yönelik ve fakat boşa giden çabalarını sürdürmüşlerdir. Nitekim Osmanlı Mebusan Meclisi’ndeki Rum Mebus Nüktedan Başo Efendi; Osmanlılık kimliği için: “Ben Osmanlı Bankası kadar Osmanlıyım” diyordu. Bu yazım ülkemizde milliyet kavramının gelişmesi ve uluslaşmanın tarihine ilişkin değildir. Bu konuyu uzman tarihçilerimize bırakmak hem doğru hem de çok gereklidir, özellikle bu günlerde.
Ancak belirtmek istediğim husus, çağdaş ve Batı’nın seküler toplumlarındaki anlamında uluslaşma ve milliyetçilik, gerçek siyasal ve hukuksal yönleriyle ve de anayasal özellikleriyle önceleri Türkçülük, Türklük, milliyetçilik kavramları öne çıkarak fikirsel alanda oluşmaya başlamış ve de Cumhuriyetle birlikte ve onu hemen izleyerek anayasalarda yerini almış siyasal/tarihsel ve sosyal bir vakı’a, süreç ve de üretimdir. Bu süreç ve üretim ne uydurmadır ve de kutsallık, gösteriş içermez. Fakat sağlam tarihsel kökenli ve vatan ve kültür birliğine dayalı bir toplumsal olaydır. Esasen: “Osmanlılık bir karışımdır, Türklük bunun içinde temel aktörlerdendir” diyor İlber Ortaylı. (Son İmparatorluk Osmanlı, s.10–11). Bu nedenlerle yerleşmesi ve toplumca benimsenmesi zor olmamıştır ve halen de gelişme içindedir. Türk ulusu ve deyimi hem bir tanımlama ve de gerçek bir olgudur, uluslaşmanın tanımlanmasıdır. “Kurtuluş Savaşı vatanın kurtarılması idi, Cumhuriyet ve uluslaşma ise milletin kurtuluşudur. (Yahya Kemal)”
Anadolu direnişi: Milli Mücadele
Osmanlı Saltanat ve Hilafet düzeni varken milliyet fikri aykırı bir yaklaşımdı ve milliyetle dinin ayrılmayacağı vurgulanacaktı. Dolayısıyla “Millet İslamdır” yaklaşımı o dönemde geçerli ve öne çıkan gö-rüştür. O günlerdeki İslam ulemasının ve bir kısım siyasetçinin düşüncelerine göre, kavim ve kavmiyeti unutmak gerekir ve de milliyetle din ayrılmaz. Büyük vatansever bir şairimiz bile: “Hani milliyetin İslam idi kavmiyete ne” der.
O dönemlerde milliyetimizin oluşmasındaki bu güçlüklere ve siyasal yapıya rağmen; Türk, Türklük, Türkçülük, ulusallık kavramlarını öne çıkaran savunan düşünürlerimiz ve de siyasetçilerimiz vardır ve bu fikirsel hareketler hep sürmüştür doğal ve tarihsel nedenlerle. Nihayet Cumhuriyetle, yukarıda değinildiği gibi hedefe ulaşmanın en önemli aşaması gerçekleşmiştir. Cumhuriyetimizin kurucu önderi Mustafa Kemal inançlı bir milliyetçidir. 1919-1920’lerde başlayan Anadolu direnişinin bir adı da Milli Mücadele’dir.
Ulusallık kavramını dışlayanlar
Ulusallaşmamızın, ulusal kimliğimizin oluşmasındaki yüzlerce yıllık tarihsel gerçeklere ve aşamalara rağmen bugünlerde dahi adeta 100 sene önceki gibi; Türk, Türklük, Ulusallık gibi kavramları adeta dışlamayı amaçlayan veya hafife alan, hedefleri kuşkulu gayretler ve tutumlar gözleniyor değişik çevrelerde. Asıl üzüntü veren, düşündürücü olan, gerçeklerle çelişen ve de sakat olan yaklaşım budur. Bu yaklaşımdakiler arasında ister gerici, tutucu, maziperest (geçmişe tutkun) olsun, isterse sözde liberal damgalı bulunsun bazılarında bir fesat sezmemek olası değildir.
Cumhuriyetle beraber kimliğimiz; Tebaa-i Osmaniyye ve de tebaa değil ve fakat özgür “Türk Yurttaşlığı”dır. Bu bir tanımlamadır. Başlangıcından beri bu yaklaşım hiçbir etnik ve/veya ırksal ayrım hedeflemeyen, içeriği ortak vatan, tarih, din, dil, birliktelik ve dayanışma vb. öğeleri içeren toplumsal bir yapılaşmadır. Bu üst kimlik ve de alt kimlik gibi yaklaşımları ve yapay kategorileri içermeyen tek ve biricik olan ulusal kimliktir ve sadece TC vatandaşlığından ibaret değildir. Bunu belirtmek ve benimsemek ne şovenist bir yaklaşım ve ne de kafatasçı milliyetçiliktir. Adımızı, ulusal kimliğimizi iyi bilmek, doğru ve tarihsel gerçeklere dayalı olarak belirtmek tanımlamak, başta siyasetçiler, tarihçiler, toplumbilimciler olmak üzere düşünen herkesin görevidir bence. Bugünlerin nispeten karmaşık ortamında ulusal kimliğimize ilişkin tanımlamayı saptırabilecek, sıkıntıya sokacak hareketler beyanlar gözden kaçırılmamak ve buna özen göstermek gerekmiyor mu?

En Çok Okunan Haberler
-
‘Savunmasına katılmazsam namerdim’
-
Bozdağ, AKP’li Osman Gökçek’i yalanladı!
-
Zorlu Holding'ten Cem Köksal'ın yerine 'eski' atama!
-
İmamoğlu'nun ifadesi Cumhuriyet'te!
-
Bakan Ersoy’un eşinden ‘destek’ geldi!
-
‘Affedebileceğim bir şey değil’
-
'Ordunun yeni Türkçe sözcüsü eski bir gangster'
-
'Suç işleyenler ceza çekecek, öyle ateşkes falan değil'
-
Sigara fiyatlarına dev zam: Tarih verildi!
-
Cahit Berkay'dan tepki: Cenazede büyük saygısızlık!